Geçen cumartesi sabahı Kadıköy'de, tam olarak Kalamış'taki Tesadüf Cafe'de (ismin zerafetine bakınız!) çok ilginç bir toplantıya katıldım. SİYAD'da babası Saim Yavuz'dan sonra sonra (şimdi Çanakkale'de yaşıyor) uzun yıllar sekreterliğimi yapan ve bütün o ödül gecelerine büyük katkısı olan Deniz Yavuz'un girişimiyle (ki o da artık Bodrum'da oturuyor) bir araya geldiklerimiz bakınız kimlerdi...
Önce sevgili Agah Özgüç; sinemamızın en büyük tarihçisi, arşivcisi, magazin koleksiyoncusu... Sonra Burçak Evren;o da sayısız kitap yazmış bir sinema tutkunu. İlk kadın sinema yazarımız Sevin Okyay.
Ve de bu ihtiyarlara katılan bir-iki kuşak daha genç Mehmet Açar, bizzat Deniz Yavuz ve de eşim Leman. Ki beni şu günlerde şoförüm olarak her yere taşımak nezaketini gösteriyor!..
Doğrusu gün olaylı başladı. Birer-ikişer geldik, müthiş bir trafiği aşarak... Ama asıl randevu verdiğimiz mekan öylesine doluydu ki, şaşıp kaldık. Allah'tan yanıbaşında daha sakin yerler vardı. Biz de o cafeyi seçtik.
Ama Sevin ortalarda yoktu. Deniz onu "toplamaya" gitti. Ancak bir saat sonra filan dönebildiler. Neyse sonunda bir araya gelebildik. Çaylar kahveler, isteyenlere menemenler veya pastalar ısmarlandı. Ve uzun bir söyleşi başladı.
Deniz niçin bizleri bir araya getirmişti? İşin duygusal yanı bence özellikle yaşlarımızdı. Bu 1932 doğumlu Agah'tan beni, Sevin'i ve en gencimiz (1947 doğumlu) Burçak'ı aşarak gençlere geliyordu. Ki Deniz iki dostumuzu daha, Uğur Vardan ve Alin Taşçıyan'ı da çağırmış, ama onlar gelememişti.
Neler neler konuşmadık ki... Öncelikle kitaplarımız. Agah "60 civarında" diyordu. Ben 57'ye ulaşmıştım. Ama daha gencimiz Burçak iki misline yakın bir sayı veriyordu. Günahı boynuna... Ama o kadar çok festivale o kadar çok biyografi yazmıştı ki... Benim için de çok değerli saydığım bir Atilla Dorsay'la Söyleşiler kitabı hazırlamıştı. Sevin Okyay ise en çok o nefis çevirileriyle övülmeyi hak ediyordu.
Ama işin bir de arşivcilik yanı vardı. Ve artık ünlü Coen Kardeşler filmi gibi İhtiyarlara Yer Yok diyen bu yeni dünyada, biz dört yaşlıyı bir araya getirip bol bol çekmek elbette bu açıdan bir başarıydı. Deniz ayrıca bir sürü hinoğlu hinlik de yaptı. Hepimize birer birer seçtirdiği küçük madalyonlarda esprili özdeyişler vardı. Bana ve Leman'a düşenler şunlar oldu: "Bütün üzüntüler zamanla geçer" ve "Bizde yanlış olmaz, olmuşsa yanlışlıkla olmuştur." İkincisi siyasal bir deyişi hatırlatmıyor mu size?..
Diğer sloganlar arasında şunlar vardı: Bravo, Hayal kur, Gülümse, Ne kitapsız ne kedisiz, Fenayız başa belayız ve de Yıkık!..
Ayrıca son dakikada hepimizden el yazısıyla buluşma üzerine izlenimlerimizi istedi. Kitaplarını bile el yazısıyla yazan Agah için sorun yoktu, ama bizler biraz zorlandık!.. Böylece arşiv değeri olan şeyler çoğaldı. Deniz zamanı gelince bunları açık arttırmayla satarsa hiç şaşmam!..
Sonra vedalar edildi ve evlerimize döndük. Eşim ve ben yine çok yoğun bir trafikte kıta değiştirerek... Öbürleri Asya'da oturuyordu ve zaten toplantı o yüzden o tarafta yapılmıştı. Ama doğrusu katıldığımıza değdi. Deniz'in sonraki notlarından size iki cümle: "Hepsi 'muhtemelen bu son buluşmamız' diyebilecek kadar nüktedandı ve özlemle sohbet ettik. Hepsinin ayağına sağlık diyerek ve ürettiklerine minnet duyarak..."