SON ÇIKMAZ X ½ (Wrong Place)Yönetmen: Mike BurnsSenaryo: Bill LawrenceGörüntü: Peter HollandMüzik: Mike BurnsOyuncular: Bruce Willis, Ashley Grene Khodury, Michael Sirow, Texas Little, Stacey Danger, Massi GurianAmerikan filmi, 2022. |
Yine ABD'nin o gepgeniş taşrası içinde geçen sözüm ona bir gerilim. (Amerikan deyimiyle 'thriller'). Polis şefi Frank hayatını adadığı ailesiyle birlikte işini iyi yapmaya çabalarken, iki K'lı olaya toslar: önce onca sevdiği tek çocuğu, güzel kızı Chloe'nin kanser olduğunu öğrenir. O keder içinde eşiyle arabada giderken müthiş bir kaza yapar; bir geyiğe çarpar ve bu da taparcasına sevdiği karısını öldürür.
Aradan bir yıl geçmiştir. Frank artık polis şefi değil, bir büyük kurumda asayiş sorumlusudur. Yani yine yasaların yanındadır. Tek tesellisi kızı Chloe'nin beklenmedik biçimde iyileşmesi ve giderek sağlığına kavuşmasıdır. Üstelik Chloe çok yakın bir arkadaş edinmiştir: fizik olarak kendisinden çok farklı, ama çok şeker bir genç kız olan Tammy. Ve aralarındaki ilişki açık biçimde bir yasak aşka dönüşen...
Ama hayat durmaz. Yine ABD taşrasının, bu kez Alabama vilayetinin olmazsa olmazlarından uyuşturucu ticareti patronu bir 'baron' ve emrindeki katil Jake, Frank'ın hayatına dalarlar. Tam da kızı ve sevgilisi ona doğru uzun bir yolculuğu çıktığı ve yeniden bir tür aile kurmayı umduğu sırada... Böylece Chloe ve Tammy ikilisi de kendilerini o şiddet fırtınasının içinde bulurlar. Ve aksiyon çoğalarak sürer.
Böyle anlatınca bir ölçüde de olsa ilginç olabilir gözüküyor. Ama müzikten gelme (ki müziği de o yapmış) Mike Burns zaten asıl 'suçlu' olan o berbat senaryoyu doğru-dürüst bir filme çevirme mucizesini yaratamamış. Filmin tüm diyalogları alabildiğine tekrarlarla dolu, alabildiğine banal (sıradan). Dekorlar bile -özellikle o belli ve seçilmiş orman mekanları- habire kendini yineliyor.
Ya karakterler? Hemen herkes tek başına olduğu sahnelerde bile yüksek sesle konuşuyor; hatta şarkı bile söylüyor!.. Vurulan hemen kimse ölmüyor, hatta kalbinden vurulmuş olsa da... Biraz sonra ayağa kalkıyor!. Ve tüm o taşra konuşmalarında 'fuck'tan 'oh my God'a en gündelik laflardan geçilmiyor...
Velhasıl hayli kötü bir filmle karşı karşıyayız. Yazık... Çünkü başrolde karşımıza gelen Bruce Willis'i yeniden zirveye yükselirken görmeyi ne isterdik!... 1955 doğumlu (demek ki bugün 67 yaşında), Alman anne ve Amerikan babanın oğlu Willis, 80'lerde sinemaya adım atmıştı. Moonlighting - Mavi Ay adlı vaktiyle bizde de sevilen TV dizisiyle tanınan sanatçı, ardından çok filmde çalıştı. Çoğu parlak olmasa da hatırlanan filmleri de vardır: Die Hard- Zor Ölüm serisi (toplam 4 film), 90'larda Brian de Palma imzalı The Bonfire of the Vanities - Şenlik Ateşi, Robert Zemeckis imzalı Death Becomes Her - Ölüm Kadına Yakışır... Tarantino imzalı Pulp Fiction, Terry Gilliam imzalı 12 Maymun, Luc Besson imzalı Beşinci Güç, Michael Bay imzalı Armageddon.
Ve 1999'daki ilk filmi The Sixth Sense- Altıncı His'le başlayarak sinemada modern gizemin büyük ustası olan Shyamalan'ın hemen tüm filmleri: Unbreakable - Ölümsüz, Split- Parçalanmış, yakın zamanda Glass... Kısası, TV filmi, belgeseli dahil tam 143 ekran deneyimi var. Bu filmlerde klasik anlamda olmasa da alaycı, aksiyonda yetenekli, komediden drama geçişlerde başarılı olmuştu. Demi Moore'la 13 yıl süren evliliğinden de üç kızı var.
Çok kişi bu zayıf filmin onun kariyeri için çok kötü bir final olduğunu yazdılar. Üstelik bunca zengin geçmişine rağmen, afişlerde adı kızını oynayan Ashley Grene Khodury'dan sonra yazılmış. Ne ayıp!... Ayrıca 'afazi' denen garip hastalığa tutulduğu ve artık hiçbir rolü kabul etmeyeceği haberleri de yayıldı. Ama bu IMDb 'deki biyografisinde daha 4 projeden söz edilmesini engellememiş!...
Umarım öyle olur ve kendisine yakıştırılan bu gizemli hastalığı yenip, ekrandaki gizemli filmlerde yeniden başa güreşebilir!...
Atilla Dorsay kimdir? Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Sonbaharda Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adıyla yeni kitabı okurla buluşacak. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi “Allah kısmet ederse!”... |