UNUTURSAM FISILDA
Yönetim ve senaryo: Çağan Irmak Görüntü: Gökhan Tiryaki Müzik ve şarkılar: Kenan Doğulu Oyuncular: Hümeyra, Işıl Yücesoy, Farah Zeynep Abdullah, Mehmet Günsur, Kerem Bürsin, Gözde Cığacı, Gürkan Uygur, Köksal Engür, Lale Başar, Reha Özcan, Jale Aylanç, Bülent Düzgünoğlu/ TAFF Pictures yapımı.
Çağan Irmak bunu hep yapıyor!... Artık Yeşilçam’ın modern çağ sinemasıyla kurduğu en sağlam köprü ve en iyi ‘melodram ustamız’ olduğu kesinlikle anlaşılan Irmak, filmlerinde hemen hep aynı şemayı yineliyor, aynı irkiltici şeyleri sunup aynı ölçüde başarılı bir finalle her şeyi toparlıyor.
Babam ve Oğlum, Issız Adam, Tamam Mı? hep bu tür filmlerdi. Yani eski Yeşilçam’dan ve de –Çağan’ın da bizzat katkıda bulunduğu- yeni dönem TV dizilerinden ödünç alınmış aşırı dramatik durumlar, yoğun bir fon müziği desteği, kaçınılmaz bir kuşaklar-arası çatışma ve iyi bir oyuncu seçimi-yönetimi, bu filmleri belli bir tekdüzelik içerseler de izlenir hale getiriyordu. . Ancak hep görkemli bir final geliyor ve o unutulmaz ‘son bölüm,’ hepimizi ağlamaktan perişan ederek neredeyse yataklık hale getirip bırakıyordu.
Unutursam Fısılda. bu formülü daha da kalın çizgilerle yineliyor. Dekor yine bir Ege kasabası: bu kez Ödemiş. Ve yine melodramın çok sevdiği bir tema: uzun yıllara (bu kez tam 40 yıla!) yayılmış bir öykü. Yani bir yandan 20 yaşlarındaki ilk maceralarını izlediğimiz genç insanlar ve koşut biçimde verilmiş günümüzdeki halleri.
Bu kez işin içine müzik de giriyor. Zaten Türk pop müziği de Çağan’ın bilip sevdiği ve filmlerinde çok iyi kullana geldiği bir alan değil mi? Böylece Ödemişli kız kardeşler Hatice ve Hanife’yi tanıyoruz. 70’lerin bu tipik Ege köşesinde iki kız kardeş hayata adım atma serüvenlerini yaşarken, birden ortaya çıkan yakışıklı müzisyen Tarık ikisinin de gönlünü çalacak, ama piyango elbette hem daha genç ve güzel olan, hem de iyi bir sese ve kulağa sahip Hatice’ye vuracaktır. Ve Hatice, tutucu çevresini ve ailesini terk ederek İstanbul’a gidecek ve yükselme serüveninde ilk adımlarını atacaktır..
Başarı da gelecektir: art arda plaklar, listelere çıkmalar, turneler ve bol para... Ama elbette kader ağlarını örmektedir. Tarık’ın birden başlayan içki tutkusu onu giderek uçurumun dibine çekerken, adını Ayperi’ye çevirmiş Hatice ailesini ancak uzaktan izler, babasının ölümünü bile basından öğrenir!... Ve sonraki yıllarda da ne memleketine döner, ne de aile onunla ilişki kurar. Ama birden yeni bir durum ortaya çıkar. Ve dönüş kaçınılmaz olur.
Görüldüğü gibi, hikayede çok abartılmış bir durumlar geçidi var. Ayrıca kimi çok başarılı olmayan öğeler de... Örneğin Hürriyet gazetesinin baş sayfası ya da Ses, Hey gibi dergilerin kapakları. Ama gerçek baş sayfaya da, kapaklara da hiç benzemeyen!... Konser sahneleriyse çoğu zaman ilkel bir koreografiyle pek inandırmıyor. Ve Irmak’ın o dönemdeki Türk sahne hayatını alaya mı almak istediği, yoksa kıvamı mı tutturamadığı anlaşılmıyor
Oyunculuklar ise muhtelif. Övgüleri sona saklayarak, en çok Mehmet Günsur’u yadırgadığımı söylemek zorundayım. Tiril-tiril pantalon-gömlekleri, diş macunu reklamlarını düşündüren yapay tebessümü ve alkolik olduğu sahnelerdeki tutukluğuyla, Günsur sanki Özpetek’in Hamam filminden beri oyunculukta hiç ilerlememiş gibi... Çok özenilmiş müziğinse hem aşırılığı, hem de en dramatik (kimi zaman komik) gelişmelerde birden patlayarak hemen seyirciyi etkilemek istemesi, neredeyse ters tepiyor.
Tüm bu öğeler, açık söyleyeyim, filmin seyrini kolaylaştırmıyor. Ve Irmak’ın belki en zayıf filmini izler gibi oluyoruz.
Ama klasik ve tipik Çağan Irmak sürprizi yine bizi bekliyor. Ve final bölümü, onu önceleyen bir 10-15 dakikayla birlikte, fırtına gibi geliyor. O konser sahnesi var ya... Antolojilere geçecek bir sahne. Hem içerdiği yoğun dramatik güçle; birbirlerinden hayat boyu nefret etmiş iki kardeş, orada, büyük bir kitlenin önünde barışıyorlar... Hem yine içerdiği müzikal değerle: çünkü Hümeyra, efsanevi şarkıcı Hümeyra, orada uzun yıllar sonra müzikle barışıyor. Ve bize enfes bir şarkıyı enfes bir yorumla söylüyor. Bu müzik olayına tanık olurken, içimizden soruyoruz: bunca yıldır neredeydin?
Ama asıl sürpriz, belki iki baş oyuncuda. Çünkü dönemin ünlü şarkıcıları, sonraki yılların da değerli karakter oyuncuları Hümeyra ve Işıl Yücesoy, hem bu bölümde, hem de tüm filmde tek sözcükle muhteşem oynuyorlar. Bu oyun düzeyini anlatmaya benim sözcüklerim yetmiyor, belki sizler bulabilirsiniz!....
Ve böylece bu kendine özgü aşk hikayesinin, bu müzikal melodramın asıl niteliği orada ortaya çıkıyor: Unutursam Fısılda, Çağan Irmak’ın iki kadın oyuncusuna dev bir armağanı, görkemli bir hediyesidir.
Ve bu armağan, dünya çapındadır. Çünkü dünyada bile belli bir yaşa gelmiş kadın oyuncular, artık rol bulamaz oluyorlar. Belki Meryl Streep veya Helen Mirren gibi birkaç istisnanın dışına...
Hümeyra ve Yücesoy oyunculuk sanatında zirveye çıkarken, yanı başlarına gençliklerini oynayan genç sanatçıları da alıyorlar: Farah Zeynep Abdullah ve Gözde Cığacı. Erhan’da genç oyuncu Kerem Bürsin’in de göz doldurduğunu söylemeliyim.
O açıdan, kusurları ne olursa olsun, bu oyunculuk mucizesine ve özellikle Hümeyra’nın her alandaki parlak dönüşüne tanık olmak için, bu filmi izleyin. Ama mutlaka...