Bu Artvinliler ne tuhaf insanlar... Sanki uzaydan gelmişler... Ya da İstanbul’un gözde ve muteber Cihangir semtinden!..
Öyle ya... Sonuç olarak biraz farklı bir doğayı, gürül gürül akan birkaç suyu ve birkaç bin ağacı korumak için aylardır, yıllardır eylem yapıyorlar. O dağ başında, sanki en ileri ülkelerin doğa ve yeşil korumacılığını yansıtan özel bir güneş doğuyor.
İnternette dolaşıp bakıyorum. Rizeli Mehmet Cengiz ve kardeşinin 1980’de kurduğu Cengiz Holding şirketi, AKP’yle birlikte palazlanmış. Üst üste 20 büyük ihale almışlar, kadrolarından dört kişi son anketlerde ülkenin en zenginleri arasına girmiş.
Böylesi bir başarı gurur ve kibir getirmez mi? Getirir elbette. O kibir içinde de Cengiz Bey bir yerde “Bu milletin a... koyacağız” buyurmasın mı!...
Artık bu halk da bunu unutmaz, tarih de... Bu deyiş artık ortak belleğimize yazılmış ve kayıtlara geçmiştir. O halkın değerli bir parçası olan Artvinliler, şimdi bu benzersiz kibirin ve artık limit tanımayan bu hırsın elinden kendi memleketlerini, kendi doğalarını kurtarma çabasındadır. O doğayı tümüyle yok edecek olan yeni altın ve bakır madenleri açma girişimine karşı...
Ama ne kadar nazik, ne kadar medeni biçimde... Yine internette bir video yakalıyorum. Çoğu kadın bir kalabalık, bir akerdeon eşliğinde dans ederek o “a.... koyacağız” deyişine adadıkları bir şarkı söylüyorlar. Ve en büyük hakarete sanat ve mizah yoluyla, en nazik biçimde çıkmanın parlak örneğini veriyorlar.
Bu ne biçim bir halk!.. Nasıl bilinçli, kararlı, inatçı ve yürekli...En son önceki gün, yine çoğu kadın 2000 kişi toplanıyor. Ellerinde Türk bayrakları, dillerinde “Cengiz kaç, kadınlar geliyor!” sözü, çevrelerinde kemençeciler ve horon tepenler, hep birlikte TOMA destekli çevik kuvvete karşı çıkıyorlar.
Başlarında Yeşil Artvin Derneği başkanı Nur Neşe Karahan adlı bir hanım var. Nasıl kızgın, nasıl öfkeli. Ama ayni zamanda nasıl ölçülü, özenli. Ve yüzündeki tebessüm de hiç eksilmiyor.
O tam bir hanımefendi, mükemmel bir halk bilgesi. Ve bir kadınlar grubu, Cerattepe’ye çıkmak için polis araçlarını kullanmak istiyor. Ama ‘devletin polisi’ aynı zamanda halkın polisi olduğunu unutmuş. Kimbilir ne zamandır!..
Dolayısıyla polis ancak sert bir tepkiyle karşılık veriyor. Ellerinde kalkanlar, bol bol biber gazı ve plastik mermi atarak...
Böylece hemen hepsi kadın 30’a yakın kişi yaralanıyor, hastaneye kaldırılıyor. Tek istedikleri doğal çevrelerini korumak, tek yaptıkları en demokratik bir hak olan protesto eylemine başvurmak olan o güzelim insanlar itilip kakılıyor, dövülüp yaralanıyor. Yaşları 70’i aşmış iki kadının bacakları kırılıyor, bir yaralı ölüm döşeğinde yatıyor.
Ve böylece, uygar bir ülkede yeşilci örgütler tarafından ödüllendirilecek o güzelim insanlar, o eli öpülesi kadınlar, en sert fiziksel tepkiyle cezalandırılıyor.
Aslında en açık biçimde “milletin a... koyacağız” diyen, diyebilen o zihniyetin cezalandırılması gerekirken, tam tersi yapılıyor. Ve o kibirli zatın o iğrenç lafı, sanki bizzat siyasal iktidar tarafından gerçekleştirilmeye kalkılıyor.
Cerattepe olayı tekil bir olay değil. Tümüyle ranta açılmış ve doğaldan tarihsele tüm değerleri vahşice paraya tahvil edilmeye çalışılan bir ülkede, buna karşı çıkışın artık birçok adresi var.
Okul arazilerinin yağmaya açılması planlanan ODTÜ’den İTÜ’ye okullar... Bergama halkından Kaz Dağları köylülerine çeşitli halk çevreleri...Ya da kentin son bostanlarını korumaya çabalayan Yedikule tarımcıları var.
Üstelik kırsal eylemler çok uzaklarda, büyük kentlerde de paylaşılıyor. Cerattepe’nin İstanbul Beyoğlu’nda da yapılan kalabalık protestosu gibi.
Ben Cerattepe olayının çevrecilik tarihimiz için, giderek siyasal tarihimiz için bir dönüm noktası olacağını düşünüyorum. Kırsal kesimde böylesine ciddi, kararlı, bilinçli bir eylem ilk kez görülüyor. Ve o insanlar, bunu sonuna dek götürecek gibi gözüküyor.
Biraz da güzelim Karadeniz yaylalarını yok edecek Yeşil Yol projesine tüm güzergah boyunca inatla karşı çıkan yöre halkı gibi...
Merakla izliyoruz, izleyeceğiz. Ve oralara gidemesek de, yüreklerimiz o doğa savaşçıları için çarpacak.