GÖRÜNMEYEN KADIN (The İnvisible Woman)
Yönetmen: Ralph Fiennes Senaryo: Abi Morgan Görüntü: Rob Hardy Müzik: İlan Eshkeri Oyuncular: Ralph Fiennes, Kristin Scott Thomas, Felicity Jones, Joanna Scanlen, Tom Hollander, Perdita Weeks/ İngiliz filmi
Yetenekli İngiliz sanatçısı Ralph Fiennes’in ikinci yönetmenlik denemesi (ilki Shakespeare’in Coriolanus uyarlamasıydı), yine edebiyatın yakın çevresinde hayat buluyor. 19. yüzyıl ortalarında, tanınmış yazar Charles Dickens’in hayatından bir kesit bu... Dickens’in dünyası, aslında günümüz popüler yazarlarınınkinden çok farklı değil. Özellikle kitapların okura ve kitleye ulaşma ve tanıtımı politikaları açısından... Mr. Dickens de zaten çok satan kitaplarının tanıtımı için sayısız konuşma yapıyor, okuma ve imza günlerine katılıyor ve modern kitle iletişiminin var olmadığı bir çağda, kendisini beden ve ruh olarak mesleğine ve kariyerine adıyor.
Etrafında hep kalabalıklar var. En çok da kadınlar... Ne ruhsal, ne de entelektüel bir uyum sağlayamadığı anlaşılan karısı, tombiş ve silik Catherine’in yanısıra, özellikle de bayan Frances Ternan ve üç kızı. Bir tiyatro oyuncu ailesi. En küçüğü Felicity, Dickens’i özellikle çekiyor. Ve bir ilişki başlıyor. Genç kadın hem kendisinden hayli büyük olan, hem de okurlarının baş köşeyi aldığı bu adamın dünyasında, onunla gerçek bir uyum sağlamakta zorlanacaktır. Özelikle ününü ve sosyal statüsünü tehlikeye atmak istemeyen Dickens, onun hep gölgede kalmasını, bir ‘görünmeyen kadın’ olmasını istediği için...
Filmin temel kusuru, çok uzun ve hayli ağır olması. Ancak seyirciyi ödüllendiren yanları da da var. Fiennes bizlere 1860’ların Londra ve çevresindeki entelektüel hayat, yazının edebiyat ve basın olarak genişçe bir kitlenin yaşamındaki yeri vb. şeyler üzerine ilginç gözlemlerin yanısıra, birçok ünlü eserin yazılışı ve topluma arz edilişi üzerine de anekdotlar sunuyor. Bu arada, Dickens’in yakın dostu ve bizde en çok Beyazlı Kadın romanıyla tanınan Wilkie Collins’i de tanıyoruz.
Film ayrıca dönemin kadın-erkek ilişkileri üzerine de hayli önemli şeyler söylüyor. Kadın yazarların çokluğu ve popülerliğiyle tanınan o çağ İngiltere’sinde (Bronte Kardeşler, Mary Shelley, Jane Austen, vs.) kadın olmanın yine de zor iş olduğunu ve erkek egemenliğinin süregeldiğini gösteriyor.
Sonuç olarak, bu edebi ve duygusal bir film. Genel dönem tasviri ve oyunculuklar kusursuz. Sonuç olarak filmden en büyük keyfi, kuşkusuz has edebiyat meraklıları alacak.
KÖTÜ KOMŞULAR (Bad Neighbors)
Yönetmen: Nicholas Stoller Senaryo: Andrew J. Cohen, Brendan O’Brien Görüntü: Brandon Tost Müzik: Michael Andrews Oyuncular: Seth Rogen, Rose Bryne, Zac Efron, Elise Vargas, Zoey Vargas, Brian Huskey, Carla Gallo, Dave Franco/ Universal (UİP) filmi.
Elbette Amerikan komedisi ve Holywood’un güldürü sanatına katkıları asla küçümsenemez. Sessiz dönemden başlayarak Mack Sennett, Chaplin, Keaton, Harold Lloyd, Marx Kardeşler, Laurel-Hardy gibi ustalar komedi sanatının temellerini atmışlar, sesle birlikte Amerikan ‘salon komedisi’ de ölümsüz ustarına kavuşmuştur: Ernst Lubitsch, Preston Sturges, George Cukor, Billy Wilder, Blake Edwards, Woody Allen. Ve daha kimler de kimler..
Tüm bu dehalardan geçerek, bugün nerelere geldik...Çağdaş Amerikan güldürüsü artık bu mirastan çok, daha yakın yılların komedi anlayışını yansıtıyor. Biraz Saturday Nihgt Live, çokça TV sitcom’ları, bolca da yeni-yetmelere seslenen seks soslu bir yeni güldürü anlayışı. Ama ayni eleştiriyi İngiliz veya Fransız güldürüsü için de, Arzu Film, Kemal Sunal veya Zeki-Metin komedisinin yerine Recep İvedik veya Düğün-Dernek tarzı yeni anlayışı koyan Türk güldürüsü için de yapmak mümkün.
Yönetmen Nicholas Stoller, 2008’den başlayarak Forgetting Sarah Marshall, onun devamı Get Him to the Geek ve de The Muppets filmlerini yönetti. Yeni zevklerin sınırlarını çizdiği bu yeni güldürü akımı içinde, oyuncu Seth Rogen’in de payı var. 2000’lerden beri, aralarında The 40 Year Old Virgin, You Me and Dupree, Knocked Up, Superbad, Take This Waltz, This İs the End gibi bir bölümü bize dek gelen komedilerle popüler olan komedyen, durmaksızın çalışıyor. Film, TV şovu, sahne diye ayırmadan...
Bu yeni filmi, tipik Amerikan bir banliyö semtinde geçiyor. Yeni bebek sahibi olmuş bir çift, komşuları olan ve parti-sever, özgür cinsellik peşinde, gürültücü bir grupla takışıyor. Önce karşılıklı nezaket ziyaretleri, sempatik konuşmalar. Sonra bu eğlenceye tapan grupla bebek ana-babası arasında, polisin de karıştığı çekişmeler.
Film, o yeşil Amerikan banliyösünü bir büyük sahne gibi kullanıyor: Abartılı eğlence ve ayine benzeyen alem sahneleriyle... Bu arada belli bir dinamizme ve tempoya da ulaşıyor. Ama sonuç olarak son dönem Amerikan gençlik komedilerinin baskın ögeleri galip çıkıyor. Yani alabildiğine zevksizlik, bayağılık, ucuz espriler ve kabalık. Bu şamata içinde, belki geçerken birkaç espriye veya durum komedisine gülmek kabil. Ama işte o kadar. Ben bir saatten fazla fazla dayanamadım, meraklıları deneyebilir.