MUHTEŞEM GÜZELLİK
(La Grande Bellezza)
Yönetmen: Paolo Sorrentino
Senaryo: P. Sorrentino, Umberto Contarello
Görüntü: Luca Bigazzi
Müzik: Lele Marchitelli
Oyuncular: Toni Servillo, Carlo Verdone, Sabrina Ferilli, Carlo Buccirosso, İaia Forte, Pamela Villoresi, Galatea Ranzi
Yapım: İtalyan filmi
Paolo Sorrentino’nun Başka Sinema dağıtımıyla karşımıza gelen filmi, benim için Cannes 2013’ün en iyisiydi. Ama jüri pek sevmedi ve ödül lisesine pek sızamadı. Burada ikinci kez izlerken, iki farklı izlenime doğru kaydım. Biri filmin gerçekten de biraz aşırı geveze, oldukça bencil ve narsistik, ayrıca da kesinlikle bir Fellini’ye saygı duruşu olduğuydu. Hem de abartılmış bir saygı...
Bir diğer izlenimse, özellikle ikinci yarıda güçlendi. Bu da filmin herşeye karşın son derece kişisel, çarpıcı, çılgın ve yaratıcı olduğuydu. Sonsal izlenimimin daha çok bu yönde olduğunu söylemeliyim.
Tam 40 yıl önce yazdığı, belli bir çevrede sükse yapmış tek romanından sonra edebiyatı bırakıp gazeteciliği seçen ve girdiği Roma entelektüel ve sosyetik çevresinde vur patlasın- çal oynasın bir yaşam süren Jep Gambardella, 65. yaşını yine görkemli bir partiyle kutlarken kaçınılmaz bir hesaplaşmaya girişir. Kendisiyle, unuttuğu yeteneğiyle, yüzeysel ve uçarı yaşamıyla, eski arkadaşları ve sevgililileriyle...Ve ayni zamanda, Roma denen ve her megapol gibi cennetle cehennemin içiçe olduğu görkemli kentiyle...
Bu hesaplaşma uzun sürecek ve birbiri ardına geçen günler, ama daha çok gecelerde, sanatçı-gazeteci kahramanımız hesaplaşmasını en acımasız biçimde sürdürecektir.
Filmin büyük Fellini’ye saygı duruşu olduğunu söylemek çok naif kaçar. Bunun da ötesinde film, Fellini’nin sinemasını oluşturan tüm özellikleri yeni bir senteze kavuşturmayı denerken, filmlerinin en ünlü sahnelerine de kimi zaman birebir göndermelerde bulunur.
Böylece Roma’nın geceleri aydınlatılmış olarak canlanan tarihi sanki tanrısal bir güzellik ve huşu hissi yaratırken, Coliseum’a bakan bir terasta veya sonsuz gibi gözüken bir bahçede La Dolce Vita- Tatlı Hayat’ı bile kıskandıracak, estetikle grotesk arası partiler, alabildiğine kitsch çılgınlıklar, gerçek-üstü olmaya doğru tırmanan kutlamalar yaşanır. Adım başı dolanan tombul, giderek bayağı şişman Fellini kadınlarının yanısıra, Latin ırkının en güzel dişileri de arz-ı endam ederler.
Ve zaten Tatlı Hayat’ın gazetecisi Marcello Mastroianni’nin biraz Woody Allen’le karışmasından oluşmuş eski yazar Gambardella, bu harika şehirde üstüste harika anlar yaşar. Eski kent duvarlarının dibinde peydahlanan upuzun bir zürafa, sanki E La Nave Va- Ve Gemi Gidiyor’daki gergedanın yerini alır. Trafik kargaşası ve Via Veneto caddesi dolaşmaları, tıpkı Fellini-Roma’daki gibidir.
Ve de yine Fellini-Roma’nın minicik, ama unutulmaz bir sahnesinde, Fellini bir geç vakitte, ünlü bir oyuncuya rastlar: Anna Magnani. Ve büyük Magnani ona ‘hadi artık evine git Federico’ der. Bu filmdeyse Jep’in kısmetine bir büyük Fransız yıldızı düşer: Fanny Ardant. Ama sahnenin özü aynidir.
Yaşlı-genç rahibeler, yine gündelik hayatın her anına ve her olayına karışırlar. Müstakbel Papa olacağı söylenen ve sürekli kendi yemek tariflerini anlatıp duran bunamış kardinal, hıristiyanlık üzerine temel bir soruya yanıt veremez. 104 yaşında, ama bunamamış Azize Maria, onca yıl yaşamış olmanın yorgunluğunu ancak sert döşemede yatarak giderir. Ve film bize Fellini’nin katolikliğe karşı o sinsi biçimde alaycı bakışını hatırlatır: en unutulmaz dışavurumunu Fellini-Roma’da ve onun ‘rahipler için moda defilesi’ bölümünde bulmuş olan....
Ve kutlamalar sürer, bayram tüm hızıyla devam eder. Eski Roma’da, hala dimdik duran Coliseum döneminden beri hep süregeldiği biçimde...Modernleşme biçimdedir. görünüştedir. Ama insan ruhunun temel nitelikleri sanki çağlar ötesidir. Özellikle o değişmeyen hedonizm, o hayatı yüzeysel bir büyük eğlence olarak görme huyu...
Böylece Gambarella eski dostlarını birer birer yeniden tanır. Bir diğer yazar dostu yeni oyununu sergilemek için umutsuzca bir sahne arar. Yıllardır kayıp bir diğeri, ona 42 yaşında olduğu halde hala strip-tease yapmakta israrlı kızından yakınır. Ve o kız, Ramona, birden Gambarella’nın gece dostu oluverir. Sihirbazdan bıçak atıcısına, eski sevgilinin öfkeli kocasından şaşkın Japon turiste sayısız kişi, kameranın önünde bir resmigeçit yapar. Ve bizlere görkemli bir İnsanlık Komedyası sunarlar. Tam da büyük Dante’nin ülkesinden beklendiği gibi...
Böylece film sadece bir Fellini kutlaması olmaktan çıkar. Ve kendi serüvenini yaşayan, kendi soluğunu alan özel bir çaba olur. Ayni zamanda Roma’ya ve de hayata adanmış. Ve görkemli bir sinemayla belleklerimize yerleşen...