YILDIZ SAVAŞLARI: GÜÇ UYANIYOR (Star Wars: The Force Awakens) X X X X Yönetmen: J. J. Abrams Senaryo: Lawrence Kasdan, J. J. Abrams, Michael Arndt Görüntü: Daniel Mindel Müzik: John Williams Oyuncular: Harrison Ford, Carrie Fisher, Daisy Ridley, John Boyega, Adam Driver, Oscar İsaac, Lupita Nyong’o, Andy Serkis, Domnhall Gleeson, Anthony Daniels, Max Von Sydow, Peter Mayhew, Pip Anderson, Simon Pegg/ Walt Disney Pictures- Lucasfilm yapımı |
Evet, ‘güç’ yeniden uyanıyor: neredeyse 40 yıl sonra...(İlk film olan Star Wars- 1977’den beri 37 yıl geçmiş!).
Ve dünyanın tüm çocukları, yaşları ne olursa olsun, bayram ediyor: bilim-kurgu sinemasına, demek ki sonsuz hayal alemlerine, modern masallara ve bunların emrindeki üstün bir teknolojiye geniş ufuklar açan bu macera, hem de eski kahramanlarıyla, yine perdede. Üstelik günümüzün o dev ekranlarında, 3 Boyutlu teknolojiden ayrıca destek alarak..Daha ne istenir?
Vaktiyle tümüyle George Lucas’ın hayalgücünden çıkan ilk üçleme, hepimizi şaşkına çevirmişti. Ben en azından ilk filmi 100 Yılın 100 Filmi kitabıma almıştım: öylesine çığır açan bir filmdi ki...Ortalama üçer yıl arayla iki film daha gelmişti (o yıllarda yapımcılar ilginç bir projeyi hemen üçleme olarak tasarlayacak kadar tüccar değildi!).
Yıllar sonra, artık bu filmleri iyice paraya çevirmeyi akıl etmiş bir Lucas, 90’ların ortalarında ilk üçlemeyi elden geçirip dijitale çevirdi ve yeniden tüm dünyaya sundu. Bu filmler bize de geldi ve yepyeni bir kuşağı hayran bıraktı.
Ardından da yine 2-3 yıl arayla çıksalar da, bu kez birlikte tasarlanmış bir üçleme geldi: olayların çok daha başlarına giden ve bu kez hepsini bizzat Lucas’ın yönettiği...1999’dan başlayarak Yıldız Savaşları: Gizli Tehlike, Yıldız Savaşları: Klonların Saldırısı ve Yıldız Savaşları: Sith’in İntikamı. Ewan McGregor, Natalie Portman, Samuel Jackson’un devamlı, Liam Neeson’un bir kez katılmasıyla...
Şimdi, sonuncusundan 13 yıl sonra, yeni bir üçleme geliyor. Bu kez ilk üçlemeden kabaca 30 yıl sonrasına gidiyoruz. Galakside yine kıyamet kopmaktadır. İyi ve Kötü arasındaki bitmeyen mücadele yine hız almıştır.
Önceki bölümlerde Sith’ler ve İmparatorluk tarafından ve Darth Vader’in önderliğinde temsil dilen Karanlık, şimdi İlk Düzen denen ve liderliğini Kylo Ren’in yaptığı bir güçtür.
Karşı yanda ise Cumhuriyetçi yönetim ve onu destekleyen Direniş eylemi vardır. Eski filmlerin soylu kahramanları Jedi’lerin ruhunu sürdüren...Teknolojileri daha geri olsa da, o kahramanlık ruhuyla mücadeleye ağırlığını koyacaktır.
Bir ara not: Böyle anlatıldığında, bize bu denli Irak olayların ana hatlarıyla yine de yakın olduğumuz durumlara nasıl benzediğini düşünmemek elde mi?
Neyse!...Son yaşlı Jedi Luke Skywalker’ı arayan ekip (ki ancak finalde bulacaklardır), artık tüm Direniş’in başındaki General (ve Luke’un ikiz kardeşi) olan prenses Leia, onun eski dostu Han Solo, önceki bölümlerden gelen ana kahramanlar olarak filme dahil olurlar.
Bu arada kimi yeni kahramanlar: bir tür dişi Jedi ve giderek haşin bir savaşçı olan güzel Rey. Ki hikayede ‘uzayın hurdacısı’ diye nitelenir: dövüşten vakit buldukça tamirat yaptığı için...Ve sanki Obama dönemine şapka çıkarmak için konmuşa benzeyen sempatik siyahi Finn..Bir ‘stormtrooper’ (bir tür savaşçı) olmasına karşın, pratik zekalı, giderek üçkağıtçı biri olarak çizilmiştir. Ve ikisinin de gelecek bölümlerin başkahramanları oldukları şimdiden bellidir.
Han Solo’nun hemen başlarda karşımıza çıkması heyecan vericidir: yaşlanmış, ama hala yakışıklı bir Harrison Ford...(Sonrasında Leia- Carrie Fisher ve Luke- Mark Hamill görece olarak çok daha yaşlı gözükürler. Eee, galakside de zaman zamandır!)
Ve yine eski filmlerden kahramanlar ve onların yerine geçenler. Öncelikle ‘wookie’lerin temsilcisi, dev bir orangotan olan Chewbecca. Özellikle ilk filmlerdeki gibi bir bar sahnesinde karşımıza çıkan, birbirinden çirkin ve ürkünç yaratıklar. Eski filmlerden ‘müdevver’ bilge Yoda. Yaşlı bir Çin kadınını andıran maske-yüzüyle dişi bilge Maz. Ve daha bir sürü tuhaf yaratık.
Ama klasik ve hiç değişmeyen temalar da vardır. Tıpkı Yüzüklerin Efendisi serisindeki gibi... Baba-oğul ilişkisi bunlardan biridir. Ve Kylo Ren, yıllardır görmediği babası Han Solo’yla hesaplaşırken, filmin en etkileyici sahnelerinden birine yol açar.
Robotlar da yine ortadadır. Yeni üye BB-8 adlı ‘droid’, yine son derece sempatiktir. Ve eski filmlerin R2D2 ve C3P0’larıyla aşık atabilir!...
Filmin teknolojisi beklendiği gibi, artık şaşırtıcı düzeydedir. O ışınlı kılıçlarla düellolar, o uzayda cirit atan gemiler, o eski görkemiyle karşımıza gelen Han Solo’nun ’sığınağı’ Milenyum Şahini adlı uzay gemisi...Karanlık gücün merkezi o dev uzay istasyonu. Ve o gözlerimizin önünde parçalanarak yok olan koca bir gezegen...
Yeni gelen oyunculardan elbette Daisy Ridley, John Boyega, Oscar Isaac, Lupita Nyong’o gibilerin hakkını yemeyelim. Ben bunlardan en çok Adam Driver’in kalıcı olmasını bekliyorum. Birkaç aşk filminde izlediğimiz sanatçının, o upuzun ‘barok’ yüzüyle bu kez Kylo Ren rolünde saf kötülüğü simgelemesi, bana çok ilginç geldi.
Ama öte yandan, koskoca Max Von Sydow’un, bu anıt İngmar Bergman oyuncusunun kısacık bir bölüm için davet edilmesine şaşmamak mümkün mü?
Ayrıca tüm o geçmişten (ya da gelecekten) uzanıp karşımıza gelen kahramanların hemen hepsinin mükemmel bir İngilizce ile (hem de Oxford İngilizcesi ile!) konuşmasına şaşmamak gerek. Hayır, bu temelde Amerikan sermayesiyle yapılmış filmin hemen tümüyle Londra’daki Pinewood stüdyolarında çekilmesinden değil.
Ama günümüzde elbette parayı basan düdüğü çalıyor. Ve filmin sermayesini koyan en azından kendi dilini empoze ediyor. Hollywood bunu yüz küsur yıldır yapıyor değil mi zaten?