Engin Cezzar’ı yıllardır görmüyorduk. Çünkü menhus bir hastalık gelip onu pençesine almış, o birzamanlar tam bir enerij küpü olan eşsiz oyuncuyu bir heykele çevirmişti. 2011 yılında geçirdiği felçle yatağa iyice bağlanmıştı.
Ve sevgili eşi Gülriz Sururi Hürriyet gazetesindeki söyleşide şöyle demişti: “Kalbiyle ilgili bir ilaç alıyordu, bir kan inceltici. Kimseye bir şey söylemeden 15 gün bırakmış ilacı. Ve tabii ne oldu? Beynine pıhtı attı. Böyle bir şey yok, yazıyor her yerde, ’15 gün içmezsen, yüzde 90 felç olursun’ diye. Oldu..."
O ve Gülriz bizim gençliğimizde hayatımıza girmişlerdi: tiyatro yoluyla... 50’lerin sonu olmalı: Tepebaşı’nda o zamanlar var olan ve sonradan haince yakılan Şehir Tiyatroları Dram Sahnesi’nde Muhsin Ertuğrul’un önerisi ve rejisiyle Hamlet’i oynamıştı .
Öyle bir Hamlet ki benim naçizane görüşümle Laurence Olivier’lerle filan aşık atabilir. Öylesine canlı, öylesine enerjikti: Dünya çapında bir performans... Üstelik daha 24 yaşındaydı (yıl 1959).
Ve sadece 4-5 yıl önce, yine Muhsin Ertuğrul’un 1951’de Ankara’dan gelip açtığı Küçük Sahne tiyatrosunda Hamlet’i kadın oyuncu Nur Sabuncu’ya oynatarak İstanbul seyircisine yaşattığı şoktan sonra gelen bu Hamlet, ondan bile daha iyi karşılanmış, adeta bir efsane olmuştu. Ardından gelen yine Shakespeare’den Othello oyunu.
O yıllarda, 1957’de kapanan eski Küçük Sahne’de oynamaya başlayan Dormen tiyatrosunda rol alan genç oyuncu Gülriz de bu gencin cazibesine kapılmıştı. 1962 yılında kendi tiyatrolarını kurdular: Gülriz Sururi- Engin Cezzar Tiyatrosu. Önce Küçük Sahne’de oynadılar. Güngör Dilmen’in Canlı Maymun Lokanta’sını çok iyi hatırlıyorum: O absürd oyunda nasıl şok geçirmiştik!.. Sonra yine Dilmen’in Midasın Kulakları oyununun o ünlü tiradı hala kulaklarımdadır: ”Midas’ın Kulakları/ Eşşek Kulakları!”
Ve daha sonra, büyük bir proje olan Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı’nı bu kez çok daha büyük olan Muammer Karaca sahnesinde karşımıza getirmeleri. Bu rol Cezzar’la bütünleşecek, başka sahnelerde oynadıkları gibi bir TV yapımında da kitlelere ulaşacaktı.
Daha sonra eski Elhamra sinemasını tiyatro yaparak yıllar boyu çok popüler olan oyunlar sundular. Yaşar Kemal’in Teneke’sini nasıl hatırlamam!.. O arada, 1968 yılında vakit bulup evlendiler. Türk sanat tarihinin en uzun, dokunaklı ve örnek evliliklerinden biri: Gerçi birkaç kez ayrılıp yeniden bir araya gelmiş olsalar da... Ve Gülriz’in dediğine göre, evlilikten de önce başlamış tam 55 yıl süregelen bir ilişki. Şapka!
Ve Gülriz bir bölümünü Engin’in yönettiği çok popüler oyunlarda rol aldı: Edith Piaf’ı anlatan Kaldırım Serçesi, Sokak Kızı Irma müzikali gibi. Hatta bunlar, tiyatro küçük geldiği için o zamanların koltuğu henüz kapanmamış devasa Atlas sinemasında oynanmıştı.
Engin hep tiyatro adamı kaldı, sinemaya pek bulaşmadı. Aslında tıpkı Gülriz gibi... En çok Ziya Öztan’ın Abdülhamid Düşerken filmindeki Sait Paşa rolünü hatırlıyorum. Buna karşılık TV için daha çok çalıştı: Birer Keşanlı Ali Destanı ve Kaldırım Serçesi uyarlaması, Hızır Bey ya da Halit Çapın’ın anılarından derlenen Bay Alkolu Takdimimdir dizileri gibi...
Engin ve Gülriz’le yıllar boyu birlikte olduk, galalardan jürilere çok şeyi paylaştık. Engin’in isteğine uyarak kimselere haber vermeden, gazete ilanından önce sessiz-sedasız gömülme isteğine elbette ben de saygı duyuyorum.
Ve sevgili Gülriz’e can dostunun bu son yolculuğuna dek gösterdiği o eşsiz sevgi, bağlılık ve özveri için hayranlığımı ve kendi adıma teşekkürlerimi sunuyorum. Bu iki harika insanın ve parmak ısırtan beraberliklerinin gerçek öyküsünü Gülriz’in kitaplarında bulabilirsiniz. Okuyup öğrenmeye değer...