Hasan Saltık'ı kaybettik... Dün sadece Sözcü'de okuduğum bu haber beni öylesine üzdü ki... Müzik hayatımıza ve çok önemli bir kültür alanı olan kendi musikimize öylesine hizmet etmiş insan çok azdır. Kendisi bir müzisyen olmadığı halde yaptığı işlerle...
Zaza ve 1954 Tunceli, Hozat doğumlu Hasan Bey, efsanevi Kalan Müzik'in kurucusu ve sahibiydi. Klasik Türk musikisinden Anadolu, Kafkas ve Balkan halk müziklerine, bizim ve yakın çevremizin o büyük birikimini yıllar boyu yayınladığı sayısız plakla korumuş ve bu müziklerin nadide örneklerini derleyip biz meraklılarına sunmuştu. Bugün benim zengin arşivimde onun o kadar çok CD'si vardır ki... Çoğu üzerine yazmıştım ve dost olmuştuk. Unkapanı çarşısındaki ofisini sık sık ziyarete gitmişimdir ve oturup söyleşmişizdir.
İlköğrenimini Tunceli'de, ortaöğrenimini ise İstanbul'da tamamlayan Saltık, İstanbul Devlet Konservatuvarı'nda obua eğitimi görmüş, sonra ekonomik güçlükler nedeniyle yarım bırakarak Suadiye lisesine devam etmişti. Amcasının oğlu Rahmi Saltuk'un plak şirketinde dört yıl çalıştıktan sonra, 1992 yılında Kalan Müzik'i kuran Hasan Saltık, unutulmaya yüz tutmuş arşivlik kayıtları elinde bulunduran koleksiyonerlerden ve eski müzisyen ailelerinden derlediği etno-müzikolojik birikimi şirketinde piyasaya sürmüştü.
Onu eski birkaç yazımla anmak istiyorum. İşte biri:
"Bir zamanlar Boğaziçi yalılarla süslüydü. Kente henüz hoyratlık, köylülük ve yağma girmemişti. Ay, Dersaadet'in bozulmamış silueti üzerinde herhalde başka güzellikte doğar, mehtap yalıların camlarını herhalde hiç bilinmeyen bambaşka renk nakışlarına bulardı. Ve incecik kayıklar Boğaz'ın sularından sessizce akar ve yakamozlar arasından kayıp giderken, yalılardan, bahçelerden veya sandallardan yükselen o ilahi sesler, Boğaz'ı rengin yanı sıra bir müzik cümbüşüne de gark ederdi.
O musiki belki "saray musikisi" idi, belki Arap ve Bizans etkileri taşıyordu, belki derin Anadolu'ya mâl olmamıştı ama o musiki bizimdi; bizim kültürümüzdü, bizi, Türk kimliğini oluşturan özelliklerden biriydi. Ve kimliğini arayan, özlemle, hasretle ve inatla arayan bir toplumda, o eski sesler-eski sazların yeniden dinlenilir olması büyük önem taşıyordu.
İşte Hasan Saltık bunu sağlamaya çabalıyor. Genç yaşına rağmen ve nerdeyse tek başına... Geçmişle ilgili her şeyi korumak ve canlandırmakla yükümlü bir Kültür Bakanlığı'nın yapması gerektiği halde yapmadığını o, Kalan Plak adlı şirketiyle tek başına yapmayı deniyor. Bizi eski musikimizin, eski saz ve seslerimizin çoktan unutulmuş güzelliklerine yeniden kavuşturuyor.
Tam 100 CD'lik bir arşiv çabası tasarlıyor Hasan Bey. Yeşil Seri, halk müziğine yönelik; Anadolu halklarını oluşturan çeşitli ırkların öz müziklerini toparlıyor: Türk, Laz, Ermeni, Süryani, Çingene, vs. etnik gurupların özgün müziklerini; yöresel türküleri, aşık ve ozanların deyişlerini... Bordo Seri ise İstanbul musikisine yönelik. Klasik Türk müziği, tangolar, kantolar, vb. Yani daha çok İstanbul halkının dinleyegeldiği...
O çok ilgi gören Seyyan Hanım, Tamburi Cemil gibi CD-kasetlerden sonra, Kalan Plak şimdi de nefis birer Yorgo Bacanos ve Gazeller albümleri yayınladı. Muammer Karabey, Cemal Ünlü, Dr. Bülent Aksoy gibi uzmanların nezaretinde hazırlanan bu çalışmalarda, özenle temizlenmiş ama aslı 1906'lara dek inen kayıtlar var. Çoğu elektrikli mikrofonla taş plak kayıtlarının yapılmaya başladığı 1925'ler sonrasına ait.
Böylece o unutulmaz gazel türü, en güzel örnekleriyle yeniden kulaklarımıza geliyor; vaktiyle Boğaziçi'nde yansıyan o büyük sesler yeniden doğuyor. Ardından bir Gazeller-2 gelecek. Daha sonraysa, her albüm için inanılmaz bir çaba gerektiren, tüm varislerden imza alınmasını şart koşan yasal ve bürokratik sorunlar peyderpey yenildiğinde, Yesari Asım, ilk Safiyeler, ilk Zeki Mürenler, ilk Müzeyyenler gibi harikalar var sırada... Bizde ancak sınırlı bir ilgiyle karşılaşan bu albümlere Amerika, Yunanistan ve İsrail'den büyük talep var.
Geçmişin seslerini inatla ve tutkuyla bize taşıyan Hasan Saltık'a gönül dolusu minnet. Sahi, yeni kültür bakanımız acaba Hasan Saltık adını duydu mu? Ve kendi yapması gereken bu işleri yapan Hasan Bey'le tanışmayı acaba düşünüyor mu? Gerçekten merak ediyorum."
Ve işte bir başka yazım, Yine ona hayranlığımı belirten:
"Bir, daha doğrusu birkaç kuşağın düşlerine eşlik etmiş bir şarkıcıydı. Billur gibi, "lirik soprano" bir sesi, kusursuz bir Türkçe telaffuzu, hüzün dolu bir yorumu vardı. 'Asker eşi' idi ve eşinin görev yaptığı Doğu Anadolu kasabalarından, örneğin Sarıkamış'tan kalkıp İstanbul'a geliyor, 78'lik hantal plaklara sesini veriyor ve karlı kasabalardaki özel yaşamına geri dönüyordu. Adı Seyyan Oskay, daha popüler şekliyle Seyyan Hanım'dı.
Çok kimse onu unutmuştu ya, hatırlayanlar yine de çıkıyordu. Sevgili Selim İleri "Hiçbir Gece" adlı filminde onun sesini filminin hüznüne yorgan gibi döşemişti. Ben TRT'de yaptığım Türkçe Tango programları için İstanbul Radyosunun arşivlerinden tozlu bantlarını çıkarıp çalmıştım.
Ve nihayet Seyyan Hanım'ın üzerinde yarım yüzyıldır varolan unutulmuşluk örtüsü biraz sıyrıldı. Kalan Plak sahibi Hasan Saltık'ın inatçı çabası sayesinde onun en güzel tangoları şimdi bir CD ve kaset olarak elimizde... Tam 1931 yılında plak yaptığı 'ilk Türkçe tangomuz', Necip Celal bestesi 'Mazi'den başlayarak tam 20 parçası, eski 78'liklerden temizlenip dijital yöntemlerle kaydedilmiş. Yine de varolan hışırtıların arasında sanki geçmişimizden bir yaprak açılıyor, kültürümüzden değerli bir hazine bizlere sunuluyor.
Ve örneğin ben, belki müzik zevkimi aldığım babamın söylediği, çoktan unutmuş olduğum kimi şarkıları anımsıyorum. Adları 'Mehtaplı Bir Gecede' veya 'İnci' olan... Hasan Saltık'a bu çabası için teşekkür ediyor, beni babamın söylediği şarkılara kavuşturan bu çabaya ilgisiz kalmayacakların çok olacağına inanıyorum."