TOP GUN: MAVERİCK X X X 1/2 Yönetmen: Joseph Kosinsky Senaryo: Ehren Kruger, Eric Warren Singer, Christian McQuarrie Görüntü: Claudio Miranda Müzik: Lorna Balfe Oyuncular: Tom Cruise, Val Kilmer, Miles Teller, Jennifer Connelly, Bashir Salahuddin, Jon Hamm, Charles Parnell, Monica Barbaro, Lewis Pullman, Jay Ellis, Danny Ramirez, Glen Powell Paramount filmi, 2022 |
Kimi filmler sinema tarihine farklı biçimlerde yansırlar. Örneğin bu filmin tam 36 yıl önce, 1986'da çekilmiş atası kimilerince küçümsenirken (Leslie Halliwell tek yıldız bile vermemişti!), Time Out kılavuzu hayli övmüş. O filmin yıldızı Tom Cruise'un bunca zaman sonra hikâyeye yeniden el atmasıyla, bir yandan onun şaşırtıcı biçimde koruduğu gençliği, öte yandan çağdaş teknolojinin katkısıyla yeniden ve daha parlak biçimde çekme arzusu bu yeni çeşitlemeyi yaratmış.
Top Gun, Amerikan ordusunun 1969 yılında San Diego'da kurduğu pilot eğitim okulu. Burası savaşta, özellikle de deniz savaşları üzerinde uçmayı iyi bilen kusursuz pilotlar yetiştirme arzusuna dayanıyor.
Bu yeni film California'da Mojave çölü üzerindeki olayları anlatıyor. Albay Pete Mitchell uzun yıllar savaşmış, 'savaşa katılan en hızlı insan' unvanını alıp sayısız düşman uşağı düşürmüş, ama nedense albay rütbesine takılıp ötesine geçememiş bir insandır. Ve belki şanssızlığı kadar alçakgönüllüğü de bunun bir nedenidir.
Onun yönettiği bir hızlanma ve düşmanı en çabuk biçimde harcama operasyonu bir general tarafından sabote edilir. "Gelecek geliyor. Ama sen bunun parçası değilsin" diyen mağrur bir komutan... Ancak bu çıkış Pete'nin inanılmaz inadı tarafından yeniliyor. Ve o bir hayal gibi gelen en yüksek hız rekoruna erişiyor. Ama ne pahasına... Sonunda itaatsizliği nedeniyle ona yeni bir görev veriliyor: genç pilotları eğitme... Önce yanaşmıyor, ama sonra onları daha yakından tanımaya başlayınca fikri değişiyor, ve yeni, alabildiğine hızlı ve iş bitirir bir ekibin hocası olmayı kabulleniyor.
Film biraz orduya sırt dayamış o ünlü Amerikan dizileri gibi (örneğin NCİS) açık bir Amerikan propagandası içeriyor. Savaşın yanı sıra o uzun bar sahnelerinde bu Top Gun mezunları, beyaz veya siyahi hepsi yakışıklı, yürekli ve viril erkeklerden oluşuyor, araya nasılsa karışmış birkaç kadının yanı sıra...
Jim Cash ve Jack Epps Jr'ın yarattığı karakterlerden yola çıkıp Peter Craig ve Justin Marks'in oluşturduğu hikâyeye dayanan filmin belki en büyük kozu, çağdaş teknolojiye iyice sırtını yaslaması. Öylesine ki, gökyüzü sanki hepsi çıldırmış insanların kullandığı uçaklarla, fizik kanunlarından o en doğal ölüm korkusuna birçok şeyi sanki hiçe sayan bir lııza ve bir aksiyon atmosferine kavuşuyor. Sürekli baş döndüren bu sahnelerin görsel başarısı tartışılmaz, ama kimi zaman biraz aşırı bir doza eriştikleri de söylenebilir.
Elbette tüm finali kapsayan ve artık gerçek bir düşmanla gerçek savaşa dönüşen bölümler insanı şaşırtabilir. Burada hangi savaş anlatılıyor ki?.. Ama dünyamızın zaten gerçek savaşlarla sarsıldığı şu dönemde, bunun ne önemi var? Burada açık bir düşman yerine bir uranyum santralinden söz ediliyor. Bir yazarın alayla belirttiği gibi, belki İran veya Kuzey Kore üstlerine alabilir, ama işte o kadar!..
Öte yandan, sağlam bir karakter analizi ve hayli duygusal sahneler de var. Bunlar filme bir denge getiriyor ve daha rahat izlenmesini sağlıyor.
İlk filmi yöneten Tony Scott (Ridley Scott'un kardeşiydi) artık yaşamadığı için jeneriklerde anılıyor. Ayrıca açılışta bizzat Tom Cruise da seyircilere seslenip filmini takdim ediyor. Tony Scott'un yerini almış Joseph Kosinsky, Tron: Legacy; Oblivion, Only the Brave veya Line of Fire gibi filmlerle tanınmıştı. Burada işini çok iyi başardığı ve görsellikle duygusallığı iyi kaynaştırdığı için alkışlanmalı.
Oyunculara gelince... Tom Cruise dediğim gibi yine formda. Maşallah diyelim!.. Yeniden ortaya çıkan eski sevgili Penny'de Jennifer Connelly ne kadar güzel... Çok sevdiğim bu oyuncu da ne iyi yaşlanmış... Helal olsun, o zamana direnen oyunculara ve herkese... Rooster'da şu günlerde Dijitürk'de The Offer adlı dizide izlediğimiz Miles Teller, ya da İceman rolünde ilk filmden kalma, şimdilerde ise gerçek bir boğaz kanseriyle boğuşan Val Kilmer'i bulmak ne iç burucu... Ya da yine eskilerden Jon Hamm'ı veya iyi seçilmiş gençleri...
Sonuç olarak özellikle erkeklere göre tam bir erkek filmi, ama kadın seyirci de gelebilir; o kadar yakışıklıyı bir arada görmek ya da kıyıda yarı çıplak beyzbol oynamalarını dikizlemek için. Benden söylemesi!..
Yarın: DİJİTAL ESARETİ