Nisan ayında yapılacak 36. İstanbul Film Festivali’nin onur ödülleri açıklandı. Çok erken mi açıklandı? Belki… Ama bunun özel bir nedeni vardı.
Yıllardır danışma kurulunda olmaktan onur duyduğum festival, daha ilk toplantısında bu ödülleri tartıştı. Yine çok aday vardı, ama en makul, en ‘sırası gelmiş’ olanları seçmeye çalıştık.
Ve böylece bu yıl yönetmen-senaryo yazarı Barış Pirhasan, oyuncu Selma Güneri, oyuncu-senaryo yazarı Macit Koper ve görüntü yönetmeni Çetin Tunca’ya vermeyi seçtik..
Sinemaya gönül vermiş değerli eğitmen ve sanat hamisi Mithat Alam ise Sinema Emek Ödülü ile onurlandırılacak. Ve ödüller 5 Nisan Çarşamba gecesi yapılacak açılış öreninde takdim edilecek.
Tüm bu sanatçıları tanıtmaya gerek var mı? Yine de kimi notlar eklemek istiyorum. Yakın zamanda yitirdiğimiz büyük usta, yazar ve yönetmen Vedat Türkali’in oğlu, Deniz Türkali’nin kardeşi Barış, özellikle 80’li yıllarda Atıf Yılmaz’la çalışmış, onun o ünlü ‘kadın filmleri’ için harika senaryolar yazmıştı: Adı Vasfiye, Ahh Belinda, Kadının Adı Yok, Asiye Nasıl Kurtulur?, Bekle Dedim Gölgeye... Yönetmenliğiinde ise bir avuç, ama hepsi ilginç film yönetti: Küçük Balıklar Üzerine Bir Masal, Gül ile Adem, Usta Beni Öldürsene, O Da Beni Seviyor, Adem’in Trenleri.
Selma Güneri’yi tarife gerek var mı? Sinemamıza bir Leslie Caron yüzü ve alabildiğine duru bir oyunculuk getiren ve klasik Yeşilçam’ın son starlarından olan Güneri, özellikle Yasak Sokaklar, Son Kuşlar, Ben Öldükçe Yaşarım, Bitmeyen Yol, Kanlı Nigar, Boşver Arkadaş, Askerin Dönüşü, Mum Kokulu Kadınlar gibi filmleriyle anılıyor.
Macit Koper ise çok marifetli bir diğer önemli isim. Oyunculuğu ve yazarlığı hep atbaşı gitmiş. Tiyatro (oyunculuk ve yönetmenlik) ve sinema ile ilişkisi de...Senaryo yazdığı filmler özellikle Ömer Kavur ve İrfan Tözüm filmleri: Sarı Mercedes, Rümuz: Goncagül, Zıkkımın Kökü, Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri, Sen De Gitme, Akrebin Yolculuğu, Karşılaşma...Oyunculuğu ise en çok Atıf Yılmaz ve Ömer Kavur filmlerinde kendini göstermiş: Adı Vasfiye, Bekçi, Anayurt Oteli (gece bekçisi Zebercet kimliğindeki en unutulmaz rolü), Afife Jale, Gece Yolculuğu, Melodram, Ada, Akrebin Yolculuğu, vs.
Yeşilçam'ın altın döneminden günümüze 130 kadar film ve birçok TV dizisi çeken görüntü ustası Çetin Tunca, sinemamızın görsel diline en çok katkısı olan kameramanların başında geliyor. Özellikle Atıf Yılmaz’la çalışmış: Cemo, Kuma, Bir Yudum Sevgi, Selvi Boylum Al Yazmalım...Ayrıca Halit Refiğ, Memduh Ün, Metin Erksan, Zeki Ökten (ünlü Düşman), Feyzi Tuna, Kartal Tibet filmleri var. Yaşı 80’e yaklaştığı halde hala elinde kamerası her şeye koşan, sürekli belgeseller çeken (bunların bazıları için bizim eve kaç kez gelmiştir!), tüm hayatını görüntüye ve ardında belge bırakmayaa adayan bu müstesna insana selam olsun!..
Ve nihayet Mithat Alam. Bu yazıyı yazmamın asıl nedeni. Kökenlerimiz, okullarımız, semtlerimiz ve yaşamlarımız son derece farklı olsa da raslantıların bizi karşılaştırıp ayni ortak merak ve ilgi alanı, yani sinema çevresinde dost kıldığı sevgili Mithat.
Onunla ilişkili ne çok anım var!..Hacı Baba’daki (o içki içmediği için!) şarapsız yemeklerimiz... 70’lerde TRT’nin gösterdiği klasik filmlerden birini bizim evde nefes almadan izleyişimiz... Onun o ünlü yıllık “Londra seyahatleri” ve oradan birçok filmi görüp kimilerinin (döneme göre) video-kaset veya DVD’lerini alıp dönmesi.
Mithat aslında yalnız bir insandı. Babasının işini devralmış ve ölümünden sonra da başarılı biçimde sürdürmüştü. Ama evlenmeyi hiç istemedi, aile kuramadı.
Yıllar sonra, tam olarak 1999’da mezunu olduğu Boğaziçi üniversitesiyle bir anlaşma yaptı. Ve Mithat Alam Film Merkezi’ni kurdu. Üniversite kampüsü içindeki binayı yaptırdı, arşivini kurdu, sinema eğitimini başlattı. Tüm servetini bu işe adamıştı: artık Boğaziçili tüm genç sinema sevdalıları onun öğrencisi, giderek çocuklarıydı.
O öğrenciler de ne vefalı, bilgili ve bilinçli çıktılar: onun ve Merkez’in etrafında kenetlenip birsürü iş başardılar. Arşiv ve kitaplık giderek zenginleşti, ALTYAZI adlı gayet sinefil bir aylık dergi yayına başladı (ve hala da sürüyor). Sürekli paneller, oturumlar, konferanslar düzenlediler: kimilerine benim de katıldığım...Örneğin Costa Gavras’la orada bir söyleşi yaptım!...
Sinemamızın tüm ünlüleriyle konuşmalar yaptılar, onları çağırıp konuşturdular. Ve tüm bunları kitaplara aldılar ya da Görsel Hafıza Projesi adıyla DVD’lere çektiler, bunları bize yolladılar. O okuldan ve o merkezden bir yeni kuşak sinemacı yetişti: çok genç yaşta ölen Seyfi Teoman veya Emin Alper gibi....Tüm bunler Mithat sayesinde oldu.
Bu ülkemizde eşi-benzeri olmayan bir özveridir, kendini bir tutkuya, bir ideale adamadır. Büyük saygıyla karşılanması gereken bir şey. Bu nedenle son birkaç yılda ona bizim SİYAD’dan bir emek ödülü verdirmek için uğraştım, ama başaramadım. Bizim genç yazarlar artık beni pek dinlemiyor!...
Ama bu yıl bunu sağolsun İKSV- İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı yaptı. İlk toplantıda adı geçti, hepimiz üzerine atladık. Ve ilk kabul edilen isim oldu.
Mithat olasılıkla ödülünü almaya gelemeyecek. Uzun süredir hasta yatıyor. Önemli bir şey değil; sadece pankreas kanseri!...Ve iyileşmesi kolay gözükmüyor.
Onun için festival bu yıl ödülleri bir an önce açıkladı: Mithat öğrensin, biraz mutlu olsun Ki öyle de olmuş...
Mithat artık ziyaretçi istemiyor. Onun için hastaneye gidemiyoruz. Ona ve tüm çocuklarına buradan sevgilerimi ve iyileşmesi dileklerimi yolluyorum.