Cumartesi günü Kartal'daki kitap fuarına gittik; söyleşi ve imza için... Hep olduğu gibi, İstanbul denen o görkemli ve sefil, güzel ve çirkin(leştirilmiş), mağrur ve boynu bükük kentin başka manzaralarına tanık olduk. Yani hem sevindik, hem üzüldük. Hem mutlu, hem mutsuz olduk.
Yola çıkarken hava yağışlıydı. Trafik de çok ağır... Şoförümüz Cihan Barut'un harika kullanmasıyla, ancak bir buçuk saate yakın bir zaman sonra Kartal'a gidebildik. Gece 9.5'tan sonra dönüşümüzse sadece 45 dakika sürdü.
Her yerdeki gibi, yolda ve Kartal'da da gereksiz yere çok yüksek yapılar, mimari garabetler ve kentin bağrına saplanmış hançerler vardı. Ama onlar bile dönüşte güzel gözüktüler, çünkü heryer ışıl ışıldı.
Ama ya o sahil... Upuzun plajlar boyunca iki yanda uzanan yeşil alanlar... Zevkli küçük siteler... Ki hatırladık; bir zamanlar, örneğin Yalova veya Mudanya'ya gitmek için gelir ve Kartal'dan feribotlara binerdik. Şimdi, o trafikle ne mümkün!..
Ve belki dünyadaki en geniş fuar alanı... Bizi baştan beri temas halinde olduğumuz Melih Yıldız karşıladı: Birçok şeyden sorumlu, bu arada elime birkaç sayısını tutuşturdukları o enfes KE - Kartal Edebiyat Dergisi'nin de yazı işleri müdürü... Ama ben o telaş içinde onu tanıyamadım, imza veren Ayşe Kulin'e koştum; ona son kitabını alıp imza için getireceğimi söyledim. Ancak o çok geniş alanda bir daha onu görmek fırsatını da bulamadım!..
Birçok sokakla birlikte bir küçük köyü andıran alanda biz, Yaşar Kemal sokağındaki Puslu Yayıncılık standındaydık. Çünkü hem benim son kitabım Yılmaz Güney Kitabı, hem de eşim Leman'ın anılarını yazdığı Benim De Bir Hayatım Var adlı ilk kitabı ondan çıkmıştı. Sahibi Murat Bulut dostumuz, baş yardımcısı Elif ve yeni yardımcıları bizi çok iyi ağırladılar. Hele o leziz susamlı kurabiyeler!..
Ve programa göre, önce iki saate yakın imza verdik. Bu arada sayın Belediye Başkanı Gökhan Yüksel bizi ziyaret etti, çok tatlı sözlerle gönlümüzü çaldı. Ben de Kartal'ın şehirciliği hakkında doğrusu ona az iltifat etmedim!..
Daha sonra ben oldukça kalabalık bir alana karşı bir söyleşi yaptım. Serhan Türk'ün moderatörlüğüyle... O aralar yağmurun tümüyle dinip güneşin açmasını bizler için özel bir şans ve ilahi bir lütuf sayıyorum!.. Ve sanırım o heyecan içinde bile konuşmamla, tüm bir yaşam ve onun temel ilkeleri konusunda o küçük kitleyi memnun bırakabildim.
Nitekim sonra imza daha kalabalık oldu. Birçok sevgili dostun yanı sıra tanışlar edindik; iltifatlar aldık. Ben yeni kitaplarım, Leman belki bir ikinci kitap konusunda yüreklendirildik.
Ve kimi gerçekten ilginç tanışmalar da oldu. Örneğin esmer, uzun yüzlü, mahzun bakışlı bir hanım geldi ve bana ağabeyi için kitap imzalattı. Ağabeyi uzun zamandır Almanya'daydı ve yurda dönemiyordu. Yılmaz Güney Kitabı'nı onun için imzalamamı istedi. Ben biraz tereddütle de olsa "Kürt müsünüz?" diye sordum. Elbette öyleydi. Ve benim konuşmamdaki çeşitli şeyler arasında özellikle ırk düşmanlığına karşı çıkmama ve bunu en büyük günahlardan biri saymama ilgi duymuş, fikirlerimi sevmişti. Kitabım yoluyla ağabeyine selam yollarken, yine mahzun bakışlı küçük kızıyla da tanıştık. Tüm bunlardan hem onur duydum, hem üzüldüm. Allah kimseyi vatanından ayırmasın...
Ve ayrılırken şöyle bir şey oldu. Çok sayıda insan benden birlikte resim istedi. Çektirdik elbette... Aralarında okurlardan fuar görevlilerine, bizim stanttan başka stant çalışanlarına, bizi arabamızı yerleştiren trafik polisinden oradan geçen bir vatandaşa, kimler kimler yoktu ki... Şoförümüz Cihan ise ancak geç vakit evimize geldiğimizde bizi sokak lambalarının ışığı altında birlikte bir resme davet edebildi.
Evet, Kartal... Bir günde hem kendi hareketli varlığıyla, hem de orada tanıyabildiğimiz birkaç düzine insanıyla gönlümüzü fetheden güzel ilçe. Sana daha nice fuarlar ve bize de yeni buluşmalar. O güzel dergine de fırsat bulursam yazacağım...