Politika kazanı gümbür gümbür kaynıyor. AKP bir biçimde toparlanmaya çalışıyor, RTE yitirdiği konumunu ve başkanlık hayallerini ısıtıp yeniden önümüze sürmeye çabalıyor. Siyasal partiler ise, şu zor dönemde temel ilkelerini koruyup ayrıntılardan özveride bulunarak temiz, net, dürüst, akılcı ve yapıcı bir politika izlemek yerine, adeta kaprisli, bencil, kısa görüşlü ve inatçı söylemlerini topluma kabul ettirmeyi umuyor.
En akıllı davrananlar bence CHP ve HDP. Bu iki parti keşke kendi aralarında anlaşıp birlikte bir hükümet kurabilecek güçte olsalardı... Ama öyle değil. Olmayınca da iktidarı yine AKP’ye bırakmak (dışardan belli bir destekle) ya da erken seçim gibi ikisi birbirinden beter senaryolar gündeme geliyor.
Oysa iktidar, paylaşılsa da veya belli bir süre için olsa da bir nimettir, bir fırsattır, bir avantajdır. İktidarın elinizde olanıyla bile çok şey yapıp vatana hizmet edebilirsiniz. Özellikle böyle dönemlerde egolar yenilmeli, kapılar aralanmalı, yumuşak ve hoşgörülü bir tutumla hizmet yoluna girilmelidir.
Diyelim ki bir AKP-CHP koalisyonu kuruldu. Ki yalnızca en büyük şans değil, aşağı yukarı tek şans bu çözümde gözüküyor. Ne olur, kıyamet mi kopar? Bakmayın siz yıllardır hep aynı sözleri söyleyen, aynı söylemleri yenilik diye sunan o açıkça yaşlanmış beyinlere...İster köşesine çekilmiş siyasetçi, isterse köşesini inatla korumuş gazeteci olsun...Bunca yıldır deneyim kazanıp olgunlaşmak yerine hırslarını, ideolojilerini ve inançlarını bir milim kıpırdatmadan, yalnızca kendi yollarını yol diye, kendi görüşlerini görüş diye kabul edenlere... Ve böylece ister MHP olsun ister CHP, her türlü iktidar paylaşımını yasaklamaya çalışanlara...
Elbette asıl hedefim Devlet Bahçeli. Nasıl olmasın ki...Bir yandan AKP iktidarını mutlaka kurtulunması gereken bir bela, savuşturulması gereken bir felaket olarak görüp göstereceksiniz...Ve yerel seçimden cumhurbaşkanı seçimine, oradan genel seçime hep bu sert söylemi sürdüreceksiniz. Ve bence gayet de haklı olacaksınız...
Ama ne zaman ki millet size AKP egemenliğinden kurtulup koalisyon yolunu işaret etti... O zaman bu fırsatı daha ilk günden tepeceksiniz. Ve ezeli muhalifliğe oynayacakınız. Kusura bakmayın ama, sayın Devlet Bahçeli. Google’a baktım: 68 yaşındasınız. Peki ama ne zaman, hangi seçimde, kaç yaşında umduğunuz gibi bir seçim sonucuyla iktidara gelmeyi bekliyorsunuz? O zamana dek bekleyelim mi? Siz bekleyecek misiniz?
Diyelim ki bir AKP-CHP koalisyonu oldu. İdeali bence dönüşümlü başbakanlıktır: Başta İsviçre birçok ülkede böyle durumlarda olduğu gibi... Ama diyelim ki pazarlıklarda o noktaya da varılamadı. Yine de CHP’nin bir koalisyon iktidarında yapacağı ne çok şey olabilir... O ana ilkelerine temelde bağlı kalarak, sandıktan çıkan oy oranına göre yapılacak bir bakanlar paylaşımında dikkatle, bir şeyler yapabileceği bakanlıkları alarak...
Elbette öncelikle İçişleri, Dışişleri, Milli Eğitim, Adalet, Maliye gibi en önemli olanlarına asılacaktır. Ve birkaçını da alacaktır. Kendi adıma, yaşadığımız büyük hukuk skandallerinden kurtulup gerçek bir Hukuk Devleti kurmak için Adalet Bakanlığı'nı, milli eğitimdeki rezaletleri temizlemek ve birçok yerde İmam Hatipleri seçeneksiz tek olanağa dönüştüren kayırmacılığı önlemek için de Milli Eğitim’i ne denli isterdim!...
Ama diyelim ki bir Kültür Bakanlığı da ne iyi olurdu!...Tepelerine Damokles’in Kılıcı asılan tüm sanatçılarımızı yüreklendirmek, sinemadan müziğe, edebiyattan plastik sanatlara tüm sanatlara özgürlük tanımak, en has ürünleri desteklemek, sanatın önünde ne ufuklar açardı... Arada çürüyüp giden AKM’yi de hayata döndürür, yandaş şirketlere peşkeş çekilen restorasyonlarda yok olan o tarihi eserleri kurtarırdık: Antakya’nın Roma mozaiklerinden İstanbul’un Osmanlı külliyelerine, İznik’in Ayasofya’sından Kars’ın Ani harabelerine...
Bir Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da ne iyi olurdu... Belki ancak böylece AKP’nin palazlandırdığı uçsuz-bucaksız, yasasız-korkusuz, zevksiz-estetiksiz o ürkünç imar ekonomisi ve çığ gibi artan müteahhitler ordusu biraz gemlenebilir, doğasını, tarihini ve kültürünü yok edip durduğumuz şu güzelim ülkede kalanlar kurtarılabilirdi.
Belki ancak böyle olursa Karadeniz yaylalarına uçsuz-bucaksız beton yollar döşemeye, Tarlabaşı’nı karton gibi duran bir tiyatro dekoruna dönüştürmeye, Eminönü’nün yüzlerce hanını otele çevirmeye, en güzel yörelerimize maden ocakları ya da elektrik santralleri yerleştirmeye cüret eden o korkunç zihniyet biraz durdurulabilirdi. Ve vatanımız bu korkunç yağma eyleminden bir ölçüde kurtarılabilirdi.
Elbette böyle bir koalisyonda daha güncel gözüken sorunlar da çözüm yoluna girerdi. Cumhurbaşkanlığı makamı, sahibi istemese de kaçınılmaz biçimde anayasal sınırlarına çekilir, meclisin egemenliği yeniden sağlanır, otokrasiye giden yollar kapanırdı. Ünlü 17-25 Aralık soruşturmaları, zaten meclis çoğunluğunun artık emrettiği gibi yeniden açılır, hukukun üstünlüğü sağlanır ve ‘kuvvetler ayrımı’ yeniden vücut bulurdu..
Ve böylece bu ülkeye yeniden bahar gelir, umut gelir, diyalog ve dostluk gelirdi. Yay gibi gerilmiş sinirler gevşer, düşmanlıklar törpülenir, ülkemiz insanları gizli ve hain bir el tarafından pasta kesilir gibi ayrılıp bölünmekten kutulurdu.
Evet, tüm bunlar hâlâ ve hep mümkün. Akıllı, ilkeli bir koalisyon sayesinde... Denemeye değmez diyen hâlâ var mı, olabilir mi?