Mersin’e bu kaçıncı gidişim? Tam bilmiyorum. Ancak en son 2009’da gitmişim: sevgili dostum Osman Şahin’e belediyece verilen ‘onur hemşerisi’ ödül törenine katılmak için...
Bu kez Türkiye Rotary Kulüpleri’nin davetlisi olarak, 9. Uluslararası Rofife Kısa Film Yarışması’nın ödül törenine gittim. Geçen yıl da ayni yarışmanın İzmir’de yapılan törenine katılmış, orada değerli dostlar ve harika anılar edinmiştim.
Ve böylece o güzel Mersin kentini daha iyi keşfettim. Sahil boyu 14 km. boyunca uzanan eşsiz kordonu yalnız İzmir’i değil, Riviera’nın Cannes ve Nice dahil en ünlü sahillerini bile geçerdi. Bu yaklaşık 25 yıl önce denizden kazanılmış alan çok genişti. Sayısız ağaç (özellikle dev palmiyeler), oyun ve gezi alanları ve ünlü spor kulüplerinin adını taşıyan mütevazi meydanlarıyla....
Mersin hızla çoğalan nüfusuna ve yükselen dev yapılarına karşın, yeşili bol, rahat ve zengin gözüken bir kentimizdi. Sanırım Suriye ve diğer Arap ülkelerinden gelenler de, ister turist isterse göçmen olsunlar, kendilerini burada evlerinde gibi hissediyorlardı. O izlenimi edindim.
Bu kez hem yerel Rotary’nın, hem de kentin üç üniversitesinden en büyüğü olan Mersin Üniversitesi’nin konuğuydum. Üniversitede konuştum: Özellikle sinema-TV öğrencilerine...Ve öylesine kaynaştık ki, diyalogumuz ve fotoğraf faslı hiç bitmedi.
İletişim fakültesi dekanı Senem Erkılıç’a özel gönül borcum var.
1905’de kurulan Rotary, dünyanın en yaygın hayır işleri ve sanat hamiliği organizasyonu sayılabilir. Mottosu “kendinden önce hizmet” olan örgüt bizde de 1954’de kurulmuş. Bugünse ülke çapında 230 kulüp ve 7500 rotaryen var.
Bu yıl kısa film yarışmasına yine birçok ülkeden katılım olmuş . ve bunlar ülke çapında 154 kişilik bir jüri tarafından değerlendirilmiş. 4 ana dalda verilen ödüller Rotary’ciler, belediye başkanları ve de Defne Yalnız, Deniz Türkali, Gani Müjde, Osman Şahin, Işıl Tuzcuoğlu ve bendeniz gibi konuklarca sunuldu.
Bu arada yine Rotary’nin girişimiyle sinema tutkunu öğrencilerden oluşan bir grup, seçilen bir köye gidip günboyu köy çocuklarıyla sinema konuştular, onlardaki pırıltıları keşfetmeye çalıştılar. Sinemasal adlı bu etkinliği de çok sevdim. Orada İzmir’den tanıdığımız Rofife komite başkanı Süreyya Gürgan, TRT spikeri olup genelde sunuculuğu yüklenen Funda Aksoy gibi dostları bulduk. Yeni tanıdığımız Mersin Rotary Başkanı Cem Bucuge, Akdeniz Rotary başkanı Neslihan Uslu, Bölge Guvernörü Güner İnci ve eşleri harika insanlardı.
Ayrıca ödül gecesi sorumlusu, yönetim kurulundan Serhan Antalyalı ilk günden itibaren bizi alıp gezdirdi. Tarihi yerleriyse bilge insan, bize çok değerli Mersin kitap ve dergileri de armağan eden Nahit Taner’le birlikte gezdik. Özellikle de görkemli Roma kalıntıları Soli Pompeipolis’i....
Bir teşekkür de Rotary’nin tüm organizasyonlarında halkla ilişkiler sorumlusu Burcu Şenkal’a. O da yaşadığı Ankara’dan işini çok iyi yapıyor ve etkinliklerin aydınlarla köprüsünü kuruyor.
Mersin ayrıca geçmiş kabinelere iki kültür bakanı hediye etmiş: İstemihan Talay ve Fikri Sağlar. İkisi de oradaydı, konuşup dostluk tazeledik ve Mersin’in ‘muhalif yanı’ ve demokrasi tutkusunu andık. O güzel organizasyon, nefis bir Zuhal Olcay konseriyle şenlendi.
Gelelim tüm bu yazının asıl yazılma nedeni olan şeye, yani Mersin’in ünlü mezarlığına...Görmeseydim inanmazdım, ama kendi gözlerimle gördüm. Burada Türk, Kürt, Rum,Yahudi, Müslüman, Hıristiyan (Ortdoks veya Katolik) demeden, her dinden ve her mezhepten insanlar yanyana defnedilebiliyor.
1998’de kültür bakanlığı tarafından ‘Taşınmaz Kültür Varlığı’ olarak tescil edilip korunmaya alınan Mersin Şehir Mezarlığı, 1936’da açılmış. O yıllarda liman ve demiryolunun açılması kente değişik etnik ve inançtan kişilerin göçünü getirmiş. Ve dinler-arası evlilikler de ortaya çıkmış. Dönemin belediye başkanı Mithat Toroğlu da müftüden din ayrımı yapılmadan gömülme fetvasını almış.
Diğer mezarlık alanlarının kullanımı da yasaklanınca, buraya sayısız mezar nakli yapılmış. Bilgi kaynaklarında şöyle diyor: “Dünyada benzerlerinin ender örneğini teşkil eden, dinleri ne olursa olsun kent halkının tümünü bağrına basan Mersin Şehir Mezarlığı, tahammülsüzlüğün, bağnazlığın ve etnik ayırımcılığın etkin olduğu günümüz dünyasında önemli mesajlar vermektedir. Her dine ait bayramlarda, burayı ziyaret eden farklı ruhani dinlere mensup din adamları, bir arada ve el ele bir kutlama havasında, hep bir ağızdan Yaradan’a yakarıp, birlik ve beraberlik mesajı vermektedirler”.
Böylece diyelim ki Müslüman bir erkekle Katolik eşi, tüm hayatlarını birlikte geçirdikten sonra toprağın altında ayrılmak zorunda değil. Birçok yerde gördüğüm gibi, birlikte huzur içinde yatıyorlar. Bunun taşıdığı görkemli hoşgörüyü ve örnek alınması gereken çağdaşlığı beğenmemek mümkün mü?
Böylesine bir uygulama, tarih boyunca bitmeyen din savaşlarıyla bölünüp onca can vermiş, günümüzde de bunların daha tavan yaptığı bir ortamda, tüm insanlığa nasıl bir ders veriyor!.. Ülkemizden yükselip tüm dünyaya yayılan bu sesin önemini takdirinize bırakıyorum.
Son bir söz. Bir köşede, bu kentte haince kıyılan Özgecan Aslan’ın da mezarı var. Portresinin altında “ben ruhumla severim” yazısı bulunan, mezar taşı çok zarif bir kabartmayla süslenmiş biçimde...Böylece mezarlık, ülkemizde kadınlara karşı işlenen suç ve cinayetleri de, bunların en acısıyla birlikte anarak lanetlemiş oluyor.