Metin Akpınar- Müjdat Gezen’in Halk TV’de Uğur Dündar’ın programına katılıp söyledikleri dolayısıyla önce gözaltına alınıp sonra koşullu olarak serbest bırakılmaları yetmedi. Şimdi de ikisinin davaları ayrıldı ve Akpınar için ciddi bir ceza isteyen bir yeni başvuru yapıldı.
80 yaşına merdiven dayamış (iki yıl var) ve halka böylesine mal olmuş bir sanatçıya bu reva mıdır? Böyle sanatçılar, hangisi olursa olsun bir toplumun gözü gibi bakıp koruması gereken birer milli hazinedirler. Onlar çok uzun yıllar halka hizmet sunmuşlar, onu ağlatmış ya da güldürmüşler, onun idolleri olmuşlar, birer simge-kişiliğe dönüşmüşlerdir.
Özellikle de Yeşilçam’la belki dünyanın en popüler milli sinemasını kurup yaşatan Türkiye için bu daha da önemlidir. Çünkü Türk halkı o sinemayı ve onun yıldızlarını hiçbir ülkede görülmedik biçimde bağrına basmış ve hâlâ unutmamıştır. Onlar bizim gerçek ‘kıymetli’mizdirler: Her daim sevgi ve saygıyla anacağımız; hep zihnimizin bir köşesinde tutacağımız yüzler ve isimler...
Ama sanatçı muhaliftir: Doğası ve yapısı gereği. Hiçbir dönemde hiçbir ülkede gerçek sanatçının iktidarla kucak kucağa olduğu görülmemiştir: Çok az istisnaları dışında... Bunun bedelini ödeyenler de olmuştur. Özellikle ağır baskı rejimlerinde... Ama çoğu ülke bunu sanatçı olmanın doğal gereği olarak algılamış ve onları sevmeyi sürdürmüştür: her düzeyde, her biçimde...
Nitekim ölümü büyük yankı yapan Gülriz Sururi de bir muhalifti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’ne bizzat katıldığı unutulabilir mi? Hem de o yaşında!.. O sadece tiyatro sanatçısıydı, sinemaya hiç bulaşmamıştı. Demek ki Akpınar kadar popüler değildi. Buna karşın, kaybının nasıl büyük bir üzüntüye yol açtığını hep birlikte. Gözlemledik.
Metin Akpınar’a bunu reva görenler elbette onu tanımış değildiler. Olsalardı böyle yapmazlardı. Örneğin onu benim gibi 60’ların başlarında –demek ki neredeyse 60 yıl önce!- Taksim Sıraselviler’de Haldun Taner’in kurduğu Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda Kemal Sunal, Zeki Alasya, Ahmet Gülhan, Ayşen Gruda gibi adlarla birlikte görenler...
Sonra 70’lerde hemen ayni kadroyu rahmetli Ertem Eğilmez’in Arzu Film komedilerinde izleyenler... Yine rahmetli Zeki Alasya ile birlikte oluşturdukları o ideal güldürü çiftiyle yıllar boyu kahkahalarla gülüp dertlerini unutanlar... Sonrasında eşsiz bir karakter oyuncusuna dönüşmesini fark edenler... Kim bilir kaç kuşak, kaç kişi... Hem aydınlardan, hem de halkın içinden...
Elbette sanatçı olmak her türlü hakkı vermiyor. Somut ve ağır suçlarda herkes yasalar önünde eşit. Nitekim yakın zamanda ünlü bir yazarımız, nedeni olduğu bir trafik kazasında ölenler yüzünden ağır bir hapis cezası aldı. Kimsenin de gıkı çıkmadı.
Ama düşünce özgürlüğüyle ilişkili, yoruma bağlı, kimsenin canına- malına zarar vermemiş olaylarda, zanlının kimliği- kişiliği biraz da olsa önem taşımalı. Önünüze gelen bu ülke sanatının ulusal bir çınarı ise, o köklerini toprağın derinliklerine salmış sanatçıya iyice bir bakmalısınız. Yönetim ve adalet çarkının hangi düzeyinde olursanız olun…
Eğer onu tanımıyorsanız bile biraz bakıp okuyup, sorup soruşturup öğrenmelisiniz. Sonrası vicdanınıza kalmış...