Yarın gece, bizim saatle sabaha karşı verilecek olan Oscar’lar bu yıl kimlere gidecek? Gelin bir küçük zihin jimnastiği yapalım.
Eskiden tüm dallarda adaylar beşe indirilirdi. Birkaç yıldır sadece ‘en iyi film’ dalında bu sayı aşıldı, nedense ona değil de dokuza çıkarıldı!.. Amacın sadece ticari olduğu öylesine açık ki... Ödüllerin muazzam evrensel etkisinden yararlanarak daha çok filmi gündemde tutmak, elbette Hollywood’un işine geliyor. Zaten ödüllerin adaylar açıklandıktan neredeyse üç ay sonra verilmesi de bu nedenden değil mi?
Bu yıl finale kalan dokuz filmin altısını bizde de izledik: 12 Yıllık Esaret, Yerçekimi, American Hustle- Düzenbaz, Kaptan Phillips, Her- Aşk, Para Avcısı izlediğimiz filmler. Dallas Buyers Club, Nebraska ve Philomena ise yakında izleyeceklerimiz...
Ben izleyebildiğimiz filmlerin hepsini belli bir düzeyde bulsam da, en iyi film adaylarım sadece Yerçekimi, 12 Yıllık Esaret ve Aşk. Düzenbaz ve Para Avcısı’nı yönetmenlerinin en kaliteli işleri olmayan, ne onlara ne de sinema sanatına çok şey katmayan filmler olarak görüyorum.
Benim adayımsa Gravity - Yerçekimi. Sinemasal anlatımı zorlayan yaman bir deneyim. Ancak 12 Yıllık Esaret, ele aldığı ırkçılık ve zenci düşmanlığının Amerikan tarihindeki yeri ve önemi açısından, onları çok etkilemiş gözüküyor. Olasılıkla da ödülü alır.
Yönetmenlerde ise Alfonso Cuaron sanırım Yerçekimi ile bu ödülü alır. Herkesin adayı gözüküyor ve başka bir sonuç büyük sürpriz olacak.
Oyunculara gelince... Bu yıl kadınlar harika. Philomena’yı henüz görmedik. Ama Judi Dench’in ne oynarsa oynasın hep Oscar’lık olduğunu biliriz. Ama ya diğerleri? Mavi Yasemin’le Cate Blanchett, Yerçekimi’yle Sandra Bullock, Düzenbaz’la Amy Adams veya Aile Sırları’yla Meryl Streep öylesine muhteşem ki...Yine de Blanchett’in alacağı kesin gibi. Ama çoktan ödülü hak etmiş bir Amy Adams’a giderse, hiç üzülmem!...
Erkekler o kadar parlak değil. Mathew McConaughey ve Bruce Dern’in filmlerini henüz görmedik. Ama McConaughey’in giderek nasıl daha iyi oyuncu olduğunu izledik. Gördüklerim arasında, çok iyi oyuncu Christian Bale’in Düzenbaz ve de yeni oyuncu Chiewetel Fjiofor’un 12 Yıllık Esaret filmlerindeki oyunlarını, kendi adıma çok tutmadım. Benim adayım, artık iyice hakkı yenmiş gözüken Leonardo DiCaprio. Ama 12 Yılık Esaret’in yarattığı olayda, Fjiofor heykelciği rahatlıkla götürebilir.
Yardımcı oyuncularda talih Dallas Buyers Club’la Jared Leto’ya gülecek gibi. Tahminler öyle. Ama benim adayım Kaptan Phillips’deki şaşırtıcı varlığıyla Somali’li oyuncu Barkhad Abdi. Umarım o alır ve talihsiz kıta Afrika’nın sesini duyurur. Ötekilerse ünlerine karşın çok parlak değil.
Kadınlarda ise, tüm filmleri görmüş olarak söylüyoum: hepsi iyiler. Jennifer Lawrence Düzenbaz’daki harika oyunuyla ikinci kez alır mı, bilmiyorum. Ama 12 Yıllık Esaret’le Lupita Nyong’o, Mavi Yasemin’le Sally Hawkins, Aile Sırları’yla Julia Roberts ve de Nebraska ile June Squibb birbirinden iyi. Dedim ya; bu yıl kadınların yılı...
Diğer önemli ödüllerden animasyonda, bayıldığım Frozen- Karlar Ülkesi malı götürür. Çok da iyi olur. Yabancı filmlerde ise sanırım İtalya’nın adayı, Paolo Sorrentino imzalı Muhteşem Güzellik alır. Tek büyük rakibi Belçika filmi Kırık Çember olmak üzere...
AİLE SIRLARI
X X X
(August: Osage County)
Yönetmen: John Wells
Senaryo: Tracy Letts
Görüntü: Adriano Goldman
Müzik: Gustavo Santaolalla
Oyuncular: Meryl Streep, Julia Roberts, Chris Cooper, Ewan McGregor, Margo Martindale, Sam Shepard, Dermot Mulroney, Juliette Lewis, Julianne Nicholson, Abigail Breslin, Benedict Cumberbatch, Misty Upham/ Amerikan filmi.
Aile Sırları, filme alınmış tiyatronun tüm özelliklerini taşıyor. En azından Amerikan sinemasının sınırları içinde...Bu sinema en parlak döneminde Broadway’den hep esinlendi. Benim bilinçli sinema seyircisine dönüştüğüm 50’lerde Tennessee Williams, Carson Mc Cullers vb. tiyatro yazarları, Hollywood için tükenmez bir esin kaynağıydı. Ve Amerikan ailesi de, ister büyük kentte isterse taşrada olsun, tüm giz, günah ve sapıklık eğilimleriyle birlikte kamera önüne gelirdi.
Bu kez gözde yazar Tracy Letts’in bir oyunu sinemalaştırılmış. Oklahoma’dan bir büyük aile, çocukların çekip gitmesi üzerine dağılmıştır. Ve yaşlı ana-baba Weston’lar giden evlatların özlemini çekerken, aralarında da bol bol kavga ederler. Adam içkiye, kadınsa haplara bağımlıdır. Koca Beverly Weston birden kayıplara karışınca, Vi (Violet) kardeşlerini ve çocuklarını çağırır. Aile yeniden biraraya gelmiştir: Ne yazık ki intihar ettiği anlaşılan babanın cesedi önünde... Ve tüm eski çelişkiler, birikmiş nefretler ve uykuya yatmış kompleksler yeniden suyüzüne çıkar.
Bu tür bir film için ne söylenebilir? Filme alınmış tiyatro, neredeyse tek başına bir türdür ve kuralları vardır. Bol laf ve durağan bir anmlatım, bunların başında gelir. Gerçi deneyimli yazar ve yapımcı, The Company Men’le de ilk sinema yönetmenliğini yapan John Wells, konuyu ev içinden olabildiğince çıkarıp Oklahoma’nın geniş çayırlarına ve yemyeşil doğasına yaymak için elinden geleni yapmış. Ama bu bile filmin tiyatro atmosferini tümüyle gidermiyor.
O zaman, iş oyunculara kalıyor. Onlarınsa gerçekten parlak bir toplu gösteri sundukları söylenebilir. Meryl Streep yaşlılğğı rahatlıkla kabullendiği bu rolde bekleneni veriyor. Hem de fazlasıyla... Aynı şey bir diğer star, Julia Roberts için de söylenebilir.
Öte yandan, bir dönem bağımsız filmlerinin yıldızı Juliet Lewis nisbeten küçük bir rolde kendisini hatırlatırken, bir diğer ‘teyze’de yeni oyuncu, tombiş Margo Marindale de çok iyi. Erkeklerde uzun zamandır özlenen Ewan McGregor görevini yaparken, Sam Shepard, Dermot Mulroney ve özellikle Chris Cooper harikalar yaratıyorlar. Daha gençlerden Abigail Breslin, Benedict Cumberbatch ve Julianne Nicholson da onlara ayak uyduruyor.
Sanki perdeden salona savrulan o ‘tiyatro tozu’nden rahatsız olmazsanız, Amerikan taşrası üzerine çarpıcı gerçekler sunan ve en tipik Hollywood geleğindeki bu uyarlama, sizi etkileyebilir.