ELEKTRİK SAVAŞLARI(The Current War)X X X Yönetmen: Alfonso Gomez-RejonSenaryo: Michael MitnickGörüntü: Chung-hoon ChungMüzik: Danny Bensi, Volker Bertelmann, Saunder Jurriaans, Dustin O’HalloranOyuncular: Benedict Cumberbatch, Michael Shannon, Katherine Wilson, Tom Holland, Nicholas Hoult. Matthew Macfadyen, Tuppence Middleton Amerikan filmi |
İşte hayli zamandır beklenen, ama gösterime çıkması iki yıla yakın ertelenen bir film. Nedeninin yapımcılarından Harvey Weinstein’ın karıştığı ‘taciz davası’ olduğu söyleniyor. Sanırım doğrudur!.. Bu olaylar Batı’yı öylesine etkiledi ki...Roman Polanski’nin son filmi İtham Ediyorum’la Venedik’te ödül almasını bile mucize saymak gerekiyor!..
Filmin aslında son derece ilginç bir hikâyesi var. 1880 yılında açılıyor ve 90’lara dek sürüyor. Sanayi Devrimi’nin en hızlı dönemindeyiz. Büyük keşifler birbirini izliyor; teknolojik buluşlar hayatı değiştiriyor.
Bu arada elektriğin keşfi bunların en önemlisi. Thomas Edison, George Westinghouse ve Nikola Tesla, bu konuda en öne çıkanlar. Aralarındaki rekabet sanki bir savaşa dönüşüyor. 1893 Chicago Dünya Fuarı bunun son aşaması oluyor. Ve hepsi bilim tarihine geçiyor. Edison bir adım önde olmak üzere…
Çünkü o asıl kaşif, asıl büyük deha…Buluşlarının sonu yok. Sesin kaydı ve fonograf bunlardan biri. Bir diğeri görüntünün kaydı ve 1895’de sinemanın yolunu açacak olan uzun sürecin son adımları.
Ama tuhatır, filmde bunlar hatırlatılsa da bir başka buluş daha çok anılıyor: Elektrikli sandalye denen idam sistemi. Bizzat elektriğin kaşifi bile buna karşı çıkıyor: İnsancıl nedenlerle…Ve yıllar sürecek bir büyük tartışma başlıyor. Günümüz Türkiye’sinde bunu, yani –elektrikli veya değil- idamı hâlâ çözüm diye sunanların çokluğu düşünüldüğünde, filmi bu yanıyla da ilginç bulmamak olanaksız…
Film gerçekten de Sanayi Devrimi ve elektriğin bulunması olayları üzerine son dere çarpıcı bilgiler içeriyor. Her ne kadar kimi kalemler olayların biraz değiştirildiğini öne sürseler de…Ve son derece iyi bir kadronun da desteğiyle, karşımızda görkemli bir dönem filmi buluyoruz.
Kentlerin, sokakların, evlerin henüz gaz lambası veya mumla aydınlatıldığı bir çağın o önlenemez loşluğu, hatta karanlığı perdede çok iyi beliriyor. Ve birden gelen gerçek ve görkemli bir aydınlanma, sanki gözlerimizi ve ruhumuzu da aydınlatıyor. Artık bilimin hükümranlığı başlamıştır; kolay kolay bitmeyecektir.
Benedict Cumberbatch Edison’da, Michael Shannon rakibi George Westinghouse’da, Nicholas Hoult Nikola Tesla’da, ‘genç örümcek adam’ Tom Holland Samuel Insull’da çok iyiler. Geri planda olsa bile kadın rolleri de öyle.
Bu arada sinefillere hatırlatalım: Benedict Cumberbatch ve Tom Holland üçüncü kez birlikte çalışıyorlar: İki Marvel filmi olan Avengers: Sonsuzluk Savaşı ve Avengers: Endgame’den sonra...
Ama filmin bir sorunu var. O da fazla ‘bilimsel’ olması. Öylesine ki, o uzun tartışmalar, ‘Direct Current- direkt akım’ ve ‘Alternating Current- dalgalı akım’ (eski deyimiyle ‘mütenavip cereyan’) arasındaki bitmeyen rekabet üzerine geveze konuşmalar, seyircinin dikkatini kaçınılmaz olarak dağıtıyor. Ve sanki teknolojik bir belgesel izler gibi oluyorsunuz.
Yine de olayların elden geldiğince dramatize edilmiş olması olumlu. Ve filmin seyrini bir ölçüde keyifli kılabiliyor.