Öylesine dolu bir hafta geçirdik ki... Olup bitenleri bir (belki iki) yazıda toparlayayım dedim. Biraz Tuğrul Eryılmaz havasında olacak ama!..
Önce Garbis Zakaryan’ın cenaze töreni. Bu ünlü boksörümüz alanında ilk büyük isimlerden olduğu gibi, Türkiye’nin ilk profesyonel ve ilk milli boksörüydü. 1964’de Ortadoğu’nun şampiyonu seçilmişti. Ve gerek Ermeni camiasının, gerekse Galatasaray Spor Kulübü'nün medar-ı iftiharlarından biriydi.
Tam 90 yaşında vefat eden sporcumuz için Galatasaray Balıkpazarı’ndaki tarihi Üç Horan kilisesinde yapılan tören hayli görkemliydi. Cemaatin yanısıra CHP’den Sezgin Tanrıkulu, HDP’den Garo Paylan gibi milletvekilleri, akrabaları ve din adamları, kuşağından birçok kişi, basın ve medya temsilcileri oradaydı. Olay hayatımda tanık olduğum en uzun ve en törensel etkinlikti. Bir saate yakın ayakta kaldık: uzun, çok uzun duaları dinleyerek... Ve Ermeni olmanın kolay olmadığını gördük!..
Böyle bir konuda şaka yaptığım için özür dilerim. Bilenler benim din kurumuna ve tüm inançlara olan saygımı bilir. Ama ameliyatlar geçirmiş dizlerim doğrusu kolay dayanamadı!..
Yine de çok ilginç bir törendi. Arzusu üzerine tabutu Türk bayrağına sarılmış sporcumuz, bizlere azınlıklarımızın gereğinde spordan sanata, siyasetten kültüre bu toplumun hayatına nasıl katıldıklarının ve ne ölçüde de sevildiklerinin bir diğer göstergesi gibiydi.
Bu vesileyle Türkiye Ermenileri’nin yeni seçilen 85. Patriği Sahak Maşalyan’ı kutluyorum. Hürriyet gazetesinde iki gün üst üste (pazar-pazartesi) kendisiyle harika bir söyleşi yapılan ve hem çağdaş, hem esprili olmayı bilen sayın patrik, eminim ki onlarla ilişkilerimize büyük güç katacaktır.
Bir diğer olay, sevgili dostum, gençlik arkadaşım Dikmen Gürün için yapılan özel geceydi. Ülkemizde tiyatro denince akla gelen ilk isimlerden biri olan, hayatını bu sanata adamış Gürün, yıllar boyu tiyatro üzerine düşünmüş, yazmış (en son ve uzun zamandır Cumhuriyet gazetesinde), İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramatürji bölümünde kuruluşundan itibaren hoca ve bölüm başkanı olmuş, son 20 yıldır da İKSV’nin İstanbul Tiyatro Festivali’ni yönetmiş bir kültür insanıydı.
O gece ENKA tiyatro salonunda eşi Alev ve sayısız tiyatro insanıyla birlikte ne mutluydu... Tam altı tiyatro uzmanı, Genco Erkal’dan başlayarak, onun için çok güzel şeyler söylediler.
Ve de o harika kitap ortaya çıktı: Dikmen Gürün’e Yazılar. Doğan Kitap’ın ENKA Sanat katkılarıyla oluşturduğu, Yavuz Pekman ve Oğuz Aracı’nın hazırladıkları, tam 590 sayfalık, grafiği ve sunumuyla da son derece estetik bir belge (Sadece biraz resim eksik).
Ve içinde 85 kadar kalemin elinden çıkma yazılar. Tiyatro denince akla gelen herkes var. Hangi birini sayayım? Ülkemizde bir sanatçı için hazırlanmış en güzel kitap desem... Abartmış olur muyum? Sanmıyorum.
Dikmen’i çok hak ettiği bu kitap ve tüm emekleri için kutluyorum. Yeni galalarda buluşmak üzere...
Bir başka gece de Emirgan’daki Sakıp Sabancı Müzesi'ndeydik. Müze müdürü, yine gençlik arkadaşım Nazan Ölçer’in davetiyle... Yıllarca başarıyla yürüttüğü Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürlüğü'nden buraya geçtikten sonra, Boğaz’a karşı yepyeni bir kültür vahası oluşturan, dünyanın en ünlü kimi sanatçılarını burada bizlere tanıtan Nazan, yine turnayı gözünden vurmuştu: Flux- Akış adlı bu sergiyle...
Performans sanatı denen sanatın büyük öncüsü, 50 yıldır da icracısı Marina Abramović’in bu büyük ölçekteki retrospektif sergisi, bize bu sanatı enfes biçimde tanıtıyor.
Belli ve farklı dekorlar önünde/içinde, bedenlerini beceri, sabır ve dirence dayalı biçimde kullanan insanlardan oluşuyor, bu sanat... Daha kalabalık girişte, yerdeki halının üstünde kalmış küçük çocuğu ayak altından kurtarayım derken, halının altından bir el çıkıyor: orada da bir kadın var!.. Ve hepsi, her şey planlanmış...
Sürprizler böylece sürüyor. Duvarlardaki asılı resimlerin, oynayan filmlerin, özel koleksiyonların, performans belgesellerinin arasında insanlar çıkıyor, bedensel gösteriler sunuyor.
Peki, ya diğerleri? Hepsi "Marina’nın Adamları" mı? Öyle değil. Her ülkede oradan istekliler bulunup seçiliyor. Bizden de gelip araştırmışlar, izlemişler. Ve 12 kişiyi seçmişler. Şimdilik 'meçhul kişiler'. Ama 26 Nisan’a dek sürecek gösterilerin sonunda ünlü olabilirler.
Bu arada Abramovic üzerine bir kitabın (Duvarlardan Geçmek) yakında yayımlanacağını da belirteyim.
Yakın zamanda daha başka şeyler de oldu. Bir başka yazıya...