Haftalardır müzik yazmak istiyordum. Ama olaylar fırsat vermedi. Evet, hayatlarımız artık siyaset ve giderek daha politize olma temelleri üzerinde yükseliyor. Herşeyin çıldırdığı bir ülkede başka türlü olabilir mi? Ayrıca T24 temelde politik bir haber ve yorum sitesi.
Ama öte yanda gerçek hayat da sürüyor. İçinde sanatın hertürlüsünün birey ve toplum üzerindeki katkılarıyla birlikte... O nedenle, bugün kalemimin ucuna gelen AKM (evet, yeniden hayata dönünceye kadar inatla AKM) veya en son Göcek koyları skandalıyla zirveye çıkan çevre sorunlarını erteleyip, müzik yazacağım. Ona hep ve herzaman öyle ihtiyacımız var ki.
Önce, tangolar. O ölümsüz ve modası geçmeyen müzik türü. Kişisel hayatımda beni pop müzik denen şeyle ilk tanıştıran şeyin dönemin ‘Türkçe tangoları’ olduğunu hep yazmışımdır. Ama bunca yıl sonra onların hala ayakta olmasına şaşmaz mısınız?
İşte art arda çıkan üç albüm. Didem ve Sinem Balık kardeşlerin Aşk ve Tango’sunu (Seyhan Müzik), tanıtım söyleşileri gazetelerde çıktıktan ancak aylar sonra satışta bulabildim. İkisi de özellikle yurt dışında da tanınmış operacı olan kardeşler, albümde Necip Celal Andel (Mazi ve Benim Şarkım), Fehmi Ege (Dediler Ki ve Kirpiklerin), Kadri Cerrahoğlu (Sarhoş) gibi yerli bestelerden La Cumparsita, Kiss of Fire, Hernando’s Hideaway gibi yabancı klasiklere uzanan bir repertuar sunuyorlar.
Opera tarzının tangoyla bağdaşması tartışılır. O açıdan, albümün sound’ını önce yadırgayabilirsiniz. Ama bu yorumlar sonuç olarak türü ancak zenginleştiriyor, ona boyutlar katıyor. Hemen hepsi yabancı müzisyenlerden oluşan orkestra da cabası. Bir kulak vermeye değer...
Ben Hep Seni Düşünürüm (Kalan), tanınmış arp sanatçımız Şirin Pancaroğlu’nun kimi yabancı müzisyenlerin ve şarkıcı Bora Uymaz’ın katkılarıyla oluşturduğu özgün bir çalışma. Gitarda Ricardo Moyano, bandoneonda Carlos Battistessa var. Pancaroğlu ve Uymaz’ın özgün bestelerine Astor Piazzola besteleri de ekleniyor. Bence tek sorun, Bora Uymaz’ın sesi ve yorumu. En azından bunların benim kulağıma göre olmadığını söylemeliyim!.. Bu nedenle, enstrümantal parçaları daha keyifle dinledim.
Daha iddiasız gözüken, ama belki daha başarılı bir tango albümü, Piatango grubundan Yeni Aşk (Kalan). Bunda tangoya muhtelif yaklaşımlar var. Yine yabancı sanatçılar katılmış, ama asıl yük bizimkilerde. Özellikle piyanoyu çalan Ceyda Pireli ve kemanı çalan Burcu Bal’ın isimleri göze çarpıyor.
Örneğin Necip Celal Andel’in ünlü Özleyiş’i enstrümantal olurken, özellikle Pireli’nin, ama ayrıca Görkem Oker ya da Raife İlki’nin bestelerine veya kimi yabancı tangolara Jülide Özçelik, Aliye Mutlu, Gülcan Atan’ın seslerinden yorumlar geliyor. Çeşitlilik içeren ve doyurucu bir toplam.
Teoman’ın son albümü Eski Bir Rüya Uğruna (Avrupa Müzik) benim için çok hoş bir sürpiz oldu. Hani bırakmıştı, niye döndü tarzı magazinsel yorumlara hiç karışmayacağım. Bir sanatçı ne yapıp edeceği konusunda tümüyle özgürdür. Ama albümü büyük zevkle dinlediğimi söylemeliyim. Özellikle hiç beğenmeyen kimi müzik eleştirmenlerine karşın!...
Diğer albümlerinden farkı, belki daha ‘melodik’ oluşu. Daha kolay akılda kalan parçalar. Teoman’a özgü ‘rock’ yanı yine var. Daha ilk parçada karşınıza çıkan... Ama on parçadan altısının bestecisi/sözyazarı Teoman, sanki daha olgunlaşmış. Diğer besteler de bu havaya uyuyor. Benim gözdelerim Sardunyalar Arasında, Serseri, Kadının Gidişi, Limanında, Çölde Çiçek. Son ikisinin yukarda sözünü ettiğim tangoların duyarlılığına yakın durması ayrıca ilginç değil mi?
Ayrıca Seninim Son Kez’de İrem Candan’la yaptığı düetin güzelliği ve Nejat İşler’in sözleri üzerine söylediği Cengiz Erdem bestesi Kum Saati de etkileyici. Ama kişisel bir not: Kum Saati kızım Ece Dorsay’ın 2000’lerin başındaki ilk albümüne adını veren şarkısıydı. Elbette sözler kimsenin tekelinde değil, ama yine de Teoman’n Ece’ye bir selam yollamasını dilerdim.