DOKUZ KERE LEYLA X X (Leyla Everlasting) Yönetmen: Ezel Akay Senaryo: Ezel Akay, Özlem Lale, Uğur Saatçi, Adnan Yıldırım Görüntü: Hayk Kirakosyan Müzik: Ender Akay Oyuncular: Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Elçin Sangu, Fırat Tanış, Alican Yücesoy, Emre Kıvılcım, Hakan Eke, İhsan Ceylan Netflix yapımı.
|
Ezel Akay birkaç filmiyle sinemamızdan fırtına gibi gelip geçmişti. Akılda kalanlar sadece iki film: Neredesin Firuze? ve Hacivat Karagöz Nasıl Öldürüldü?.. Bunlara hoşgörüyle Yedi Kocalı Hürmüz uyarlaması da katılabilir. Ama özellikle Neredesin Firuze (2004) ilginçtir ve benim 100 Yılın 100 Türk Filmi kitabıma girmiştir. Şu satırlarla birlikte:
"Film öncelikle yer yer absürd, her zaman kıpır kıpır, kimi zaman şarkı, türkü ve koreografiye dayalı müzikal havasındaki taze bir mizahtan büyük destek alıyor. İkinci olarak filmin görsel yanı, dekorları, giysileri ve özellikle renkleriyle çok başarılı. Gökkuşağının tüm renklerini üzerinde taşıyan kahramanlarımız, renk kullanımını bile başlıbaşına bir taşlama ögesi haline getirebilen bir sanat yönetmeninin başarılı ürünleri."
Ve şöyle bitirmişim: "Popüler Türk filmlerine ve genelde popüler kültüre ciddi bir itirazı olmayanlara..."
Küçük bir bölümünü verdiğim bu yazdıklarım bu filme de aynen uyuyor. Demek ki 15 yıl sonra Akay aynı yöntemle bir filme girişmiş. Yanıbaşına o zamandan beri unutulmuş olan görüntü ustası Hayk Kirakosyan'ı, kıdemli sanat yönetmeni Nazlı Erayda'yı ve gözde oyuncusu Demet Akbağ'ı da alarak... Ama sonucun başarısı bu kez çok tartışmalı.
Leyla ve Adem Evliyaoğlu çifti uzun yıllardır evlidir ve artık birçok sorunları vardır. En büyüğü şudur: Adem Leyla'dan bıkmıştır ve ondan boşanmayı kafasına koymuştur. Ama Leyla'nın bunu kabullenmeye hiç niyeti yoktur. Birlikte bir psikiyatra giderler: Nergis hanım. Ki bu bizlere bir değil, iki kadın ruh doktorunu barındıran şu günlerin tartışmalı dizisi (ve yine Netflix'te karşımıza gelen) Bir Başkadır'ı hatırlatmayacak gibi değildir!..
Bunun üzerine Adem bey ne yapıp edip eşinden kurtulmaya karar verir. Günümüzün Türk erkeği için tipik bir davranış!.. Ama onu bizzat öldürmeyi değil, bir katil tutmayı da değil, ölümüne neden olacak şeytani planlar kurmayı seçer. Hem de tam dokuz kez!.. Ama Leyla hanım da az dirençli değildir!..
Görüldüğü gibi, film tipik bir kara komedi olmayı amaçlıyor. Sinemanın çok sevdiği bir tür. Ancak bunu kesin ve keskin bir absürd mizahla donatmayı seçiyor.
Absürd (yani mantığa aykırı, saçma) kendi içinde önemli bir yan türdür. Yukarda gördüğünüz gibi benim Neredesin Firuze? için de kullandığım bir sözcük... Ve bugünlerde yeniden gözde olan... Öyle ki (yeri gelmişken değineyim), şu sıralarda Dijitürk'te başlayan üç komedi dizisi birden o özelliği içeriyor: akşamları 19-20.30 arası artarda gösterilen Parks and Recreation, Superstore ve Brooklyn 99... 20-25 dakikalık diziler ve gayet eğlendirici. Tavsiye ederim...
Ama bu filmde her şey birkaç doz fazla kaçıyor. Öncelikle son derece abartılı çizilmiş karakterler. Demet Akbağ'ın Leyla'sı onun eşsiz yeteneği sayesinde kendini kurtarıyor. Ama avukat Haris (Alican Yücesoy), koleksiyoncu, antikacı ve yazar Mahdum (Fırat Tanış), onun ikiz yardımcıları Faruk ve Harun (Emre Kıvılcım), ambulans görevlileri Hızır ve İlyas (Hakan Eke ve İhsan Ceylan) dev birer karikatüre dönüşüyorlar. Aynı şey Adem'le şüpheli bir ilişkiye giren şen-şakrak ve içinden pazarlıklı psikanalizci Nergis (Elçin Sangu) için de söylenebilir.
Ama en komiği artık uluslarası olmuş oyuncumuz Haluk Bilginer. Bu pahalı projeye dört elle sarılmış elbette... Ama yer yer şaşkın bir hâli de var!.. Yıllar önce, çocukken kafasına dayısı düşmüştür!.. Evet, dayısı olacak adam nasıl olmuşsa olmuş, çıktığı yerden onun üzerine iniş yapmıştır. Hiç unutmadığı ve sık sık aklına getirdiği bir karabasan...
Ayrıca şimdi yaşadıkları da kolay değildir. Film boyunca karısına İtalyan erikli kompostom'dan Kızılcık şurubum'a, Hindistan cevizli böreğim'den Ananaslı lemurum'a en ağdalı iltifatları yağdırmak... Onu dev duvar saatini üzerine devirmekten yatağına zehirli örümcek koymaya çeşitli yöntemlerle öldürmeye kalkışmak... Ve her seferinde kurtulduktan sonra da "Sen yine ölmedin mi?" diyebilmek... Kolay mı gerçekten?
Ve arada kimi görsel ve müzikal komiklikler. Odak noktasında hep Bilginer'in bulunduğu... Örneğin onun "ikna ikna, tek yol ikna", "süsü süsü; kaza süsü", "al al al; mal mal mal" ya da "hadi kap kap; bunu yap yap" gibi anlamsız lafları şarkı sözü olarak kullanıp dans etmesi... Kimi yerlerde 4-5 Adem'le birlikte üstelik!.. Ki bu bölümler görsel olarak iyi çözümlenmiş, onu da söylemiş olayım.
Ama absürtlüğün sonu yok! Bir yerde kimi diyalogların oyuncak köpeklere söyletilmesi sahnesi var ki... Artık ne diyeceğimi şaşırdım!..
Finale doğru ciddi bir mesaj geliyor. Sonunda!.. O da "ölmeyen Leyla"nın ağzından... Ve onun şu deyişiyle özetlenebilir: "Doğuştan bir hastalık, erkek olmak!" Biraz abartılı, aşırı feminist... Ama karısını tam 9 kez öldürmeye çalışmış bir erkeğin hikâyesi olunca... Söylenecek bir söz kalmıyor.
Finalde ise Cem Karaca'nın ünlü şarkısı Bu Son Olsun çalınıyor. Onca tatsız - tutsuz sözüm ona şarkıdan sonra, kulaklarımıza bayram ettiriyor.
Filmin özenle çekildiğini, iyi bir görselliğe sahip olduğunu bir kez daha belirteyim. Uluslararası sinema sitesi imdb'de notu ise şimdilik 10 üzerinden 4.1... Maalesef!..