NİL'DE ÖLÜM X X X 1/2 (Death on the Nile) Yönetmen: Kenneth Branagh Senaryo: Michael Green Görüntü: Haris Zambarloukos Müzik: Patrick Doyle Oyuncular: Kenneth Branagh, Tom Bateman, Annette Bening, Gal Gadot, Armie Hammer, Ali Fazal, Rose Leslie, Emma MacKey, Susannah Fielding, Sophie Okonedo, Jennifer Saunders, Letitia Wright, Russell Brand, Michael Rouse, Alaa Safi, Charlie Anson, Danny Hughes, Orlando Seale Fox filmi, 2022 |
İngiliz yazarı Agatha Christie'nın romanları öylesine ünlüdür ki, o artık her daim 'polisiye kraliçesi'dir. Hangi birini saymalı? Ve bunların çoğu da türünün zirveleri arasında sayılan filmlere konu olmuştur.
Bunların belki en ünlüleri Doğu Ekspresinde Cinayet ve de Nil'de Ölüm sayılabilir. İlki 1974 yılında çekilmiş, sonra İngiliz yazar-yönetmen-oyuncu Kenneth Branagh 2017'de bunun yeni çevrimini yapmıştı. Şimdi Branagh yeniden iş başına geçiyor ve ilk kez 1978 yılında çekilmiş olan Nil'de Ölüm'ü yönetiyor.
Filmin ilkinden (ve sanırım asıl romandan) farklı kimi yanları var. Bunlardan biri, ilk baştaki siyah-beyaz açılış. 1914 yılında geçiyor, ilk büyük savaşta Belçika'ya uzanıyor ve bir grup askerin düşmana (herhalde Almanlar olmalı) karşı hiç beklenmedik zaferini anlatıyor. Bu zaferi de aralarından birine borçludurlar: gencecik bir Hercule Poirot. Yani o ünlü Christie kahramanının gençlik yılları. Kusursuz bir Fransızca konuşuyor (Christie'nin yarattığı Poirot karakteri aslen Belçikalıdır!), ama yüzünden feci biçimde yaralanıyor. Hastanede ziyarete gelen büyük aşkı o yüzü görünce "Üzülme sevgilim, bir bıyık bırak, yeter" diyor. Ve böylece Poirot o ünlü uzun bıyıklarına kavuşuyor!.. Yabancı bir kaynak bunu "Bir roman kahramanına geçmişi yoluyla bir kişilik kazandırma girişimi" olarak yorumluyor. İlginç, değil mi?
Neyse... Aradan 23 yıl geçmiştir. Ve biz 1937 yılının Londra'sına geliriz. Burada kalabalık mekanlarda çılgın danslar, cazla swing yapan çiftler ve arka planda siyahi sanatçılar görür/dinleriz. Bu da bu filme eklenen yeni bir boyuttur: Önce varlıkları, sonra müzikleriyle siyah ırkı da işin içine katmak...
Ve orada aceleyle tanıdığımız yüzleri ve kişileri birden bir Mısır gezisinde yakalarız: Önce Asvan kentinde lüks bir otelde... Sonra Karnak adlı upuzun bir yolcu gemisinde, Nil nehri boyunca Güney'e, Giza piramitlerine, Ebu Simbel'e ve oradaki dev heykellere inen uzun bir yolculukta... Ve orada Londra'dayken de gördüğümüz birçok kişiyi daha iyi tanırız. Yakışıklı Simon Boyle; onu paylaşamayan, aslında iki eski okul arkadaşı olan Linette Ridgeway ve Katherine; oğlu Bouc'un siyahi bir kızla evlenmesine vermeyen Euphemia; birkaç pitoresk kişilik daha...
Ve de, elbette, Hercule Poirot... Çünkü geziyi organize eden kişiler, Simon Boyle'u deli gibi seven, ama onu en yakın arkadaşına kaptıran Katherine'in ettiği 'intikam yemini'ni de dikkate alarak, gemide mutlaka ünlü bir hafiye olmasını istemişlerdir.
Ve bu uzun macerada, bir yandan görkemli bir Mısır yolculuğuna içindeymiş gibi tanık olurken (burada görüntü yönetmeni, Kenneth Branag'ın devamlı iş arkadaşlarından Haris Zambarloukos'a teşekkür gerekiyor), öte yandan gerçek bir gerilimin heyecanını yaşıyoruz. Gemide gizemli ölümler başlıyor, bir kişi derken üçe çıkıyor. Herkes dehşet içindedir; ama Poirot ayrıca üzgün ve kızgındır; çünkü mesleğinin gereğini yerine getirememiştir.
Ve sonunda hemen her Agatha Christie romanında olduğu gibi oluyor. Hafiyemiz hâlâ hayatta olanları etrafına oturtup uzun tahkikatının aşamalarını anlatıyor; sonunda da katili açıklıyor. Ama merak etmeyin, spoiler verecek değilim!..
Böylece film klasik polisiye türünün hoş ve doyurucu bir örneği olup çıkıyor. Kenneth Branagh, Annette Bening gibi ustaları ve güzel Gal Gadot'yu bulmak, siyahi Sophie Okonedo'yu oyunu ve sesiyle tanımak da güzel bir deneyim.
YARIN: EVLEN BENİMLE