Yeni bir festival başlıyor. İstanbul Film Festivali tam 35. kez yapılacak. Ve özellikle o giderek artan yerli film furyasından, en çok da her hafta neredeyse yarım düzinesi karşımıza gelen sulu-zırtlak sözümona komedilerden illallah demiş has sinemaseverlere gerçek bir ilaç etkisi yapacak.
Bu yüzden bu konuyu öne alarak, şenliğe toplu bir bakış getirmek istiyorum; hem de bilet satışının başladığı bugün…Bilet fiyatlarııns asgari ölçülerde tutulduğu ve internet satışları dahil hep aynı olduğu bu şenliğin özellikle Beyoğlu’nda yoğunlaşması da, terörün hışmına uğrayan bu ölümsüz semtin yaşam sevincini ve kültürel tüketim geleneklerini ne olursa olsun korumayı başardığını ve buna kararlı olduğunu göstermesi açısından çok önemli bir deneyim olacak. Önemle hatırlatırım!..
Uzun-kısa, dramatik-belgesel, yerli-yabancı toplam 220 filmin sunulduğu festivale tek bir yazıda ayrıntılı biçimde bakmak zor. Ama meraklılarına seslenen ya da nasıl olsa ‘bizim olan’ kimi bölümleri (yerli filmler, kısalar, belgeseller, çocuk mönüsü, Işığın Peşinde vb.) dışarda bırakarak, genel bir bakışı ve listelerimizi vermeye çalışalım.
Altın Lale için yarışan filmlerden en ilginç gözükenler; siyasal-fantastik Arjantin filmi, Pablo Aguero imzalı Eva’ya Huzur Yok; Litvanyalı dahi Sharunas Bartas’ın ürpertici insanlık dramı Bize Rüyalarımızda Huzur Ver; Brady Corbet’nin şaşırtıcı politik alegorisi Bir Liderin Çocukluğu; elbette son Demirkubuz filmi Kor; Fransız Guillaume Nicloux’nun Gerard Depardieu’lü fantastik denemesi Son; Çölde Kutup Ayısı’nı unutmadığımız Belçikalı Felix van Groeningen’in yeni çılgınlığı Belgica; ödüllü yönetmenimiz Aslı Özge’nin Alman yapımı yeni filmi Ansızın…
Ayrı bir yarışmada yer alan 10 filmden en ilginç gözükenleri: 10 yönetmenin ortak çabası İsviçre filmi Harikalar Diyarı; göçmen sorunu üzerine güçlü bir güncelik içeren Akdeniz; Romen Anca Damian’ın siyasal belgesel tadındaki biyografik filmi Sihirli Dağ; Kolombiya’dan egzotik lezzetteki Yılanın Kucağında…
Gerçi yerli filmleri kapsam dışı bırakmıştık… Ama yılın Groupama tarafından onarılmış filmi Sürü es geçilebilir? Ya da onur ödüllüler listesinden, Suzan Avcı için seçilen İki Gemi Yanyana? Kayıp sandığım bu Atıf Yılmaz filmi, üstelik sinemamızda ‘lezbiyen ilişki’ ima eden ilk filmdi. Sevgili Atıf Abi’yi anmak için de iyi bir fırsat!...
Malumdur; bu bölüm en çekici filmleri içerir!.. Ama illa da seçeceksek, Jeff Nichols’ın fantastik başyapıtı Midnight Special; İspanyol Cesc Gay’in şaşırtıcı ‘köpek hikayesi’ Truman; İngiliz Nicolas Hytner’in oyun uyarlaması Zoraki Komşu; Arjantinli ve yılın Altın Lale jürisi başkanı Pablo Tropero’nun son filmi Çete; İngilizlerin harika çocuğu’ Ben Wheatley’in distopik öyküsü Gökdelen… Brooklyn’i aysonu gösterime gireceği, Yüce Sezar’ı ise birtürlü ısınamadığım için almadım!...
Eskilerden bir avuç film. Ustalara saygımız büyük, ama hiçbirinin harika olduğu da kulağımıza gelmedi. Yine de, en azından Marco Bellocchio’nun iki dönemi birleştiren yapısıyla şaşırtan Kendi Kanım; Atom Egoyan’ın Nazi suçlarına eğilen polemikçi Hatırla; herdem taze Fransız Philippe Garrel’in romantik komedisi Kadınların Gölgesinde; İsrailli Amos Gitai’nin politik belgesel tadındaki Rabin’in Son Günü; Gürcü dahi Otar İosseliani’nin ‘sosyopolitik taşlaması’ Kış Şarkısı; Polonyalı Skolimowski’nin kara mizahı 11 Dakika; Rus Sokurov’un bu kez Louvre müzesini sinemasal bir bakışla taradığı Francofonia filmleri ilgiye değer gözüküyor.
21 filmiyle şenliğin en zengin bölümlerinden biri, belki birincisi. Herzaman olduğu gibi…Bir seçmeye gidersek, favorilerimiz: ölüm ve eşcinsellik temaları üzerine şaşırtıcı İsviçre filmi Kibir; Portekiz’li ‘yeni dahi’ Miguel Gomez’in üç bölümlük ‘serbest anlatı’sı Binbir Gece- 1, 2 ve 3; Fransız Mia Hansen-Love’un İsabelle Huppert’li kadın portresi Gelecek Günler; Romen ustası Radu Montean’ın ‘suç ve ceza’ temalı Alt Kat; Ukraynalı Eva Neymann’ın ‘1905’lerde Ukrayna’da Yahudi olmak’ temalı Ezgiler Ezgisi; ilginç Koreli Hong Sang-Soo’nun deneysel tadındaki son filmi Doğru Zaman; Belçikalı Dominik Moll’un ortayaş bunalımı irdelemesi Mars’tan Haberler Var; İtalyan Gianfranco Rosi’nin bu yıl Berlin’den şaşırtan bir Altın Ayı’yla döndüğü belgeseli Denizdeki Ateş; Bosnalı Denis Tanoviç’in ülkesine yine keskin alaycı bir bakış attığı Saraybosna’da Ölüm.
Yaşlı ustalar için bölüm olur da genç ustalar için olmaz mı? İşte öne çıkanlar: Kolombiya’lı Cesar Augusto Acevado’nun Cannes Altın Kamera ödüllü ve cesur görselliğiyle öne çıkan karakter etüdü Toprağın Gölgesinde; Nepalli Min Bahadır Bham’ın ülkesine tanıklık ettiği Kara Tavuk; Stephen Dunn’ın 2015’in en iyi Kanada filmi seçilen ‘yolunu kaybeden gençlik’ temalı Dolaptaki Canavar; Brezilyalı Gabriel Mascaro’nun ülkesine rodeo sporu çerçevesinde hınzır bir bakış attığı bol ödüllü Neon Boğa; Çin üzerine yaman bir bakış getiren ödüllü Yeraltı Kokusu; 15 yaşında aşık olmanın sorunlarını işleyen yine ödüllü Belçika filmi Karar Kimin?; İsveç sinemasından son dönemdeki en iyi filmlerden sayılan Bundan Sonra; Amerikan bağımsız sinemasının ödüllü filmlerinden Ağabeylerimin Bana Öğrettiği Şarkılar.
Belgesellere dediğim gibi pek girmek istemiyorum. Ayrıca nasıl olsa NTV’de izleyeceksiniz. Yine de birkaç filme dikkat çekmeliyim. Brian de Palma ve İngrid Bergman belgeselleri, Hitchcocok- Truffaut belgeseli ve de yeni Michael Moore hınzırlığı Şimdi Nereyi İşgal Edelim? mutlaka görülmeyi hak ediyor.
Belalı konulara el atan 12 film, sinemasal değerlerinden çok o özel konulara duyduğunuz ilgi çerçevesinde seçilebilir. Görünürdeki en ilginçleri: Filipinlerden gelen ülke tarihine 8 saatlik bakış Hüzünlü Gizem Ninnisi; bir tür fantastik melodram olan Yunan filmi Semptom; ikon kadın yönetmen Lucile Hadzihalilovic’in yeni filmi Evrim; Avusturyalı Hani Klaus’un Teddy ödüllü (en iyi şcinsel film) Tekir; yine ikon Tayvanlı Tsai Ming-liang’ın ‘iki film birden’i: Öğleden Sonra ve Uyku Yok Yok; bu kez Tayland’lı usta, meraklılarının pek sevdiği Apichatpong Weerasethakul imzalı Sis; İsrail’in bol ödüllü filmi Tikkun…
Ustalardan klasik olmuş, ama biraz unutulmuş bir avuç film. ABD’den Charles Burnett’in Koyun Katili; Polonya’dan Wojciech Has’ın Kum Saati Sanatoryomu; Fransa’dan Jacques Rivette’in Out 1: Spectre; Japonya’dan hiç bilmediğim, ama çok ünlü bir ‘psidelik animasyon’: Hüzünlü Belladonna. Meraklılarına…
İşte sizi eğlendirecek ve ‘depresyondan çıkaracak’ 10 film…Bugünlerde ihtiyacımız olmadığı söylenebilir mi? Öne çıkanlar: Elveda Lenin’in yaratıcısı Wolfgang Becker’den ‘oyuncaklı bir dram’: Ben ve Kaminski; Fransa’dan modern güldürü Apartman Hikayeleri; İtalya’dan popüler komedi zirvesi Allah İzin Verirse; yine Fransa’dan baş roldeki 80 yaşında Jean Rochefort için görülmesi gereken Florida; Yunanistan’dan bir ‘Ege komedisi’: Şövalye; Hollanda’dan kara komedi Schneider Bax’a Karşı.
İlkindeki üç filmden biri geçen yıl ölen Wes Craven’in başyapıtı Elm Sokağında Kabus. Korku filmi denemesi İblis’in yönetmeni Polonyalı Marcin Wrona ise geçen yıl intihar etmiş. Fransa’dan çifte yönetmenli Paris 5.59 ise katalogda dendiği gibi “sanki bir Linklater filminin eşcinsel versiyonu!”
Yeni bölüm Musikinaş’da müziğin başrolü aldığı filmler var. Michael Caton-Jones’un Şehrin Şarkısı; bir Latin müziği şöleni olan İspanyol filmi Lecuona Çalmak; Nijerya’dan gelen şaşırtıcı İçinde Biraz Kırmızı Olan Mavi Renkte Yağmur; Miles Davis’e adanmış Miles Ahead; Chet Baker’e adanmış Doğuştan Kederli; Yo-Yo Ma ve Silk Road Ensemble’a adanmış Yabancıların Müziği; Spike Lee imzalı Michael Jackson’un Yolculuğu. Çekici değil mi?
Festivalin bana göre bu yıl yaptığı en olumlu işlerden biri, birkaç yıl önce terkedilen önemli ustalara ait retrospektif- toplu gösterilere yeniden dönmesi oldu. Ölümünün 30. yılında Otto Preminger’e ayrılan bölüm iyi bir açılış oldu; bu verimli ustanın tüm filmlerini içermese de… Bence öncelikle görülmesi gerekenler: Laura- Kanlı Gölge; Kaldırımlar Bitince; Bir Cinayetin Anatomisi; Küçük Kız Kayboldu; Washington’da Fırtına; Altın Kollu Adam.
Geçen yıl ölen ünlüleri anma bölümü. Özellikle Christopher Lee için kült-film The Wicker Man- Gizemli Ada; Ettore Scola için Balo; Zulawski için Kosmos görülebilir. Ve elbette Memduh Ün için Üç Arkadaş. Ve Başar Sabuncu için de Zengin Mutfağı.
Gelelim beklenen listelere…Yeniler ve klasikler olarak iki ayrı liste yapmaya çalışacağım: 20’şer filmlik. İnşallah başarırım!...
Kaçırılmaması Gereken Klasikler
Not: Bugün yazacağımı dün vaad ettiğim A WALK İN THE WOODS filmini yarın yazacağım. Bu arada X X X verdiğimi ve benim görebildiklerim arasında Haftanın Filmi olduğunu belirteyim.
Not 2: Dün çıkan BATMAN v SUPERMAN yazıma birçok eleştiri geldi. Hepsi olumsuz ve sanırım hepsi gençlerden…Takıldıkları şey benim o iki üstün-adama Marvel kahramanları demem…Oysa onlar Marvel’in değil, DC- Detective Comics’in yarattığı kahramanlar.
Yanlışlığı kabul ediyor ve özür diliyorum. Bu hatanın konunun uzmanları ve hastaları için nasıl bağışlanamaz olduğunun da farkındayım!.. Ama eleştiriler daha sabahın köründe geldiğine göre, pekala T24’e başvurup düzeltebilirdim.
Ama bunu yapmadım. Bir ilke sorunu. Hatayı bir kez yapmışım, orada kalsın ve herkes görsün!.. Çünkü hatalar insan içindir. Hiçbirimiz ne bilgiyasarız, ne de allame… Bir yerde yanılabiliriz, yanlış bir şey yazabiliriz. Yeter ki bu dünya görüşü, ideoloji, hayata bakış gibi şeylerde olmasın, temel bir konuda olmasın.
Bunu elbette beni nazikçe uyaranlara değil, neredeyse linç etmeye kalkan birkaç yazıya cevap olarak yazıyorum. Keşke ülkenin yaşamsal sorunlarında da bu kadar celallenebilseler ve öfkelenebilseler… Ayrıca yine birkaç kaleme, Wonder Woman’ı hiç küçümsemediğimi, hatta Gal Gadot’nun kimliğinde neredeyse aşık olduğumu da belirteyim!.. O eleştiri ona ve gelişine değil, bu gelişin hikayenin içine hiçbir biçimde oturtulamamasına yönelikti.