Bursa... Yeşil Bursa... Osmanlı'nın 1326 yılında fethedip ilk başkentlerinden biri yaptığı, adı gerçekten son derece hak edilmiş biçimde 'yeşil'e çıkmış, aşağı yukarı tüm tarihi eserlerini korumuş, ziyareti ve gezmesi son derece zevkli bir şehir... Çok gitmişliğimiz vardır; ama aradaki belli bir süreden sonra bu son ziyaret, çok kısa olmasına karşın nefeslerimizi kesti.
Anakent Belediyesinin düzenlediği 3. Kitap Günleri nedeniyle, bizi alıp götüren özel arabayla soluğu yeni otellerden Berussa'da aldığımız kentin ilk gününü, sadece konuşma yapmaya ve ardından kitap imzasına ayırdık. Ama ertesi gün, yani pazar günü sabah erkenden çıkıp kenti bir başından öbürüne, yine şoförümüz Orhan Çam ve yayıncılık aleminin genç neferi Elif Bilmez'le birlikte adım adım gezdik. Başlıca handikapımız inanılmaz derecede sert bir rüzgarda, sanki bir fırtınanın içinde boğulmuş bir havada dolaşmamızdı. Öylesine ki bendeniz bayağı üşüttüm ve hâlâ da bir tür gribi sürdürüyorum. Ama bunca güzelliğin bir bedeli olması doğal değil mi?
Bursa müzeyle kaynıyor. Hangisine koşacağımızı şaşırdık. Panorama 1326 Fetih Müzesi belki en etkileyici olanı. 2015 yılında 8 bin 450 metrekarelik bir alanda açılmış olan müzede Osmanlı'nın kadın-erkek giysileri, silahları, takıları var. Ama en önemlisi o inanılmaz kubbesi. Oraya çıkınca kendinizi birden bambaşka bir alemde hissediyorsunuz. Sanki sonsuza uzanan bir gökyüzünün içinde yer alan insan kalabalıkları. Ve bir süre nefesiniz kesiliyor. Burasını Osmangazi Belediyesi açmış. Şunu da söyleyeyim; sanki Anakent'le Osmangazi arasında gizli bir rekabet var. Tanıtımları, broşürleri, kitapları farklı. Gerçi ikisi de aynı partiden (AKP). Demek ki bu teşvik edici, hayırlı bir rekabet!..
Bursa'nın eski evleri bir harika. Öylesine iyi korunmuş ki... Ve tıpkı Edirne'de olduğu gibi, belediye bunlara özel görevler yüklemiş. Ulu Cami elbette en görülecek olanı, tüm camiler arasında... Bir onarım geçirmiş ve daha nefes kesici olmuş.
Bu camiyle öte yanındaki onarım halinde olan Murat Camii arasında uzanan Koza Han görülmeye değer bir yer. Girer girmez aşağıdaki büyük avluda oturan kalabalık görülmeye değer. Hemen hepsi Bursa'nın ünlü ipek işlerini sergileyen dükkanlar ve birbirinden güzel vitrinleri de...
Eski Merinos fabrikaları alanı bir bölümüyle bizim kitap olayına mekan olmuş. Burası da çok iyi bir fonksiyona kavuşturulmuş. Bir Tekstil Sanayi müzesiyle birlikte... Ayrıca Enerji, Yaşam Kültürü, Sağlık Tarihi, Bursa Vakıf Kültürü, Karagöz, Bıçak, Aktopraklık Höyük Arkeopark Açıkhava müzeleri ve önemli bir Kent Müzesi de var.
Ama en önemlilerinden biri Hünkar Köşkü Müzesi. 175 yıldır ayakta olan bu bina, vaktiyle Atatürk'ü de konuk etmesiyle tanınıyor. Ayrıca İnönü, Sabiha Gökçen, hatta Zeki Müren bile burada kalmışlar... Yakın zamanda onarılmış asıl yapıya giremedik; ama çevresi de öylesine çekici ki... Ve tüm kent üzerine tam bir panorama sunarak...
Kentin belediye binası da yeni onarılmış. Öylesine güzel bir bina ki... Cephesi ayrı güzel, içi ayrı. Ve çok yakında açılıyor. Bu kente gelip kestane ve kestane şekerinden tatmamak, zengin mutfağının en ünlü yemeği olan İskender kebabından yememek mümkün değil.
Kebabı kentin hanlar bölgesindeki Tarihi Bursa Kebabı'nda yiyoruz. 1960 yılında açılmış olan bu lokanta, dedeleri Hüseyin Kural ve babaları Sedat Kural'ın anısını yaşatan Koray ve Hüseyin Kural kardeşler tarafından yönetiliyor, ve gerçekten eşsiz lezzetler sunuyor. Kardeşlere bir yemek kültürünü yaşattıkları için teşekkür ediyoruz.
Ayrıca o geniş Botanik ve Hayvanat Bahçesi alanlarından sadece Botanik'e vakit kalıyor. Ve bu çok geniş alanlarda kâh yürüyen, kâh atlı araba veya bisikletle dolaşan insanlar bizi mutlu kılıyor. O küçük, ama çok hoş göle kadar da yürüyoruz .
Kentte ciddi bir 'kentsel dönüşüm' var. Korumanın yanı sıra yeni binalar da yapılıyor. Çok yüksek olmayan, gözlerimizi hırpalamayan... Birinin hemen yanıbaşında çok geniş bir alan yeşil parka dönüştürülüyor. Velhasıl kent özellikle iki başkan, Bursa Büyükşehir Başkanı Alinur Aktaş ve Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar tarafından unvanına layık biçimde korunuyor.
Bunları görmek bizi rahatlattı. Eşimin Bursa'yla olan önemli aile bağları, ayrıca da her yaz birkaç ayımızı Bursa'nın yakın ilçesi Mudanya'da geçirme geleneğimizin de bunda payı var sanırım.
Atilla Dorsay kimdir? Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor. On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti. Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler. Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı. 1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü. Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu. Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı. Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için. Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor. Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti. TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı. Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi". Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor. Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı. Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor. Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"... |