Ufak çaplı haberlerdi önceleri ve peş peşe gelmeye başladılar. Ajanslar; ilçelerden, kasabalardan "Suriyelilerle mahalleli birbirine girdi. Yaralılar var..." haberleri geçtiğinde, yazı işleri editörleri "küçük haberler" kategorisinde gördü bunları. "Haberi içeride öldürelim" diyen otorite, ardından muhtemelen ekledi: "Başlığa spota dikkat edelim, aman haaa..."
Kapılarını Suriyelilere, -her ne saikle olursa olsun- açmış olan Ankara, Suriyeli mültecilere karşı olası milli tepkiden çekiniyordu. Bunları önemseyen, manşetten veren medya 'iyi etmemiş' olurdu. Herkes dikkatliydi.
Bitmek bilmeyen savaşın yurtsuz bıraktığı 3 milyon kişi kapı komşusu Türkiye'ye gelmişti. Çalışıyorlardı. Türkiye onların emek gücünden yararlandı. Varlıklı olanların bavullarındaki altın ve döviz iyi bir etki yaratmıştı sınır hattındaki illere.. Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, şöyle dedi, 5 Haziran'da "Şu anda Kahramanmaraş’ta, Adana’da, Osmaniye’de, Gaziantep’te hatta Ankara’da Ostim’de birçok ilde eğer Suriyeliler olmazsa düz işçilik yapan yok. Fabrikalarımız durur."
Onlar sigortalı, sözleşmeli mi çalıştırılırlar? Çocuk işçi de var mı bu iş gücü içinde? Eğitim verilir mi, iş güvenliği sağlanır mı? Bunlar bilinmez..
Fabrikalar durur! Yetkili bir ağızdan çok ciddi bir yorum.. Kahramanmaraşlı, avukat kökenli Başbakan Yardımcısı Kaynak, böyle diyorsa, vardır bir bildiği.. Ayrıca ,'Hoşgörü ve tahammülü elden bırakmayalım ' diyor Veysi Kaynak...
Peki, herkes hoşgörülü ve dost olabiliyor mu misafirlerimize?
Haziran ortalarında Gaziantep'teydik ve ilginç gözlemlerimiz oldu. Duvar yazıları canımızı acıttı..Irkçı ifadeler, nefret söylemi...
Gaziantep şehir merkezinin bir karış uzağındaydık. Taksim'den Tarlabaşı'na, Kızılay'dan Sıhhiye'ye gibi..
Duvarda şöyle yazıyordu: "Arap Defol..", Sanki buna verilecek tepkiyi biliyormuş gibi hazırlıklıydı ekip, bir metre sonra duvarda şu sırıtıyordu: "Irkçıyız Ne Olacak"...
Evet, Suriyeli Araplara ev sahibi olan kentte, böyle sıkıntılı bir yazılama faaliyeti vardı. Devletin istihbaratı da bunları not ediyor olmalı ki , İçişleri Bakanlığı, Ankara Yenimahalle olayından sonra 5 Temmuz'da şu açıklamayı yaptı:
" Suriyeli misafirlerimizle gerek kendi aralarında gerekse vatandaşlarımızla zaman zaman yaşanan gerginlikler son günlerde çarpıtılarak, abartılarak toplum içinde infial yaratacak bir dille aktarılmakta; misafirperverlik ve ensar ruhuyla bağdaşmayacak şekilde, başka bir boyuta taşınmak istenmekte; bu konu bir fitne, nifak ve iç siyaset malzemesi haline getirilmeye çalışılmaktadır."
Suriyeli misafirlerin suç oranlarının düşük olduğu belirtiliyordu, sakin olmamız temenni ediliyordu.
O duvar yazılarının hemen bitişiğinde bir küçük dükkan. Esnaf; sakin, yavaş ve mutlu.. Sorduk, "Neden duvarlarda böyle yazılar var?"
Sabah mahmurluğunu üzerinden atamamış bakkal, "Yok be abi, onlar zıpır" dedi. Ekledi, "Bakma sen böyle laflara, herkes memnun. Oturulmayacak evleri, Suriyelilere 700-100 liraya verip, kendileri 400 liralık kiraya geçiyorlar. Geçim işi. Ekmekleri Suriyelilerle büyüdü onların. Bak onlar da çalışıyor. Şu cipsi Suriyeli üretiyor. 25 kuruş. Büyük firmanınki 1 lira. Millet bunu alıyor..."
Suriyeli ailenin kiraladığı, ev benzeri , dökük, havasız daireye baktık. Depo gibi.. Ellerindeki dondurmadan akan suları, ellerinin tersiyle pantolonlarına ya da eteklerine süren çocuklar oradan oraya koşuşuyor . Anne baba yok ortada. Muhtemelen çalışıyorlar.
Taksi tutup biraz uzaklara gidelim dedik.. Görmüş geçirmiş, 60'larını geride bırakmış usta sürücü, damardan girdi..
'Yerimiz daraldı beyim, yerimiz..." Suriyeli akınından yana dertliydi. Yüzbinlerce sığınmacı nedeniyle, ev fiyatlarının çok fazla artmasından şikayetçiydi. "Ben 700 liraya oturuyorum. Belki de son yerim. Ama şimdi çıksam Suriyeliye 1500'e verir ev sahibi. Kontrat yaptım. 3 yıl rahatım"
Aşağılara indik. Tahmis Kahvesi'nin 400 yıllık huzur veren havasını teneffüs ettik. Zamana inat kucaklayıcı bir ruhu vardı mekanın. Almacı Pazarı, Bakırcılar Çarşısı, meyan kökü şerbetçileri, baklava vitrinleri, kuru dolmalıklar, ipek pul biberler, yemeniler, mis kokulu Antep fıstıkları..
Durumu iyice olan dedi ki: "Bir dairemiz var. İlan verdik kiralamak için. 19 kişi aradı. Bunun 15'i Suriyeliydi. Durum budur. Biz de yerli bir aileye verelim istedik. Üç beş kaybımız oldu ama, Entepli bir aileye verdik .."
Çalışan onlar, çemberin dışına çıkmak isteyen, refahı arayan, ter döken onlar.. Her yerde Suriyeli bir dokunuş var.. Acılı şalgamı masanıza getiren çocuğa, tezgahtan çanta çıkaran delikanlıya bakın, ama iyice gözlerine bakın.. Şamdan, Halep'den bir parça göreceksiniz.
Sorun bakalım. Çekinmeyin sorun.. "Nasıl gidiyor?"
Hazır mısınız dinlemeye:
"Hanede 9 kişiyiz. Bir babam bir ben çalışıyoruz. Annem, nenem, teyzem hasta.. 2 kardeşim yaralı. Çalışmak zor onlara. Ben erken gelir, geç giderim. Çok şükür, ayda 400-600 kazanırım.. Bize kötü gözle bakan çok değil. Kızanlara ne diyeyim?.. Geldik ekmeklerine ortak olduk. Ama ekmeği büyüttük. Sizin çalışmadığınız yerde biz çalışıyoruz. Birbirimizi anlamamız lazım...Biz turistik geziye gelmedik, hayatta kalmak için savaştan kaçtık geldik.."
Ankara, "Onlar misafirimiz, lütfen hoşgörün..." diyor.
Gaziantep duvarlarında, "Arap defol", "Irkçıyız Ne olacak.." yazıyor.
Suriyeli çocuk, " Biz ekmeğinizi çalmadık, ekmeğinizi büyüttük" diyor
Antepli taksici ‘Yerimiz daraldı.’ Diyor..
Peki sizin yüreğinizden ne geçiyor...?