Türkiye yaklaşık iki aydır ‘Damat tahliyeleri’ ekseninde, adaleti/adaletsizliği tartışıyor. Yasaların ruhuna aykırı olarak, tamamen bir ‘cezalandırma’ enstrümanına dönüşen tutuklama kararlarına her kesimden itirazlar yükseliyor. Gazete köşe yazarlarının da en çok gündeme getirdiği konu ‘damatlar krizi’..
Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı 7 ay 10 gün tutuklu kaldıktan sonra bir sağlık raporuyla, Bülent Arınç’ın damadı Ekrem Yeter ise 3 gün tutuklu kaldıktan sonra “sabit adrese sahip olduğu ve kaçma şüphesi olmadığı" gerekçesiyle tahliye edilmişlerdi.
Hükümete yakın gazetelerde de zaman zaman eleştirilen bu konuyla ilgili bugün ( 14 Haziran 2017 tarihli ) yazılanlara hızlıca bir göz atalım:
(…) Fotoğraf çektirdin, gazetesinde yazdın, sendikasına üye oldun gibi gerekçelerle insanları aylarca tutuklu bulundururken, işinden atıp sokağa bırakırken, siyasi kimliği olan iki damadın tahliyesi kamu vicdanında elbette tepki çeker, elbette benzerleri niye tutuklu diye soruların yükselmesine de yol açar.
Yargıya güven kaybını derinleştirecek bir tablo değil mi?
(…) Damatlar nasıl tahliye edildi?
“Sabit ikametgâh” sahibi oldukları için, “yurtdışı yasağı konularak adli kontrol” şartıyla.
Delillerin karartılması mümkün olmayan dosyalarda, suç isnadı benzer durumda bulunan insanlar niye aynı şekilde tahliye edilmiyor?
Profesyonel gazetecileri, hakkında hiçbir suç delili bulunmayan Barbaros Muratoğlu’nu, FETÖ’nün yasadışı işlemlerini bilmeyen iyi niyetli tabandaki insanları kastediyorum.
Artık hukukun, adaletin bütün siyaset ve ideolojilerden üstün olduğu bilincine ulaşmalıyız. (Hürriyet)
---
Dün kaleme aldığım, “Adaletin damatlarla imtihanı”başlıklı yazısı üzerine çok sayıda milletvekili ve bakanla konuştum. Damatlar konusundaki rahatsızlık dikkatimi çekti. Bu iş vicdanları yaralamış.
Adalet Bakanlığı yetkilileri son bilgileri paylaştı. FETÖ’yle mücadele kapsamında 161 bin 693 kişi hakkında adli işlem yapılmış. Bunun 50 bin 344’ü tutuklu. Bakanlık yetkilileri sadece iki damadın serbest bırakılmadığını, şimdiye kadar 47 bin 136 kişinin adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığını ifade etti. Sinek küçük ama mide bulandırıyor. İki damadın serbest bırakılmasının meydana getirdiği algı, toplumdaki adalet ve eşitlik anlayışını derinden sarstı.
Mahkemelerle ilgili bir gözlemimi bakanlık yetkilileriyle de paylaştım. (Hürriyet)
Türkiye, darbeyi OHAL olduğu için mi püskürttü? O zaman böyle bir yönetim yoktu. 15 Temmuz'lara dur demenin yolu daha çok otoriterleşmek değil, toplumun değişik siyasi ve sosyolojik farklılıklarına, muhalefetine söz hakkı vermek, kendini ifade etme imkanı tanımaktır.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu önemli bir hukuksuzluğa dikkat çekiyor. Damatların, sabit ikametgahları olduğu için tahliye edilmeleri üzerine şöyle diyor: "Ben merak ediyorum Kadri Gürsel’in evi yok mu? Altan kardeşlerin, Nazlı Ilıcak’ın, Ahmet Şık’ın evleri yok mu? Yeri yurdu var. Onlar neden serbest bırakılmıyor. Çünkü kayınpederleri, dayıları yok. Bu ortam darbe ortamıdır. Herkes bunu çok iyi bilir. Bu dönemde adalet de, yargı da, hukuk da çalışmaz."
Darbe tehdidini bertaraf edecek en sağlam ilaç demokrasi ve fikir özgürlüğü ortamıdır. (Posta)
---
“Kimi yazarlara göre de bu tezgâh.. Bir oyun..
Kimin tezgahı.. Kimin oyunu..
FETÖ’cülerin!..
FETÖ’cüler ‘damatlar’ adlı oyunu sahneye koyup yönetmişler..
Senaryo şöyleymiş:
‘Önce ünlü birinin damadı bulunur. Sonra damat içeriye alınır, ortalık iyice alevlendirildikten sonra da delil olsa da olmasa da sabit ikamet gerekçesiyle ya da dandik bir hastalıkla tahliye edilip serbest bırakılır. Arkasından da sağlam FETÖ’cülerin çıkması için kampanya yürütülür. Kampanyanın sloganı da hazırdır üstelik:
Tüm suçumuz damat olmamak mı?’ (Fuat Uğur, Türkiye gazetesi) (Milliyet)
---
İddia olmayan iddialarla iddianame hazırlayanlar, bu anlamsız metinlere hukuki bir belge muamelesi yapanlar. İnsan, Cumhuriyet davasının ortalığı toza dumana bulayıp cemaati korumak için açılıp açılmadığını merak ediyor. Özellikle süreci başlatan savcının “FETÖ” sanığı olduğu göz önünde bulundurulursa.
Tekrar edelim. Bu iddianamede ilaç için bir adet bile iddiaya benzer bir iddia bulunmamaktadır. Siyasi kumpas davalarına alışık yargımız için dahi fantastik bir örnektir Cumhuriyet iddianamesi. ByLock’çuların dilediğini arayarak hapse attırabildiği bir anlayış adalete değil cemaat çetesine hizmet eder. Tutuksuz yargılanmak için damat değil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın yettiği bir ülke istemek, herhalde aşırı bir talep değildir. (Cumhuriyet)
---
Hukukçu diyor ki:
- Herhangi bir örgütün “Terör örgütü” olarak tanımlanması için yargı kararı gerekir. Şu ana kadar FETÖ ile ilgili Yargıtay tarafından onaylanmış bir yargı kararı yok. Yargıtay'da bekleyen dosyalar var, onlar görüşülse, terör örgütü hükmü onaylansa alt yargı organları da ona göre karar verir.
- 2008 yılında Dava Daireleri Genel Kurulunda 72 hakimin onayıyla verilmiş bir karar var, o da Gülen hareketinin bir terör örgütü olmadığı yönünde.
Hukukçu diyor ki:
- FETÖ için terör örgütü kararı verdiğinizde de bazı sorunlar ortaya çıkıyor. Çünkü suç da ona göre oluşuyor. O kararın verilmesinden önceki eylemleri o suç kapsamı içine sokmak, hukuk açısından tartışmalı. Çünkü o ilişkileri teröre destek çerçevesine oturttuğunuzda, önce tarihlerde devletin farklı kademelerinin örgüte farklı tarihlerde sağladığı imkanlar da aynı akıbeti paylaşmakla yüz yüze gelebiliyor.
.
Son “Arınç'ın damadı” olayında tahliye için kullanılan -hukuk açısından son derece tabii- gerekçelerin, neden başka sanıklar için kullanılmadığının “hukuki” bir cevabı yok. Bu durumda binlerce insan adeta otomatik kararlarla tutuklu kalmaya devam ederken, tanınmış insanlara yakın bazı kişilerin “sağlık” ya da “Kaçmayacak” gerekçeleri kullanılarak serbest bırakılması adalete güveni sarsıyor.
Hukukçu diyor ki:
Sonunda çözmek zorunda kalacağımız bir sosyal depresyonun tohumları ekiliyor şu anda. Devlet aklı oturup, Hukuku eksen alarak yeni bir değerlendirme yapmalı.
Kim hukukçu? Hukukçunun kimliğine değil, söylediklerinin makul olup olmadığına bakalım daha iyi. (Star)
---
Tamam, konuşmayalım yazmayalım... Hiçbir şey olmamış gibi davranalım. Fitne çıkmasın diye, gözümüze baka baka bizle alay edilmesine kör olalım! Fitne çıkmasın diye, bizleri aptal yerine koyup çalınan minareye kılıf bile hazırlanmamasına ses çıkarmayalım!
İyi hoş da, bizler susunca, yazmayınca yanlışlar doğruya mı kalbediliyor; tabiî ki de hayır!
Mâlûm tahliyeler sonrası vicdanen oldukça yıpranan kamuoyu esaslı bir açıklama beklerken diller lâl oldu. Sanıldı ki susarak mevzu kapatılacak. Kapanmadığı gibi tekerrür de etti! "Neler oluyor, bir yerlerde yine melanet tezgâhları kuruluyor" demeye kalmadan yine 'Susun, fitne çıkmasın'cılar zuhur etti!
Kör bir tartışmaya girmek yerine müşahhas bir misâl üzerinden meseleyi konuşalım. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Fethullahçı Terör Örgütü bugünlere, 'Susun, fitne çıkmasın'cılar sayesinde geldi." (Star)
Özellikle FETÖ davalarında gözaltına alma, tutuklama ve serbest bırakmalara karşı kamuoyu ve basında gösterilen tepkiler zaten yavaş ilerleyen adli sürecin daha da yavaşlamasına sebep oluyor. Her serbest bırakma ya da tutuksuzluk haline gösterilen aşırı tepkiler adaleti tesisle görevli isimlerin, komisyonların işlerini gereği gibi yapmalarını engelliyor.
Bu durum bize iki ihtimal bırakıyor ya FETÖ adalet sistemi ve devlet içinde hala çok kuvvetli ya da bazı mihraklar bu linç kampanyalarını kasıtlı olarak köpürterek davaların sulandırılması ve halkın şüpheye düşmesini istiyor. Gerçekten AK Parti’nin yanında ve 15 Temmuz karşıtı görünenlerin de bu tavra ortak olmaları farkında olmadan FETÖ’ye hizmet ediyor.
Bu tavır gerçek suçluların ortaya çıkmasını engellediği gibi yeni mağduriyetlere de zemin hazırlayabilir. Darbeci güruhun cezalandırılması ne denli şart ise, darbecilerin tuzağına düşen, süreçle ilgisi olmayan ve de FETÖ dışında farklı suçlamalarla mağdur edilen insanların da mağduriyetlerin bir an önce giderilmesi o denli elzemdir. (Karar)
----
Hiç kimsenin günlük hayatını olumsuz etkilemedi, sadece teröristler için geçerli” diye savunulan OHAL sürecinde yapılan ihraç, gözaltı ve tutuklamalar darbeyle de, terörle de hiçbir ilgisi bulunmayan on binlerce insanı aileleriyle birlikte mağdur ve perişan etti.
Bu konu gündeme getirildiğinde hemen 15 Temmuz gecesinin 249 şehidinden bahis açılarak, OHAL de onlar üzerinden savunuluyor.
O gece kalleş bomba ve kurşunlara hedef olarak can veren asker, polis ve sivillerimizin acısı toplum olarak hepimizin ortak hicranı.
Allah hepsine rahmet eylesin.
Onları katleden darbeciler, planlayıcılar, azmettiriciler, uygulayıcılar, tetikçiler kimlerse bulunup hukukun öngördüğü en ağır cezalara çarptırılsınlar. Herkes bunda müttefik. (Yeni Asya)
---
"FETÖ evinde kalmak" BİLE "örgüt aidiyetinin sürüp sürmediğine" bakılarak ölçü kabul edilmiyorsa, böyle bir örgütün varlığından bihaber vatandaşların kâh evine yakın diye, kâh faizsiz bankacılık hassasiyetiyle, kâh konu komşusunun önerisiyle parasını yahut faturasını vs. yatırdığı banka yüzünden suçlanıyor olması adil mi?
Binlerce öğretmenin, herhangi bir aidiyet duydukları için değil "iktidara yakın/şirin görünmenin", sürgünden, zulümden, soruşturmadan yırtmanın yolu olarak gördükleri için tamamen "korunma" amaçlı üye oldukları ve üye oldukları gün "yasal" olan sendikadan dolayı suçlanıyor olmaları adil mi? (Yeniçağ)
---
(Eleştirileri göğüsleyenler)
(...) damat damat diyerek sürekli AK Parti’nin önemli isimlerini itibar suikastına maruz bırakmak, partiyi yargıya müdahale ediyor göstermek partiye zarar verir.
Yine hatırlanmalıdır ki, eğer karar yanlışsa, karar veren hâkimlerin eleştirilmesi gerekirken, partili isimlerin öne çıkarılması siyasi bir propaganda yöntemidir.
Partiyi desteklediklerini söyleyenlerin bu söylemi kullanmaları, hem parti içinde fitne çıkması amacına hem de çevresindeki önemli isimleri itibarsızlaştırarak Erdoğan’ı yalnızlaştırma hedefine hizmet anlamına gelir.
AK Partililerinbu tuzağa düşmemeleri gerekir diye düşünüyorum. (Star)
Son günlerde nereye gitsem duyduğum bazı vahim iddialar var. Söylenenlere inanmak istemesem de bu iş dedikodu boyutunu çoktan geçmiş durumda.
FETÖ soruşturmaları kapsamında içeri atılan örgütün bazı kilit veya paralı elemanlarının serbest kalması için bir tür tahliye oyunu oynanıyor. İddialara göre, her ilde bir FETÖ'cü kurtarma borsası oluşmuş. Mahkumun önem derecesine ve parasına göre serbest kalma maliyeti belirleniyor. Misal, kiminden 100 bin, kiminden 1 milyon, kiminden 10 milyon TL isteniyor.
Bu iş için özel olarak uğraşan avukatlar dahi türemiş. FETÖ'cüyü içeriden çıkarmak için akrabalarına ulaşan avukatlar, o kişilerle pazarlık görüşmelerine başlıyormuş. Fiyatta anlaştıktan sonra adım adım tahliye sürecine girişiliyormuş. Artık mahkumun serbest kalması için alınan para rüşvet çarkı içinde kaça bölünüyorsa.. “ (Sabah)
Önceki gün İstanbul Başsavcılığı’na yakın bazı haber kaynaklarımla iftar sofrasındaydık. Tabii masada bulunanların çoğu yargıyla alakalı insanlar olunca muhabbetimizin neredeyse tamamı FETÖ üzerine gerçekleşti.(…)
Haksız yere suçlandığını ve iftiraya kurban gittiğini ya da FETÖ denilen örgütle ibadet dışında hiçbir bağı olmadığı halde tutuklandığını iddia edenlerin tarafıma gönderdiği mektuplardan bahsettim.
Yine aynı kişi, “Bize sadece mektupları gelmiyor, yakınları da geliyor. Binlerce, on binlerce insan var FETÖ üyesi olmadığı halde bu nedenle tutuklandığını söyleyen. Tamamının dosyasını inceleme imkânım olmadı, ama birkaçına göz attığımda gerçekten de tutukluluğunun gereksiz olduğuna kanaat getirdim. Mesela birini çok iyi inceledim. Bir öğretim görevlisi. ByLock kullanıcısı değil. 15 Temmuz darbe girişimine dahil olmamış. Ancak ByLock kullanıcıları ve FETÖ mensubu oldukları kesin bilinen birkaç isimle çok sıkı irtibatı olmuş. Ailesinin haberi bile yok bunlarla irtibatından. Eşi, çocukları perişan haldelermiş. İnsan çok üzülüyor bu tür hikâyeler karşısında, ama elimizden bir şey gelmiyor” yorumunu yaptı. (Habertürk)