2022 biterken Elon Musk'ın eriyen servetine dair çıkan haberler büyük ilgi gördü.
Adam 13 ayda 200 milyar dolardan daha fazla para kaybetmiş.
Bu rakam, yaklaşık 11 milyon insanın yaşadığı Yunanistan'ın Gayri Safi Milli Hasılası'na eşitmiş.
Bir insanın niye bu kadar parası olur ki?
Adaletsizliği, eşitsizliği filan bir kenara bırakın, durumun bizzat kendisi çok saçma.
Cem Karaca'nın söylediği gibi: "İstanbul şehri malın olsa, ölümden öteye köy yok ya!"
Mars'a yolculuk, iskân, imar, filan boş işler. Bu tür adamların günün sonunda, gidip yerleşeceği yer bir balıkçı köyüdür.
Hikâyeyi bilirsiniz.
Uluslararası bir şirketin, işten güçten bunalan, Ali'nin külahını Veli'ye uydurmaktan yorulan CEO'su Ege'de bir balıkçı köyüne yerleşmiş. Ertesi gün öğlen vakti, meydandaki kahveye gitmiş. Gözüne çarpan ilk şey kahvedeki yoğunluk olmuş. Hoşbeş faslından sonra dayanamayıp sormuş:
- Dikkat ettim. Neredeyse köyün bütün erkekleri buradasınız. Neden işe gitmiyorsunuz?
- İşe gittik beyim. Balıkçıyız biz. Sabah balığı tuttuk. Sattık. Sonra da buraya geldik.
- Neden daha çok tutmadınız? Yeterince balık mı yok?
- Deniz balık kaynıyor. Ama ihtiyacımız kadarını tuttuk. Niye fazla tutalım ki?
- Niye tutmayasınız? Kasabaya, şehre satarsınız.
- Sonra?
- Soğuk hava deposu alırsınız, konserve fabrikası kurarsınız, büyük marketlere satarsınız.
- Sonra?
- Yurt dışı pazarlara açılırsınız, İhracat yaparsınız, uluslararası marka olursunuz.
- Sonra?
- Paranıza para katarsınız.
- Sonra?
- Sonra? Sonra da gider, Ege'de bir balıkçı köyüne yerleşirsiniz.[1]
Elon Musk'ın durumu yukarıdaki CEO'dan farklı değil.
Nereden mi çıkartıyorum? Hakkında yazılmış bir kitaptan.
Kitabın adı: Elon Musk... Alt başlığında ise Tesla, Space X, ve Muhteşem Geleceğin Peşinde yazıyor. Uzun süre çok satanlar listesinde kalan biyografiyi iş dünyasına dair yazılar yazan Ashlee Vance kaleme almış.
Amerika'da 2015 Mayıs'ta çıkan kitap, daha bir yıl olmadan, Nisan 2016'da Ali Atav çevirisiyle bizim dilimizde de yayımlanmış.
Kitapta Musk'ın janjanlı dünyasını, orijinal personasını, kimseye benzemeyen dehasını vesaire öğreniyoruz. Bir de şatafatlı doğum günü kutlamalarını... İngiltere'de kiralanan şatolarda "sardalya" denilen saklambaç oyununu, Orient Ekspress'te yolculuğunu, Venedik'te büyük kanalın kıyısındakiotelde partilemeleri filan.
Ashlee Vance, kutlama listesine Musk'ın yine bir doğum gününde, kardeşi ve kuzenleriyle birlikte, gece yarısından sabahın altısına kadar Paris'te bisikletle gezdiğini de eklemiş.
Aman ne orijinal ne orijinal!
Mevcut döviz kurlarıyla Paris'e gitmek biraz kassa da, bir bisiklet alıp binmek için o kadar servete ihtiyaç yok ki!
Elon gel seni Ege'nin nefis koylarında bisiklete bindirelim. Hele bir Gökova Bisiklet Turu'muz var ki, tadına doyamazsın. Seni Akyaka'yla Akbük arasındaki yolda pedal çevirirken gören Abromoviç, kıskancından teknesini yakar vallahi. (Şimdi baktım, tekne 164 metreymiş. Yuh!)
Bu yazı yazılırken Acun Ilıcalı'nın kurduğu bazı cümleler sosyal medyanın gündemine düştü. Ünlü televizyoncu "Bir gün elimde bir güç olursa mesai saatlerini 10.30'da başlatmayı düşünüyorum. Niye sabah bu kadar erken kalkılıyor anlamış değilim. O önceki 2 saatte dünya mı kurtuluyor?" demiş.
Aynen...
İnsanlar, teknolojinin geldiği bu eşikte halen niye bu kadar çalış-tırıl-ıyor ki?
6 saatlik bir iş günü, hem toplumsal barış hem de istihdam meselesini çözmek için yeniden düşünülmelidir.
Bu teklifi ekonominin "gerçeklerine" ters bulanlar olabilir.
Yüz elli yıl önce, emekçiler 12 saat çalışıyordu ve 8 saatlik çalışma süresini aynı "gerçekle" ters bulanlar vardı. Ama bugün 8 saatlik iş günü "normal" kabul ediliyor. Bu hak çalışan sınıfların bir kazanımı olarak hayata geçti. 1 Mayıs Bayramı da oradan çıktı.
Bugün 8 saatlik hak bile tehdit altındayken 6 saat teklifini "fazla iyi niyetli, fazla naif" bulanlar olabilir. Olsun. Her ne kadar "cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir" denilse de, kötü niyetli olmaktan evladır.
Gargantua gibi doymak bilmeyen kapitalizmi doyurmak zorunda mıyız?
Hamiş:
Yazıyı sevgili editörüm Aylin'e yolladıktan sonra T24'te, Dilek Sabancı'yla yapılmış bir söyleşinin haberini gördüm. Linkini ekliyor, tevafuka şapka çıkarıyor, yorumu okura bırakıyorum.
[1] Bu hikâyenin bir başka versiyonu kitap olarak basıldı. Henrich Böll'ün metni "Balık Tutma Dersi" adıyla Türkçe'ye de çevrildi. Emile Bravo'nun leziz çizimleriyle bezenen kitabı, dilimize Figen Müge Erel kazandırdı.
Aydan Çelik kimdir? Aydan Çelik 1966 yılında Gürün'de doğdu. İstanbul Ünivesitesi'nde İşletme ve İktisat Tarihi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Heykel okudu. Çizgi film stüdyolarında, reklam ajanslarında, gazetelerde, dergilerde, yayınevlerinde çalıştı. Erken yaşta bağlandığı bisiklet sporu vesilesiyle Eurosport Türkiye'de konuk yorumcu oldu. Açık Radyo'da Esra Ertan'la birlikte Şeytan Arabası adında bisiklet programı yaptı. 2006'da Tarih Vakfı Yurt Yayınları'ndan Mişli Geçmiş Zaman adını taşıyan karikatür albümü yayımlandı. Devam eden yıllarda Bi Tur Versene, İstanbul Bisiklet Rehberi ve Bisiklet Manifestosu adında bisiklet temalı üç kitabı okurla buluştu. 2013'te Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nun 50. yaşı için "Pardus" adında bir maskot tasarladı. Toplumsal Tarih, Cyclist Türkiye, Socrates dergileri yayın kurulu üyesi. Halen çiziyor, yazıyor, bisiklet üstünde çocukluğunu arıyor. |