Geçtiğimiz pazar (20 Kasım), Lev Nikolayeviç Tolstoy'un ölüm yıl dönümüydü.
Büyük yazar, 112 yıl evvel- sonradan adı Lev Tolstoy'a çevrilen- Astapovo Tren İstasyonu'nda, istasyon şefinin evinde son nefesini vermişti.
Tolstoy'un yaşarken Rusya'nın en şöhretli insanı olduğu, Çar(lar)dan bile daha çok tanındığı söylenir. (Merak edip baktım, Tolstoy 82 yıllık ömründe dört Çar görmüş.)
Zamanımızın sözcükleriyle söyleyecek olursak karşımızda bir "pop yıldızı" vardır. Öyle ki, Rus köylülerinin giydiği "kosonovotka" adındaki uzun gömleğin adı bile o giydiği için "Tolstovka"ya dönüşmüştür.
Şöhreti Rusya sınırlarının dışına çoktan taşmıştır. Tolstoy otuz sekiz yaşındayken (1866) dünyaya gelen Fransız yazar Romain Rolland, Ecole Normale'de okurken birbirinden tamamen zıt karakter ve eğilimlere sahip öğrencileri buluşturan yegane şeyin Tolstoy sevgisi olduğunu söyler. Hemen hemen hiç okumayan bireylerin bile o ne yazıyorsa okuduğunu, yazdığı her satırın iştahla tüketildiğini anlatır.
Bugün durum böyle midir? Yaklaşık iki bin sayfa tutan Savaş ve Barış'ı sabırla okuyacak kaç kişi kalmıştır bilmiyorum. Ama bildiğim bir Woddy Allen fıkrası var.
Rivayet o ki, Vudi (biz kendisine böyle hitap ederiz) bir gün Manhattan'da uzundur görmediği bir arkadaşına rastlamış. Hoşbeşten sonra arkadaşı Vudi'ye neler yaptığını sormuş. O da hızlı okuma kursuna gittiğini ve Savaş ve Barış'ı okuduklarını söylemiş. Arkadaşı merakla nasıl bulduğunu sormuş. Vudi de: "Tek bir şey anladım: Olay Rusya'da geçiyor" demiş.
Vudi ve arkadaşını New York'ta bırakalım ve yazarın memleketi Yasnaya Polyana'ya, 1895 senesine dönelim. Tolstoy'un aile albümünden bir fotoğrafa bakalım. Biz o albüme bakarken, Lev Nikolayeviç bize, karısı Sonya (ya da Sofia) ona bakmaktadır. İkisinin arasında, İngiliz yapımı, Starley Rover marka bir bisiklet vardır.
Tolstoy'un bisiklet merakı malumdur. Hem kendisinin, hem Sofia'nın hem de kızı Tanya'nın günlüklerinde iki tekerin bahsi sıklıkla geçer.
Her biri Tolstoy kitapları kadar mühim olan Tolstoy biyografilerinde de iki tekeri görürüz.
Tolstoy elli üç yaşındayken doğan (1881) Stefan Zweig şöyle yazar mesela:[1]
"Tolstoy, o güçle dolup taşan ihtiyar, soğuktan kıpkırmızı olmuş bedeniyle buz gibi suya dalar, bahçede en ağır işleri yapar ve tenis oynarken topların peşinden ok gibi fırlardı. Altmış yedi yaşına geldiğinde bir de bisiklet sürmeye merak salmıştı (...) 19. yüzyıl dünyanın en eski dönemlerdekine benzeyen böyle bir canlılığa tanık olmamıştır."
Tolstoy'un o yaşta bisiklet öğrenmesi Zweig'ın tarif ettiği canlılıkla ilgiliydi şüphesiz. Ama işin içinde acı bir hakikat de vardı. 23 Şubat 1895'te yedi yaşındaki oğlu İvan'ı (Vanişka) kaybetmişti. Bisiklet, hayatına bir tür "şifa nesnesi" olarak girmişti. Tolstoy öldükten bir yıl sonra doğan Henri Troyat o günleri şöyle aktarır:
"Vanişka'nın ölümünden bir ay sonra, Lev Tolstoy altmış yedi yaşındayken hayatının ilk bisiklet dersini aldı. Yepyeni araç ona 'Moskova Bisiklet Sevenler Derneği' tarafından verilmişti. Gönüllü bir öğretmen dengede durmasında ona yardım ediyordu."[2]
Tolstoy'un ölümünden altmış yedi yıl sonra doğan Elif Batuman'ın 2010'da İngilizce yayımlanan The Possessed adındaki kitabında da bisiklet bahsi geçer. (Bu çok eğlenceli kitap, ertesi yıl, Türkçe'ye "Rusça Kitaplar ve Onları Okuyanlara Maceralar" alt başlığıyla Eccinniler olarak çevrildi.) Yine 2011'de Amerika'da yayınlanan Rosamund Bartlett'in biyografisinde yukarıda bahsi geçen bisikletli fotoğrafı görürüz. (Bartlett'in kitabı da Türkçe'ye çevrildi ama henüz okuyamadım.)
Bu fotoğrafın yanı sıra Türkiye sosyal medyasında dolaşan bisikletli bir Tolstoy çizimi vardır. Çizim genellikle Tolstoy'un altmış yedi yaşında bisiklet öğrendiği, dolayısıyla hayatta hiçbir şey için geç olmadığı cümlesiyle dolaşımdadır.
Özellikle adına "kişisel gelişimci" denen enteresan mesleğin sahipleri o çizimi ve cümleyi pek sever. Olur olmaz yerlerde karşınıza çıkartırlar. Kariyer planlamasından, sosyal ilişkilerdeki bariyerleri aşmaya kadar, geniş bir sahada kelamlarını Tolstoy üzerinden söylerler. Kaynak gösterme zahmetine de katlanmazlar.
(Malum zincir kitap marketlerde kişisel gelişim kitaplarına ayrılmış geniş raflar vardır. Bir zamanların renkli dergisi Şizofrengi'de Fatih Altınöz o tür kitapları nasıl da tiye alırdı... Sonradan yazılarını bir araya getirdi. Boşlukta adını verdi. Kitabın alt başlığı da: Okumadan Kitap Eleştirileri idi.)
Bu faslı bitirmeden bir de şahsi cümle kurayım. Söz konusu Tolstoy çizimi, okuduğunuz satırların yazarının (bu ifade çok havalı yahu) 2012 yılında yayınlanan bisiklet kitabı Bi Tur Versene'den alınmadır. Aslında yanında bir başka Rus daha vardır. Tolstoy, adaşı Lev Troçki ile birlikte pedal çevirmektedir. Zira Troçki de anılarında bisiklete yer verir. İki tekeri taltif eder. Kitabı bilenler, arka sayfada bir üçüncü Rus ile karşılaşırlar. O da İvan Gonçarov'un efsane karakteri Oblomov'dur. Miskinliğiyle müsemma kahramanımız adına "recumbent" denilen bir yatay bisikletin üzerindedir.
İşin özeti Tolstoy ve bisikleti popüler kültürün bir parçası olarak artık aşina olduğumuz bir şeydir. Bunları dedikten sonra artık yazının başlığına geçebiliriz.
Bugüne kadar Tolstoy'un otomobille ilgisi üstüne hiç düşünmemiştim. Geçenlerde okuduğum bir kitaptan sonra merak ettim. O kitaba birazdan geleceğim ama bu yazıyı yazarken yukarıda adı geçen biyografilere kabaca göz attım. Troyat'nın kitabında şöyle bir şey buldum. Olay 1910 yılının ilk mayıs gününde geçiyor:[3]
"Tolstoy, Moskova-Orel yarışına katılan otomobillerin geçişini izlemek için Kiev yoluna çıktı. Bu vınlayan, gürültülü, toz ve dumanla kaplı, şeytani makineleri ilk kez görüyordu. Sürücüler -kafalarında spor bir kasket ve gözlerinde kalın gözlükler- onu tanıdı ve alkışladı. İçlerinden biri durdu. Lev Tolstoy motoru inceledi, kafasını salladı ve pilota şans diledi (...)
Ve aynı akşam kaygılı bir şekilde Dr. Makovitski'ye içini döktü: 'Bizim Ruslara özgü yaşamımızda otomobiller! Giyecek ayakkabısı olmayan insanlar var ve diğer yanda, on iki bin rublelik otomobiller!'"
Tolstoy, daha sonra otomobil gördü mü, onlar hakkında bir şey yazdı mı, bulamadım. Zaten o ilk karşılaşmadan altı ay sonra hayatını kaybetti.
Lakin Tolstoy ve otomobil meselesi bundan ibaret değil. Az evvel sözünü ettiğim kitapta otomobile dair ilginç bir tespit var. Vatanseverliğe Karşı adındaki kitap, Tolstoy'un vatanseverlik üstüne yazdığı dört makaleden oluşuyor. Kitabın çevirmeni ve editörü: Acar Burak Bengi.
(Acar Burak Bengi'nin Sansürlenen Tolstoy adında bir kitabı daha var. Tolstoy'un Türkçe tercümelerinde uygulanan "sansürleri" ve "tahrifatları" anlatıyor. Yazar her iki kitabı da yazının sonunda linkini verdiğim internet sitesine koymuş. Dileyen indirip okuyabilir.)
Sözünü ettiğim bölüm kitabın önsözünde yer alıyor. Acar Burak Bengi, Sovyet edebiyat eleştirmeni Viktor Şklovski'nin "tuhaflaştırma" adını verdiği Tolstoy'un hakikati gösterme yöntemine dair iki örnek veriyor.
Otomobil, o örneklerden ikincisi. İlk örnek ise futboldan. Madem Katar'da tarihin en pahalı Dünya Kupası yapılıyor, o bölümü de alalım:
"Tolstoy bugün yaşasaydı, bu yöntem uyarınca mesela futbolu şöyle gözler önüne sererdi: Çelik çomak veya uzun eşek gibi bir oyunken ve rakiplerin tek farkı üzerlerindeki elbiselerin renkleriyken ve bizzat oyuncular da sürekli o renkleri değiştirip rakip takımlara transfer olurken, oyun dışındakilerin, o renklere ve o renkleri kullanan ticari müesseselere 'biz' veya 'bizim takım' diye tapması ve sonuçta oyunun, kazanmak uğrunda her şeyi mübah sayan bir savaşa dönüşerek ahlak erozyonuna, bilinç garabetine yol açması, oyun dışındaki insanların birbirini budaması, bu tuhaf hadiseyi hayatlarının en önemli meselelerinden biri haline getirmesi, bu uğurda devasa miktarlarda para ve emeğin harcanması, dünyanın en önemli meselesiymiş gibi medyada programların, açık oturumların yapılıp tartışılması vs."
Bengi'nin otomobile dair çarpıcı tespitleri ise şöyle:
"Aynı yöntemle mesela özel otomobili de şöyle tanımlardı Tolstoy: Hayat kalitesini yükseltme, ulaşımı kolaylaştırma ve rahatlatma işleviyle ortaya çıkıp, pek tabii tam tersine, ulaşımı imkansız hale, hatta işkence haline getiren, yarattığı bu imkansızlık ve işkence keşmekeşi içinde insanları canavarlaştıran, hem dünya kaynaklarını hem de iktisadi birikimleri berhava eden, yaşam alanlarını teneke, plastik, egzoz, asfalt, gürültü, kaza cehennemine çeviren, solumayı imkansızlaştırıp insanları zehirleyen, küresel ısınmaya hatırı sayılır katkılarıyla dünyayı, hayatı yok eden ve cennetin tam aksine cehennem tasvirine uygun tüm bu avantajları yüzünden insanların sürekli yenisini almak için yaşayıp köle gibi emek harcadığı, bu avantajları daha da arttırmak için satıcıların sürekli yenisini piyasaya çıkardığı ve herkesin özgürlüğüne, hayatına tecavüz eden bu avantajlar yüzünden kanun koyucuların takdirini fazlasıyla kazanan teneke ve plastik karışımı şey..."
İçimizde bu cümlelere itiraz eden varsa, duymak isterim. Futbolu bilmem ama kendi payıma otomobile karnım TOGG.
Tolstoy'a ve hakikate selam olsun.
Acar Burak Bengi'nin kitapları için: https://yokus.yolasite.com/
[1] Stefan Zweig, Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar, Çeviren: Gülperi Sert, İş Bankası Kültür Yayınları, Şubat 2018, s. 264.
[2] Henri Troyat, Lev Tolstoy, Çevirenler: Z. Canan Özatalay, Işık Ergüden, İletişim Yayınları, İstanbul 2010, s. 697.
[3] Troyat. s. 863.
Aydan Çelik kimdir? Aydan Çelik 1966 yılında Gürün'de doğdu. İstanbul Ünivesitesi'nde İşletme ve İktisat Tarihi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Heykel okudu. Çizgi film stüdyolarında, reklam ajanslarında, gazetelerde, dergilerde, yayınevlerinde çalıştı. Erken yaşta bağlandığı bisiklet sporu vesilesiyle Eurosport Türkiye'de konuk yorumcu oldu. Açık Radyo'da Esra Ertan'la birlikte Şeytan Arabası adında bisiklet programı yaptı. 2006'da Tarih Vakfı Yurt Yayınları'ndan Mişli Geçmiş Zaman adını taşıyan karikatür albümü yayımlandı. Devam eden yıllarda Bi Tur Versene, İstanbul Bisiklet Rehberi ve Bisiklet Manifestosu adında bisiklet temalı üç kitabı okurla buluştu. 2013'te Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nun 50. yaşı için "Pardus" adında bir maskot tasarladı. Toplumsal Tarih, Cyclist Türkiye, Socrates dergileri yayın kurulu üyesi. Halen çiziyor, yazıyor, bisiklet üstünde çocukluğunu arıyor. |