Bir haftadan bu yana Türkiye’deki sahil kentlerinde art arda baş gösteren yangınlar sadece ormanları değil, yüreğimizi de yaktı.
Orman yangınlarının yaşandığı sahil kentleri, yaz aylarında 1 milyonu bile geçen nüfusları itibarıyla birçok şehrimizden daha büyük. Mesela Bodrum, Marmaris, Manavgat, Kuşadası, Didim gibi. Bu ilçelerde yüz binlerce yatak kapasitesi olan otellerde, yurt içi ve yurt dışından yüz binlerce turist var.
Geçen hafta ilk yangın haberi Manavgat’tan geldi. Ulusça bu yangınla sarsıldık. TV haberlerinde gördüğümüz manzara korkunçtu. Evini, tarlasındaki ürününü ve küçükbaş, büyükbaş hayvanları gözleri önünde kaybeden vatandaşların feryatlarına hiçbir insanın yüreği dayanmaz.
Evini ve hayvanlarını kaybeden genç adamın “Bittim, mahvoldum. Her şeyimi kaybettim” feryadını hala yüreğimde hissediyorum. Yaşlı teyzenin yıllarca kanser tedavisi için biriktirdiği birikimleri evde kül olmuştu. Kızının çeyiz parasını yangnıda yitiren annenin feryatlarına yürek mi dayanır?
Manavgat’taki yangın ormandaki her türlü canlıyı yok yakıp kavururken ve yayılmaya devam ederken bir yangın haberi de Marmaris’ten geldi.
Marmaris’in mavi sularına bakan yemyeşil çam ormanlarında yükselen alevleri evinde, kaldığı otel ve teknesinde gözyaşları arasında izlemekten başka yapılabilecek hiçbir şey yoktu. Vatandaşların yapabilecekleri tek şey dua etmekti. Manavgat ve Marmaris yangınları tüm şiddeti ile devam ederken, yangın haberi bu kez Bodrum, Milas, Didim, Silifke, Adana ve diğer yerlerden geldi.
Son dört yıldır tamamen yerleşip yaşamaya başladığım Kumbahçe Mahallesi, Bodrum’a yerleşen ünlü isimlere ve mekanlara ev sahipliği yapmış/yapan bir yer. Zeki Müren’in yıllarca yaşadığı Kumbahçe Mahallesi’ndeki evi olan ve vefatından sonra müzeye dönüştürülen Zeki Müren Müzesi burada. Dünyaca ünlü Bodrum guletlerinin yapıldığı tersaneler bitişiğindeki İçmeler de. Bodrum’u dünyaya tanıtan ünlü Halikarnas eğlence merkezi üç yıl önce zorunlu kapanana kadar buradaydı. Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen ünlü romancı-yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın ikinci dünya savaşı sonrası baş gösteren ekonomik sıkıntılar nedeniyle Yatağan isimli teknesiyle evini satıncaya kadar yaşadığı yer de Bodrum’da en çok sevdiği yer olan Kumbahçe sahiliydi.
Hava sıcaklığının 42 dereceyi gösterdiği öğlen saatlerinde herkes gibi deniz kenarında serinlemeye çalışıyordum. Komşumdan gelen bir telefonla irkildim. Kumbahçe Mahallesi'nin sırtlarında başlayan orman yangını oturduğumuz siteye dayanmış. Hemen eşyalarımı toparladım ‘mal canın yongasıdır’ diye eve gitmeye çalıştım. Polis ve jandarma kuvvetleri yolları itfaiye araçlarının intikali için haliyle trafiğe kapatmış. 15 dakikalık yere 45 dakikada zor bela ulaştığımda gördüm ki, evimin olduğu sitenin üstünü kara bulutlar kaplamış. Yangının bizim evlere sıçraması an meselesiydi artık. Ancak şans eseri birden rüzgarın İçmelerdeki oteller bölgesine doğru esmesiyle alevler otellere doğru yön değiştirdi.
Bir taraftan itfaiye ve polis sirenleri, diğer taraftan ellerinde bavulları ile otellerini terk eden insanların koşuşturmalarına ancak seyirci kalmak kahrediyordu.
Havalimanından Bodrum’a gelirken Güvercinlik girişinde dağ taraflarına uzanan Mumcular yolu var. Mumculardan sonra Gökova Körfezine yani Mazı’ya uzanan bölge çam ağaçları ile kaplıdır. Mumcular Beylice de başlayan yangın, gece boyunca devam etti. Alevler önce Yukarı Mazı’ya ulaştı. Köylüler dün gece evlerini boşalttı. Şu satırları yazdığım saatlerde Aşağı Mazı’dan tanıdığım Bilgin Kıran ve eşi Pervin Kıran’ın feryat telefonları arda geldi. Alevler Aşağı Mazı Çakıllı Yalı’ya, yani deniz kenarındaki köy bahçelerine 50 metre mesafeye yaklaşmış. Bana, “Hocam ne olur yalvarıyoruz, bize bir helikopter gelsin evimiz yanmasın” diye feryat ediyorlar. Ben ne yapabilirim. Kaymakam, Belediye Başkanı, Emniyet Müdürü ve Jandarma Komutanını arıyorum. Onlar krizi yönetmekle meşgul. Allah yardımcıları olsun. Şu saatlerde alevler Gökova Körfezi ile buluşmak üzere.
Gece boyunca Bodrumu yakıp kavuran yangını sadece seyredebildim. Kahroluyordum. Elimden bir şey gelmiyordu. Arada bir TV kanallarını geziyorum. Daha da üzüldüm. Sağduyulu gazeteciler yok değildi. Ama bir kısmı sadece tv haberlerinden gördüğü alevler üzerinden yorumlar yapıyor. Kendince ya hükûmeti eleştiriyor ya da hükûmeti savunuyor.
Orman yangınlarının turizm bölgelerinde olması ve aynı anda birçok yerde başlaması, akıllara öncelikli sabotajı gündeme getiriyor. Tabii, küresel ısınma ve ihmaller de yangınların sebeplerinden olabilir.
Ağırlıklı ihtimal olarak akla gelen terör bağlantısı veya dış güçlerin bu felaketlerde parmağının olup olmadığını, güvenlik güçleri er geç ortaya koyacaktır. Bu konuda şimdiden, bilgi ve bulgu olmadan yorum yapıp kafa karıştırmanın yararı olmadığı gibi, sürece zarar vereceğine inanıyorum. Bunun çözümünü yetkililere bırakmak, gerçeğin ortaya çıkarılmasını talep etmek ve beklemek en doğrusu.
Gerek Kumbahçe ve gerekse Mumcular orman yangınlarını olay mahalline giderek çalışmaları bizzat yerinde gördüm. Orman işçileri, itfaiye görevlileri, polis ve jandarma inanılmaz bir şekilde olağanüstü gayret gösterdiler. Çoğu kez hayatlarını tehlikeye attılar. Köylülerin ve halkın da görevlilere yardım etmek için canla başla mücadeleye katıldıklarını görmek sevindiriciydi.
Bodrum yangınlarını söndürmede bir tek yangın helikopterini gördüm. Sürekli denizden su taşıyıp kızgın alevleri söndürmeye çalıştı durdu. Havadan çalışma yeterli miydi, hayır. Ama bunu tartışmanın zamanı değil. Bu süreci en az hasarla atlatıp, eksiklikler var ise bunları sonra tartışmak daha doğru şu an.
Bodrum Kaymakamı Bekir Yılmaz, Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, Bodrum Emniyet Müdürü Mete Durukan, ilçe Jandarma Komutanı Özkan Yılmaz yangın söndürme çalışmalarında olağan üstü çalışmalar gösterdi. Hepsine ve görev alan ekiplerine ne kadar teşekkür etsek azdır. İnsanüstü bir çalışma ve gayret gösterdiler.
Bodrum Kumbahçe ve Mumcular yangını ile kahrolurken bazı sosyal medya hesaplarında, bilgi kirliliği yaratarak, halkın umudunu kırmaya, yılgınlık yaratmaya yönelik asılsız haberler dolaşıma sokuldu. Falanca marinada canlı bomba yakalanmış, Yalıkavak’da da yangın çıkmış, Konacık da yanıyor, Gündoğan’da yangın çıkmış gibi asılsız haberler dolaşıma sokularak moraller bozulmaya çalışıldı. Bunların gerçek dışı olduğunu yetkililerden teyit ettikten sonra çevremdekilerle ve telefon defterimde kayıtlı isimlerle paylaştım.
Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın sosyal medyada yer alan duyuruları ve belediye hoparlörlerinden yapılan anonslara rağmen, yetkililerin onca uyarılarına rağmen yangını söndürmeye giden itfaiye araçlarının geçişini engelleyen trafiğe sebep olan sorumsuz insanların yollara gelişigüzel park etmeleri de, vurdumduymazlıkları da insanlığın öldüğünün tescili midir, bilmiyorum doğrusu.
Türkiye yangın yerine dönmüş. Allah yardımcımız olsun. Zor ve can yakıcı bir süreç içindeyiz. Burada özellikle siyasilere düşen görev, çekişmeleri bir tarafa bırakıp iktidarı, muhalefetiyle kenetlenmek ve yaratılacak sinerji ile bu afeti en az zararla atlatmaktır. Hükûmet yetkilileri tüm imkânları seferber etmeli. Şeffaf davranıp, muhalefete ve kamuoyuna sağlıklı bilgi akışı sağlamalıdır. Muhalefete düşen görev de, bu ortamda neden uçak az, neden helikopter az, neden THK uçakları devre dışı iddia ve söylemlerini bir tarafa bırakıp, teşkilatları ile birlikte yangınla mücadelede yetkililerle beraber mücadeleye katılmaktır.
Cumhurbaşkanı'nı mı eleştireceksiniz, Orman Bakanı'nı mı eleştireceksiniz, THK Kayyımını mı eleştireceksiniz? Tabii, eleştiri hakkınız var ama şimdi onun zamanı değil. Şimdi birlik ve beraberlik zamanıdır. Gün kenetlenme günüdür. Bu cennet vatan hepimizin, yanıp kül olan her canlı bizim canımız ciğerimiz.
Yangın bitsin, yaralar sarılsın. Hesap sorulacaksa o zaman sorulur. THK uçakları niye yok sorulacaksa o zaman sorarsın. Ama bu yangından siyasi sonuç çıkarmak için bugün, ülke alev alevken bu hesaplar sorulmaya çalışılırsa samimiyetiniz sorgulanır doğal olarak. Afeti fırsata çevirmek, felaketten rant devşirmek bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüklerden olacaktır. Bugünün tek konusu iktidarı, muhalefetiyle kenetlenmek ve yaratılacak sinerji ile bu afeti en az zararla atlatmaktır.