Çin’den tüm dünyaya yayılan Covid-19 dünyanın başına gelmiş büyük bir felaket olarak şimdiden tarihte yerini aldı. Üstelik neredeyse iki yıla yaklaşan pandeminin de ne zaman, nasıl sona ereceğine ilişkin kesin bir emare de yok henüz. Böyle bir dönemi daha önce görmeyen, yaşamayan modern dünya tüm gelişmişliğine, gücüne rağmen kimi zaman çaresiz kaldı. Milyonlarca insan hayatını kaybetti. İnsanlar hastane kapılarında, maalesef sokak ortalarında can verdi. İnsani, toplumsal ve ekonomik büyük acılar yaşandı, yaşanmaya devam ediyor.
Pandemi, en büyük darbeyi de sağlıktan sonra ekonomiye vurdu. Dünya ekonomisi hiç olmadığı kadar sarsıldı. Üstelik halen de ekonomilerin nasıl ve ne zaman toparlanacağı bilinmiyor. Pandemi koşullarından yeni yeni çıkmaya başlayan, toparlanmaya başlayan ekonomilerin dengeleri ne zaman yerine oturacak belli değil, sanırım birkaç yıla ihtiyaç var. Zira tüketim imkanı, tüketim alışkanlıkları, üretim koşulları değişti ve bir daha eskiye dönmeyecek. Tabiri caizse hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ekonomilerde.
Şüphesiz ve ne yazık ki, Türkiye ekonomisi de pandemiden fazlasıyla nasibini aldı. Makro ekonomik göstergelerin tamamı kötüleşti, haliyle. İşsizlik, enflasyon, dış ticaret ve bütçe dengesi alanlarında olumsuz gelişmeler vatandaşların hayatını daha da zorlaştırdı.
Bizim, ülke olarak pandemiye yakalandığımız dönem de sıkıntıların daha fazla hissedilmesinde rol oynadı kanımca. Zira Türkiye pandemiye yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik konjonktüründe yakalandı. ABD ile ikili ilişkilerin yol açtığı 2018’deki kur krizinin etkileriyle bozulan ekonomik göstergeler tam düzelme trendine girmeye başlamışken üstüne Covid-19 çıktı. Yani keşke hiç yakalanmasaydık diyeceğimiz bir felakete tam da ekonomide belki de son 20 yılın en sıkıntılı döneminde yakalandık. Düşünün, tarihinde ilk kez bir böylesine bir kur atağı yiyen ekonomiye bir de pandemi fazlasıyla ağır geldi haliyle. Ama şunu da belirtmeliyim ki, pandemiye yakalandığımız an aynı zamanda kamu mali dengesi ve borçlanma açısından da gayet iyi durumdaydı ekonomi. Bu durum pandemiye karşı ekonomimizin en büyük silahıydı zaten.
Pandeminin yazmakla burada bitiremeyeceğimiz pek çok açıdan makro ekonomiyi olumsuz etkilediği gibi, mikro anlamda ekonomimizi çok kötü etkiledi. Üretici ve tüketici davranışları değişti. Ki “yeni normal” denilen yaşam koşullarıyla bu değişim gayet anlaşılabilir bir durum. Dünya genelinde de artık ekonomilerin yeni normale uyumları konuşuluyor. Ancak bence ülkemizde yeni normal ile birlikte anormal bazı durumlar da ortaya çıktı.
Sanırım pandemi biraz da rekabete, kurallı piyasa ekonomisine, ticari ahlaka uymayan fiyatlama davranışlarının perdesi olarak kullanılmaya başlandı artık ülkemizde. Başına buyruk zamlar, afaki fiyatlar pek çok sektörde karşımıza çıkıyor. Sorsanız sektör temsilcilerinin cevabı aynı: “Ama pandemi…”
Tamam, pandemi tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkede de ekonomik dengeleri alt üst etti. Tabii ki, işletmeler kapandı, insanlar işsiz kaldı. Büyük mağduriyetler, kayıplar ortaya çıktı. Bunlara kimsenin diyebileceği bir şey yok. Ancak özellikle fiyatlama davranışında ortaya çıkan bozulmanın sadece pandemi ile açıklanabileceğini kesinlikle düşünmüyorum.
İşte son günlerde ülkemiz gündeminde ne var? Fahiş fiyatlar. Ülkenin gündemi bu olmalı zaten. Fiyatlar almış başını gidiyor, vatandaş marketlere giremiyor. Girse çıkamıyor, bir aldığını bir sonrakine aynı fiyattan alamıyor. Bu durumda tabii ki ülkenin gündemi bu konu olacak. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da vatandaşın günlük yaşamını iyice zorlaştıran bu fahiş fiyat artışlarına karşın çok net mesajlar verdi. Devletin elindeki yetki ve imkanlarla bu fahiş artışların önüne geçeceğini böylelikle enflasyonu tetikleyen gıda fiyatlarındaki artışı da ve enflasyonu da kontrol altına alınacağını söyledi Cumhurbaşkanı. Bence konunun ilgili tüm paydaşlarına verilen net mesajlardı. İnşallah en kısa eyleme de geçer bunlar ve bu fahiş fiyatlara son verilir.
Şunu da belirtmeliyim ki, pandemi sonrası biraz olsun normalleşmeye başlayan her ekonomide enflasyon baskısı ortaya çıkıyor. Yani enflasyon bugün sadece bizim sorunumuz değil. Neredeyse enflasyonu unutmuş ülkelerde, ABD’de, AB’de enflasyon yükseliyor hatta tarihin en yüksek fiyat artışları görülüyor kimi zaman. Bakınız ABD’de, TÜFE yüzde 5’in üzerinde ve üretici fiyatları artışı yüzde 8’lere dayandı. Enflasyon rakamları rekor kırıyor. Benzer şekilde bizde de enflasyon baskısı var. Pandemi sonrası açılan ekonomilerde yüksek talep artışı ile tedarik zincirindeki bozulmayla arz tarafındaki maliyet artışları dünyada olduğu gibi ülkemizde de enflasyonu yukarı çekiyor.
Ancak enflasyon yükselişinde küresel ekonomilerden farklı olarak bizim ekonomimizde bir de “fiyatlama davranışında bozulma”nın de ötesinde fiyatlamalarda fırsatçılık, başıbozukluk var. Maliyetlerin kat be kat üstünde satış fiyatları, sürekli artırılan fiyatlar genel ekonomik koşul ve tabirlerle açıklanamaz durumda bugün ülkemizde. Özellikle gıda fiyatlarında baş gösteren bu durum için bahane ise önce pandemi, sonra afetler/kuraklık diye sıralanıyor ama bunların ötesinde bir anormalin olduğu da açık.
Denilebilir ki, ülkede serbest piyasa koşulları geçerli. Her satıcı malını istediği fiyattan satar. Serbest piyasa demek, piyasada satılan bir malın fiyatının alıcı ve satıcı tarafından belirlenmesi demektir. Satıcı tek başına ben istediğim fiyattan malımı satarım deme hakkına sahip değildir. Serbest piyasanın da kendi koşulları var, tüketici hakları var.
Ticaret Bakanı Mehmet Muş, Bakanlık olarak fahiş fiyatlarla çok sert mücadele edeceğini açıkladı. Bu konuda bazı sivil toplum örgütlerinin dile getirdiği 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu'ndan ziyade, Bakanlığın 6585 sayılı “Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun” kapsamında önemli yetkileri var. Anladığım kadarıyla Bakan Muş, fahiş fiyatlarla mücadelede kararlı. Özellikle gıda fiyatlarındaki anormalliğe son vermek için 6585 sayılı kanun kapsamında denetimlere başladı. İnşallah bu denetimler sonuç verir de fahiş fiyatların önüne geçilir. Bakanlığın denetimleri sonucu gerçekten varsa fahiş fiyat uygulayan firmalar, bunu mutlaka kamuoyuna teşhir etmelidir, ki bir daha kimse böyle bir fırsatçılığa kalkışmasın. Böylelikle erozyona uğrayan ticari ahlakın gelişmesine de katkı sunulmuş olunur. Ki tüketici olarak bu firmaları bilmek bizim hakkımız diye düşünüyorum.
Yarın; 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda fahiş fiyatlarla mücadele, denetim yetkisi ve cezalar nelerdir?
Rekabet Kurumu'ndan iki haber var Geçen hafta Rekabet Kurumu 2. BaşkanıArslan Narin’in istifa ettiğini, an itibarıyla Kurumda özel eşyalarını topladığını belirttikten sonra da, muhtemelen Kardemir’de görev üstleneceğini yazmıştım. Kardemir, 15 Eylül itibarıyla KAP’a Arslan Narin’in Genel Müdür Yardımcısı olarak göreve başladığını açıkladı. Rekabet Kurumunun çimento sektöründe faaliyet gösteren Bastaş, Limak, Oyak, Votorantim, As, Göltaş, Konya, Küpeliler ve Çimsa hakkında başlatılan soruşturmanın devam ettiğini, soruşturmanın 6 ay içinde sonuçlanamayacağı için muhtemelen 6 ay daha ek süre verileceğini yazmıştım. Rekabet Kurumu'nun soruşturmaları devam eden sözünü ettiğim bu firmalar için 6 ay daha ek soruşturma süresi verdiği bilgisi var.
|