Elektronik ticarette küresel bazda iki dünya devi şirket var. Birisi Amerikan devi Amazon, diğer Çinli Alibaba. E-ticaret alanında şu an dünyanın birçok ülkesinde tekel konumunda bulunan her iki şirket de sektördeki küçük şirketlere yaşam hakkı tanımıyorlar.
Çinli Alibaba, ülkemizde yavrusu Trendyol ile faaliyette. Trendyol eskiden bir Türk firmasıydı, ülkemiz sermayesiyle, yerli girişimciler tarafından kuruldu. Ne yazık ki bugün o da vahşi kapitalizme yenik düşerek Çinli Alibaba'ya satıldı ve yabancı sermayeye teslim oldu. Amerikan Amazon da yerli ve milli firmalarımızdan Hepsiburada'ya göz dikti. Onu ucuza kapatıp Türkiye pazarında Hepsiburada ile yola devam etmek istedi. Ancak Hepsiburada farklı bir tavır sergiledi ve yabancı sermayeye teslim olmak yerine, yerli ve milli bir firma olarak dünya devleri ile rekabet ederek büyüyüp, global piyasalarda bir Türk markası olarak yola devam yolunu tercih edince, Amerikan dünya devi Amazon kendi ismiyle Türkiye piyasasına girdi.
Bunların dışında, N11, Çiçeksepeti, Morhipo, Getir, PTTEM ve irili ufaklı bazı yerli ve milli şirketlerimiz e-ticarette pandemi ile birlikte kendilerini hissettirdiler. Bunlardan Getir, İngiltere piyasasına girdi, Amerikan piyasasına da girmek üzere çalışmalar yaptığı iddiaları var. Bunlar ülkemiz adına mutluluk verici gelişmeler, inşallah artarak devam eder.
Bir yandan dünya devleri Amazon ve Alibaba ile rekabet eden, diğer yandan pazar paylarını büyütmeye çalışan bu şirketlerimizden bazılarının yurt içinde ve dışında halka açılma hazırlığında oldukları da biliniyor. Ancak bu yerli ve milli şirketler, bir taraftan rekabette sınır tanımayan ve Mart 2021 yılı itibarıyla 648 milyar dolar piyasa değeri ile dünyanın en büyük sekizinci şirketi konumundaki Alibaba ile, yine perakende e ticaret sektöründe marka değeri olarak en değerlisi ve Alibaba'nın üç katı olan Amazon ile imkanları ölçüsünde rekabet ederken, diğer taraftan dünya devi bu şirketlerin hakim durumları ile rekabet ihlalleri karşısında Rekabet Kurumunun sessizliğine boyun eğmek zorunda bırakılıyor. Rekabet Kurumunun bu tavrı yerli ve milli şirketleri dünya devlerinin insafına bırakmak, onların vahşi kapitalizmin belirlediği kadere teslim etmekten başka bir şey değil.
Pandemi ile birlikte pazar payı büyüyen e-ticaret şirketlerinden bazılarının rekabet ihlalleri yaptıkları, özellikle, sektörde tekel konumunda olan Çinli Alibabanın yavru şirketi Trendyol'un hakim gücünü kötüye kullanarak piyasada faaliyet gösteren rakip firmaları piyasadan silmeye yönelik, gerek satıcılar ve gerekse tüketicilerin zarar görmesine sebep olan faaliyetleri nedeni ile Rekabet Kurumuna şikayet edildikleri duyuldu. Buna rağmen hiçbir soruşturma veya ön araştırma açılmadan, şikayetlerin reddedildikleri iddiaları artmaya başladı. Nihayet Rekabet Kurulu sektördeki bu iddialar üzerine 11 Haziran 2020 tarihinde e-ticarette sektör incelemesi kararı veriyor. Rekabet Kurumu, sektör incelemesi için Denetim Daire Başkanı Hatice Yavuz başkanlığında uzmanlardan oluşan 6 kişilik bir ekip görevlendiriyor. Hatice Yavuz Başkanlığındaki bu ekip hemen çalışmaya başlıyor. İncelemeye dahil ettikleri firmaların pazar paylarını ve yapılarını öğrenmek için firmalardan ticari sırları sayılabilecek her türlü bilgi ve belge isteniyor. Bu arada sektör ile ilgili tüketici eğilim anketleri yapılıyor. Yani sektör didik didik ediliyor. Ekibin Başkanı, aynı zamanda Denetim Daire Başkanı da olan Hatice Yavuz'un 16 Temmuz 2020 tarihli Hürriyet gazetesinde Aysel Alp'e verdiği söyleşinin bir bölümünde "Örneğin Trendyol'un, satıcılarına en düşük fiyatla benim platformumda satacaksın demesinin, satıcıların düşük fiyat sunma motivasyonlarını zayıflatacak bir uygulamadır" değerlendirmesi bence üzerinde durulması gereken önemli bir değerlendirmedir.
Hatice Yavuz başkanlığındaki ekip, Haziran 2020'de başladığı çalışmasını Mart 2021'de sonlandırma aşamasına gelince ilginç bir gelişme yaşanıyor. Çalışmayı yürüten ekibin ve aynı zamanda Kurumun Denetim Daire Başkanı Hatice Yavuz'un ani bir kararla Kurumdaki görevinden istifa ederek 6 aydır denetimini yaptığı Trendyol'a yüksek bir meblağ ile transfer olduğu duyuldu. Bunu ilk duyduğumda kulaklarıma inanamadım, ihtimal de vermedim. Zira 6 aydır başta Trendyol olmak üzere sektörü denetleyeceksin, kamu görevin dolayısıyla rakip firmalarının kozmik odalarına girip aldığın her türlü ticari sırları, müşteri portföyünü alıp bir günde Trendyol'a geçeceksin! Maalesef doğruymuş. Üstelik Trendyol da yüksek maaş ve üst düzey bir unvanın yanı sıra şirket merkezi İstanbul'da olmasına rağmen, Hatice hanıma özel Ankara'da bir ofis açılıyor, artık ne hikmetse!
Bu durumu duyunca Kurucu Başkanlığı'nı yaptığım kurumda böyle etik dışı bir davranışın varlığından rahatsız oldum. Kurumda çok değerli ve saygın uzmanların olduğunu biliyorum. Yıllardır özveriyle, başarı ile işini yapan, kamu gücünü hukukun gerekleri ve bu milletin çıkarları için kullanan meslek personelinin varlığını bizzat biliyorum. İşte bu meslek personelinin de etik dışı bu durumdan rahatsız olduklarından emindim.
Araştırdığımda mide bulandırıcı bazı iddiaları duydum. İddia o ki, Trendyol'un tepe yöneticisi Rekabet Kurumunun Başkanı Birol Küle ile görüşüyor. Deniliyor ki "Rekabet hukuku çok önemli bir konudur. Bizim şirket olarak da kendimizi bu kanuna uyarlamamız için bu işi bilen birini bize önerir misiniz?" Rekabet Kurumu Başkan Birol Küle de ne tesadüf ki Trendyol'un 6 aydan beri incelemesini yapan ve rakiplerinin de her türlü gizli bilgi ve belgelerini elinde bulunduran Denetim Daire Başkanı Hatice Yavuz'u öneriyor.
Neredeyse Trendyol ile eş zamanlı olarak rekabet soruşturması geçiren Trendyol'un bağlı olduğu Alibaba, Çin Rekabet Kurulunca hakim durumu kötüye kullandığı tespiti sonucunda 2,8 milyar dolar cezaya çarptırılmıştır. Nedense Alibaba'nın yöneticilerin aklına Çin Rekabet Kurulu Başkanı'na giderek "Biz rekabete önem veriyoruz. Bizi denetleyip raporu sonlandıracak olan Denetim Daire Başkanını bize verin." demek gelmiyor ve bunu yapamadığı için 2,8 milyar dolar ceza yiyor. Ama bizim Rekabet Kurulu Başkanı Birol Küle, Trendyol tepe yöneticisinin etik dışı bu talebini kırmayarak, raporu sonlandırma aşamasında olan Denetim Daire Başkanı Hatice Yavuz'u Çinli Alibaba'nın yavrusu Trendyol'a öneriyor. Yüksek transfer ücreti ile birden masanın karşı tarafına geçen Hatice Yavuz bu durumda Trendyol'a ne hediye edebilir acaba! Kim bilir belki, incelemenin başında Hürriyet gazetesine verdiği demeçte Trendyol için sarf ettiği rekabet ihlalini rapora geçirmeyebilir. Belki, halka açılma fikrinde olan Trendyol'un pazar payını olduğundan yüksek gösterebilir ki şirket yüksek değerle halka açılsın. Bu da yetmeyebilir. Halka açılma hazırlığında olan rakip şirketinin de pazar paylarını düşük gösterebilir ki bu şirketlerin halka arz değerleri düşük olsun.
Ben bunları yapmıştır demiyorum ama aylardır denetlediğiniz şirkete bir anda yüksek paralarla geçiyorsanız, şirket Ankara'da sırf sizin için ofis açıyorsa akla daha neler gelir, siz düşünün.
Nitekim mart ayında yayımlanan sektör inceleme raporunda verilen sektördeki pazar paylarına da baktığımda, sektörde konuşulan iddialar acaba doğrumu diye de düşünmüyorum değil. İnceleme sonunda Trendyol'un üç sektörde tek başına hakim durumda olduğu tespiti yapılıyor. Trendyol'un moda sektöründe yüzde 68,7, kozmetik ve kişisel bakım kategorisinde yüzde 57,6, ayrıca ev tekstilinde yüzde 55,1 pazar payına sahip olduğu değerlendirilmesi yapılıyor.
Rekabet Kurumunun mart ayında yayımlanan sektör inceleme raporunun baş mimarı olan, 6 ay boyunca sektör incelemesini yürüten kişi Denetim Daire Başkanı Hatice Yavuz. Ancak ilginçtir, inceleme raporunun hemen ilk sayfasında hazırlayan ekipteki isimlere baktığımda Hatice Yavuz'un adı yok. Fakat hepimiz biliyoruz ki, o raporun her aşamasında olan ve o raporu yazan Hatice Yavuz'dur. Peki neden onun ismi yok? Çünkü raporun yayımlandığı tarihte Hatice Yavuz masanın öbür tarafına geçmiş ve soruşturmayı yürüttüğü Trendyol'un yüksek meblağlı transfer ücreti alan yeni bir personeli olarak şahsına özel açılmış Ankara'daki ofisinde yönetici koltuğunda oturuyor. O raporda ismine yer verilse, Trendyol'u aklayıp paklayan o rapor iddialara malzeme olur.
Rekabet Kurumunun 6 ay süren incelemesi sonucunda mart ayında yayımlanan sektör inceleme raporunda Trendyol'un üç kategoride tek başına hakim durumda (tekel) olduğu tespiti var. Ayrıca Trendyol için onlarca hakim durumu kötüye kullandığı yolunda şikayetleri var. Diyelim ki şikayet yok. Kanun sana hakim durumda olan şirketlerin, rakiplerini piyasa dışına çıkarmak için kötüye kullanmasını önleme görevi vermiş. O zaman Rekabet Kurumu olarak sana düşen görev, bu raporun sonuç bölümünde 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 4. maddesi gereğince soruşturma açarsın. O zaman sözü edilen transfer bu kadar ses getirmez, Rekabet Kurulu ve Kurumda çalışan çok değerli isimler de boşu boşuna zan altında kalmazdı. Yoksa 6 ay boyunca incelemeyi yapan Hatice Yavuz hanımefendinin aldığı yüksek transfer bedeli karşısında, bonus olarak Trendyol'a soruşturma önermediği mi akla geliyor? O kadar da olur mu bilmiyorum. Çin Rekabet Kurulu Trendyol'un ana şirketi Alibaba'ya 2,8 milyar dolar ceza verirken bizim Rekabet Kurulu da yerli ve milli firmalarımız yok etmeye çalışan Trendyol'un rekabet ihlallerini görmezlikten geliyor. Bari 4. maddeden soruşturma açsaydınız da, soruşturma sonunda yeteri bulguya rastlamadık ve bu nedenle ceza veremiyoruz deseydiniz.
Aslında Hatice Yavuz'un Trendyol'a transferi kamuda mevcut bir kanayan yaranın da son örneğidir belki. 2531 sayılı Kamu Görevlerinden Ayrılanların Yapamayacakları İşler Hakkındaki Kanun diye bir Kanunumuz var. Ne diyor bu Kanun? Kamudaki görevinden ayrılan biri, ayrıldığı tarihten önceki iki yıl içinde hizmetinde bulundukları kuruma karşı ayrıldığı tarihten başlayarak üç yıl süreyle, o kurumun görev ve faaliyet alanlarıyla ilgili konularda doğrudan veya dolaylı olarak görev alamazlar. Kanunun 4'üncü maddesi de, aksi şekilde hareket edenlere altı aydan iki yıla kadar hapis cezası öngörmektedir. Peki bu Kanunun amacı ne? Kamu görevlisi olma ayrıcalığıyla tanına yetkilerin, elden edilen bilgi ve bulguların kötüye kullanılmasını engellemek. Yani kamu görevlisi olma imtiyazından kaynaklanan yetki, bilgi ve belgelerini özel sektör firmasının çıkarı için kullanılarak iki taraflı bir rant çarkının oluşturulmaması.
Elbette, böylesi transferler hukuka ve etik anlayışına uygun olduğu sürece olabilir. Kaldı ki, çalışma hakkı ve hürriyeti var. Ancak böylesi transferlerde kamu görevlisi olma ayrıcalığıyla kullanılan yetkilerin, elden edilen bilgi ve bulguların kötüye kullanılmasını engellemek için de bir kanuni çerçeve çizilmiş. Yani siz dün denetlediğiniz bir şirkete de bugün transfer olamazsınız çalışma hürriyeti kapsamında. Kamu gücünü dolaylı olarak bir özel firma hizmetine sunamazsınız, sunmamalısınız. Yapmamalısınız zaten etik anlayışı gereği.
Öyle anlaşılıyor ki 1981 yılında çıkarılan 2531 sayılı kanun kamudan özel sektöre yönelik transferlerde ortaya çıkan bu tip hukuk ve etik dışı davranışları önlemekte yetersiz kalıyor. Kanımca, bu konuda bugünün Türkiye'sine göre yeni bir çerçeve çizmeliyiz bir an önce. Kamu görevinden ayrılanların özel sektörde çalışmasına ilişkin kuralları ve bunu gözetecek mekanizmaları oluşturacak, gerek kamu yönetimindeki gerekse de özel sektördeki değişim ve gelişmeleri dikkate alan yeni bir düzenlemeye acilen ihtiyacımız var. Yoksa bu tip transferleri çok duyar, çok görürüz. Yapanın yanına kar kalmaya, güçlü firmaların kamu gücünü dolaylı olarak kullanıp rant sağlamasına devam edilir.
Bu konu yerli ve milli firmalarımızın yaşaması için son derece önemlidir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yerli ve milli şirketleri koruma konusundaki hassasiyeti biliniyor. Çiçeği burnunda Ticaret Bakanı Mehmet Muş ile birlikte 4 yıl boyunca TBMM Plan Bütçe Komisyonunda birlikte çalıştık. Bu konuda düşüncelerini bilirim. E-ticaret alanında yaşanan bu üzücü olay gösteriyor ki, ülkemizdeki şirketleri gözünü dolar bürünmüş ve rekabet ihlalleri ile karlarını haksız olarak kat be kat artırmak isteyen, gücünü küresel dev olmaktan alan bu hukuksuzluğa dur demenin zamanı geldi. Küresel şirketlere asla karşı değiliz. Onlarla büyümek istiyoruz. Ancak bizim şirketlere tanımadığımız ayrıcalıkları onlara tanıma lüksümüz olmadığını düşünüyorum. Güçsüzleri güçlülerin insafına terk etmek hukukun varlığı ile çelişmektedir. Türkiye bir hukuk devletidir ve ülkemizin piyasalarını rekabet hukukuna göre etkin bir şekilde çalıştırabilecek mekanizmaları da, personeli de birikimi de vardır. Kurallı, adil ve hukuka uygun bir piyasa yapısı içinde yerli/yabancı her firmanın ekonomimize katkı vermesini istiyor, piyasamızda bulunması gerektiğine inanıyorum.
Prof. Dr. Aydın Ayaydın, Rekabet Kurumu Kurucu Başkanı