MİT’in eski Müsteşarı (Emre Taner), yeni Müsteşarı (Hakan Fidan), yardımcı...
Vay vay vay!.. Haberlere bakın hele... MİT’in eski Müsteşarı (Emre Taner), yeni Müsteşarı (Hakan Fidan), yardımcı Müsteşarı (Afet Güneş) PKK ile görüşmeler yaptıkları için şüpheli sıfatıyla savcının karşısına dikilecekler... Giderler gitmezler bilemem. Ama çağrılmaları, hele hele “şüpheli” sıfatıyla çağrılmaları bile haberlere “flash” demenin yalama olduğu şu günlerde tartışmasız flash haberdir... Bitmedi. İstanbul’da KCK operasyonlarını yürüten, yöneten, savcıların önüne “anahtar teslimi” dosyalar koyup yığınsal tutuklamalara yol açan iki polis şefi, İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan ve Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün görevden alındılar. Hükümete yakın medya bile haberi “İstanbul Emniyetinde deprem” başlığı ile veriyor. Görevden alınanlar Trafik Şubesi Müdürü ya da Koruma Şubesi Müdürü değil; biri İstanbul’da kuş uçsa haberi olması gereken bir iskemleden, öteki, uçan kuşu yakalamakla görevli iskemleden kaldırıldı... Eh, bu meslekte asıl işinin habercilik olduğunu söyleyen herkes de buna “Flash haber” der. Demeyene “Öyleyse sen git tepeden inme köşe yazarı filan ol” derler... Her iki konuda başka ne biliyoruz? Kendi adıma söyleyeyim: Hiç bir şey... Hepsi hepsi birer paragraflık iki haber; o kadar... Gel de olup biten üstüne yorum döktür, ince ağır ahkâm kes... * * * Cevapsız soruları ardarda sıralayayım: Acaba Başbakan, yeni atadığı MİT müsteşarını aslanlara yem mi yapıyor, yoksa yargı erki Başbakana posta mı koyuyor? Acaba AKP’nin Kürt sorununda 1990’lara dönüş diye yorumlanabilecek politik tutumuna PKK ile müzakere etmiş bir MİT müsteşarı değil de “Kürtlerin belini kıralım, aktif kadrolarını hapse tıkalım. Ondan sonra gönlümüzdten kopan bazı hakları tanıyalım” deyip Hükümetle (Siz “Başbakanla” anlayın) uyum içinde çalışacak yeni bir Müsteşara yer mi açılıyor? Acaba İstanbul’da görevden alınan polis şefleri KCK bahanesine yaslanıp Kürtlerin üstüne yeterince gitmedikleri için mi görevden alındılar, yoksa “Bunlar da vur deyince öldürdüler. Ele güne rezil oluyoruz” gibi bir kaygıdan mı? Yoksa bunların hiç biri değil, bir ay kadar önce gazetecilere bütün istihbarat hizmetlerinin tek havuzda, ki bu MİT havuzu demektir, toplanacağını açıklayan MİT ile özellikle siyasal ağırlığını istihbarattan alan polis örgütü arasındaki çekişmenin patlama noktasına erişmesi midir? Acaba yakın ve sıkı işbirliği içinde olduğu özel yetkili savcılar üstünden polis örgütü MİT’e saldırdı, MİT’i açıkça destekleyen Ankara da iki kilit polis şefini görevden alarak cevap mı verdi? Yoksa Başbakanın açık desteğinden “şımaran” MİT ajan provokatörleri (=kışkırtıcı ajanları) istihbarat hizmetini aşıp suça bulaştı da yargı erki harekete mi geçti? Yoksa polis örgütünde, özellikle İstanbul polis örgütünde etkin ve egemen oldukları sık sık söylenen Cemaat ile cemaatla arasının şeker renk olduğu söylenen AKP üst yönetimi (siz “Başbakan” anlayın) arasındaki çekişmenin su yüzüne çıkışına mı tanık oluyoruz? Yoksa varsa acaba... Yoksa acaba varsa... Acaba varsa yoksa... Böyle sürüp gider bu. Biraz zorlansak yukarıdaki soruların (olasılıkların) iki hatta üç katını da üretebiliriz ama bunlar zorunlu olarak “yoksa, acaba” parantezlerine alınmak zorunda. Bu yazı çarşamba gecesi yazılıyor. TV kanallarında da benzeri sorular soruldu, kimileri çok iddialı cevaplar vermeye de kalkıştılar, ama hepsi de kanıtsız, yani “iyi haberci” elinden çıkmamış cevaplardı, içi iyi dolmamış yorumlardı. Bu sabahki –henüz görmediğim- kağıt gazetelerde de durumun çok farklı olacağını sanmıyorum. Sadece siyasetçilerde değil, olup biteni değerlendirmek, yorumlamakta medyaya da egemen olan şaşkınlık ancak iyi habercilerle aşılabilir. O yüzden yazının başlığında “Acele iyi habercilere ihtiyaç var” dedim. Mesleğin belkemiği habercilerin önünde heyecan verici bir meslek serüveni duruyor bu günlerde... Keşki daha genç olaydım...