Haber kaynağının gizli tutulması, gazeteciliğin alfabesidir.
Gazetelerde meslektaşlar arası itiş kakıştan oldum bittim hoşlanmadım. Sanırım hiç de kısa olmayan meslek yaşamımda böylesi çekişmelere girmişliğim de yok. “Sen öyle dedin ama, o öyle değil böyle” türünden sataşmaların okurları hiç de ilgilendirmediğine inanırım. Ustalarım bana “Bırak ona buna sataşmayı, bildiğin bir şey varsa okura aktar. O kimin doğru haber verdiğini kendi bulur çıkarır” diye öğrettiler. Bugüne dek uymaya ve uygulamaya çalıştım ve sanırım kötü de etmedim. Eskiden, ama çok eskiden, gazeteler tiraj almak için özellikle namlı yazarlarını rakip gazetenin namlı yazarına sataşmaya yöneltirlermiş. Öteki de ona cevap verirmiş ve böylece okurlar da iki yiğidin(!) kavgasını merakla izleyip eğlenirlermiş; dendiğine göre tirajlar da artarmış. Ciddi bir fikir tartışmasından söz etmiyorum, birbirini küçük düşürmeye, ötekinin açığını yakalamaya çalışan palavra pehlivanlardan söz ediyorum. Anlatırlar: Bir namlı yazar, ötekine “Alçak” demiş. Öteki de cevabı yetiştirmiş: “O alçak bile değildir. Çünkü alçaklık az da olsa bir yükseklik içerir. O zat ise çukurdur, çukur”... Nasıl fikir mücadelesi ama!.. * * * Bu uzun “girizgah” aşağıda okuyacağınız paragraflarda, böylesi bir çekişmeye, bir meslektaşımın açığını yakalayıp teşhir etmeye kesinlikle niyetim olmadığını okurların da bilmesi için yazdım. Mesleğimizin kilit konularından birini tartışmak istiyorum ve bu tartışmanın okurları da ilgilendireceğini, medyanın artık yaşamımızın ayrılmaz ve vazgeçilmez bir parçasına dönüştüğü günümüzde bu tartışmanın okurlar için de yararlı olacağını sanıyorum. Konu şu: Tempo24, “Balbay’ın Günlükleri” diye anılan bir belge-haber yayınladı. Haber ülke gündeminin göbeğine oturdu. Tartışıldı, tartışılıyor. İlgili haberlerin altındaki okur yorumlarını okuyanlar ne kadar farklı değerlendirmelere konu olduğunu görüyorlar. Başkalarının aynı konuda ne düşündüğünü, ne kadar farklı ve zıt görüş açıları olabileceğini görüp gözlemek bence pek hoş, yararlı ve değerli. Tempo24 haberinin izini sürdü ve ülkenin önde gelen gazetecilerinden bazılarının haberle ilgili yorumlarını (ancak bir e-gazetenin sunabileceği olanaklarla) görüntülü ve sesli olarak okurlara sundu. Görüşüne başvurulanlardan biri Radikal Gazetesi yazarı ve iletişim dalında Türkiye’nin en yetkin akademisyenlerinden biri olan meslektaşım Haluk Şahin. Haluk Şahin değerlendirmesine aynen alıntıladığım şu cümlelerle başlıyor: “Bu günlüklerin kaynağını bilmiyoruz. Biz gazetecilik hocaları öğrencilerimize haberlerin mutlaka belirli bir kaynakla verilmesi gerektiğini, eğer kaynak bilinmiyorsa yahut verilmiyorsa manipulasyon tehlikesi olduğunu söyleriz...” Dinlediğimde ilk tepkim “Haydaaaaa... Haluk Şahin, bu da nereden çıktı” demek oldu. Tamam Haluk Şahin bu işin kitabını yazmış, “hoca”lık mertebesine ulaşmış bir akademisyen. Bense usta –çırak ilişkisiyle mesleğini öğrenmiş “alaylı” bir gazeteciyim. Doğal olanı “Bilmiyordum; demek doğrusu buymuş” dememdi. Ama nasıl diyeyim ? “Haberin mutlaka belirli bir kaynakla verilmesi” ne demektir. Hani yapılan “demeç haberciliği” olsa anlayacağım. Ama böyle bir haberin kaynağını açıklamak zorunluğu ne demektir? Yüzlerce atlatma haber okudum; onlarca da kendim bulup çıkardım. Kimileri örtbas edilmek istenen rezilliklerdi, kimileri “milli menfaatlar” örtüsü altına gizlenmek istenen kepazelikler. Bunların kaynağı haberde nasıl açıklanır? Bırakınız kaynağı haberde belirtmeyi, açıklanması istendiğinde direnilmesi gazeteciliğin alfabesidir diye bilirim. Bir örnek, iyi bir örnek: Balbay’ın günlüklerinde okuyoruz. Balbay’ın “Genç Subaylar Rahatsız” başlıklı haberi yüzünden, ordunun tepeleri karışmış ve Orgeneral İlker Başbuğ mutlaka haberin kaynağını öğrenmek istiyor. Mustafa Balbay’ı sıkıştırıyor. General ısrar ediyor; yetmiyor rica ediyor; yetmiyor üstü örtük tehdit ediyor. Hatta o da yetmiyor adeta yalvarıyor: “...Peki şu benim üniformayı mı giyiyordu, onu söyleyin bari”. Mustafa Balbay da direniyor. Gazeteciliğin temel ilkesine bağlı kalıyor ve kaynağı açıklamıyor. * * * Benim bildiğim haberin güvenilirliğinde temel ilke, tek kaynakla yetinilmemesi, en az (evet: En az) ikinci bir kaynaktan doğrulatılması, sağlamlığının kontrol edilmesidir. Sorgulanacaksa bu nokta, sadece bu nokta sorgulanmalıdır. Madem tartışıyoruz. Eksik kalmasın: Bu haberde Tempo24 tek kaynakla yetinmeyip haberini en az (evet: En az) ikinci bir kaynaktan doğrulatmış mıdır? Elcevap: Evet. Bu haberde Tempo24 bu temel meslek ilkesine titizlikle uymuştur.