... Liberal özgürlükçü demek. Sıfat olarak değil bir kavram olarak...
Önce kavramda anlaşalım. Liberal özgürlükçü demek. Sıfat olarak değil bir kavram olarak kullanıldığında ise birey(ler)in siyasal ve ekonomik alanlarda kısıtsız özgürlüklere sahip olmasını savunan demek. Ekonomide liberallik serbest piyasa ekonomisini mümkün olduğunca eksiksiz savunmaktır. Devletin, kilisenin (caminin), aristokrasinin ve hatta kamunun ekonomiye her türlü müdahalesini kategorik (=kesin) olarak reddeder. Siyasal düzlemde liberallik ise bireylerin özgürlüklerine müdahale edilmesine de karşıdır. Bu özgürlükler örgütlenme, düşünce açıklama, medya, toplantı ve gösteri düzenleme gibi kritik alanları da kapsar. Ama bu alanlardaki liberallik, bir üst paragrafta altı çizilerek vurgulanan “mümkün olduğunca” çıtasını pek yüksek tutmazlar. Serbest piyasa ekonomisi, hele hele kapitalizme yönelik bir tehdit oluştuğunda siyasal özgürlüklerin kısıtlanmasına en azından göz yumduklarına gelişmiş batı Avrupa demokrasilerinde tanık olundu, olunuyor. Özetlersek: Liberal partiler için önce ekonomik liberalizm gelir; onu sisteme ciddi bir tehlike oluşturmadığı sürece siyasal liberalizm izler... Son dönemde kimi “solcu”ların solu kendilerinden farklı kavrayıp değerlendirenlere sövüp saymak için kullandıkları “liberal solcular” nitelemesi üstünde durmaya gerek yok sanırım. Ekonomi söz konusu ise tanımı gereği sermayenin egemenliğine karşı olan bir solcunun liberal olması mümkün değil. Yok liberal terimi kısıtsız özgürlük anlamına geliyorsa, o zaman da kendini solcu, sosyalist olarak tanımlayanın liberalizme gönül verenlerden daha liberal (=özgürlükçü) olmaları kaçınılmaz. Liberalizm üstüne bu kadarı yetse gerek. * * * Türkiye’de hiç liberal parti olmadı. Liberalizmi benimsediği sanılan ya da kendini öyle tanımlayan partiler aslında siyasal liberalizmin semtine mümkün olduğunca uğramayıp, ekonomik liberalizmin kollarında mutlu olmayı yeğlediler. İster Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Serbest Fırka, ister 12 Eylül sonrası Özal’la başlayıp onunla biten ANAP bu çemberin dışına çıkmadılar, çıkmaya da çabalamadılar... Evet, Türkiye’de ciddiye alınır bir güce sahip bir liberal parti hiç olmadı. Ama ekonomik ve siyasal bağlamda liberal bireyler, fikir önderleri, yazarlar, siyasetçiler oldu ve var. Uzun uzun tanımlamadan sanırım onlara “liberal aydınlar” diyebiliriz. Kimileri baştan beri liberal idiler. Kimileri sol ya da sağ ideolojilerden ayrılıp, sıyrılıp liberalizm iskelesine halat bağladılar. Sözünü ettiğim liberal aydınlar ülkenin demokratikleşme mücadelesinde çoğu kez iyi sınav verdiler. Örneğin “Irak’ta Savaşa Hayır” etkinliklerinde; örneğin 2007’deki ünlü “27 Nisan Muhtırası”na karşı çıkışta... Ancak sendelediklerine de az tanık olmadık. AKP’nin 2002’de tek başına iktidar olmasından itibaren bu “sendelemeler” sıklaştı. Bunda AKP’ye “AKP’de olmayan misyonlar” yüklemelerinin, umutlar bağlamalarının payı az olmasa gerek. Hele iktidarının ilk yıllarında AKP iktidarının Avrupa Birliği, Ermenistan'la ilişkiler, Kıbrıs sorunu ve hele Kürt sorunu üstüne attığı, atmaya niyetlendiği adımlar sözünü ettiğim umut bağlamaların ötesine geçip zaman zaman açık AKP destekçiliğine kadar yükseldi. Ancak çok büyük ölçüde AKP’nin ideolojik kökenlerinden kaynaklanan “sınırlar” bu partinin demokratik bir siyasal güce dönüşmesine izin vermiyor. En demokrat göründüğü anlarda bile AKP ile demokrasi arasında hep bir kan uyuşmazlığı yaşandı, yaşanıyor. Nitekim Türkiye’nin hemen bütün köklü ve kangrenleşme eğilimi gösteren sorunlarında AKP bugün sorun çözücü filan değil, sorunu derinleştirici, çözümsüzlüğe mahkum edici bir çizgide yürüyor. Son seçimin ardından AKP’nin “demokrat olamayan” yüzü iyiden iyiye ayan beyan olunca, liberal aydınların saflarında bir ayrışma, bir yarılma gözlendi. Liberalliklerinde tutarlı ve ilkeli davranabilenler gitgide artan ölçülerde ve şimdilerde iyiden iyiye, AKP’yi eleştiriyor, ona açtıkları krediyi geri çekiyorlar. Ama bir de ayılamayan, ayılmamakta inat edenler var. Onlar son iki genel seçimde “AKP oylarında düşüşe yol açar” kaygısıyla bir liberale yakışmayacak tutumlar izlemişlerdi. Şimdilerde bu tutum daha saldırgan üsluplarla önümüze çıkıyor. “Aman AKP’ye bir zarar gelmesin” kaygısı akıl tutulması gibi nitelenebilecek tavırlara ebelik etmekte. Türkiye’de solcu olmak, sosyalist olmak oldum bittim zor zenaat idi. Anlaşılan ve görünen o ki sahici bir liberal olmak da gitgide zor zenaata dönüşüyor.