Eğer art arda gelen iki telefon sohbeti olmasaydı herhalde Cumhurumun Başkanı'nın "Haydi biraz da bununla oyalanın" diye önümüze attığı anayasa tartışması üstüne bir Tırmık okuyacaktınız. Ya da dumanı hâlâ tüten Boğaziçi Üniversitesi'nde kayyım rektöre yardımcı olmayı kabul eden iki akademisyen üstüne "akademik ahlâk"tan söz eden bir Tırmık.
Ama o iki telefon sohbeti hem de sözleşilmiş gibi art arda geldi.
İlkinde Frankfurt'ta taksi şoförlüğü yıllarımdan, artık kendini emekliye ayırmış bir şoför arkadaşım aradı. O Türkiye'ye dönmemiş, Almanya'da kalmıştı. "Özlemişim seni be Aydın. Yazılarını fırsat buldukça okuyorum da bir sesini duyayım şunun dedim de aradım" diye söz girdi. Eski günlerden anılarla keyifli bir mavra yaptık. Sonra "Biliyor musun, dedi, Mersin'deki deniz manzaralı daireyi de, Didim'deki yazlığı da sattım.
- Hayrola?
- Yav dairede oturmuyorum, yazın bir iki haftalığına gelince lüks otelde kalıp keyif çatıyorum. Didim'deki yazlığı da öyle. Niye boş yere tutayım? Burada hisse senedi aldım. Mainz'da şu Korona zamazingosunun aşısını bulan karı koca Türkler var ya, onların şirketinin, hani Bion şey şirketi…
- Biontech.
- Yaşa. 412 bin Euroluk o Bion şey hissesi aldım.
- Dört yüz on iki bin Euro… Çok para lan. Nerden aklına geldi hisse almak?
- Aşı işi kârlı abi. Çok kârlı. Alalı beş hafta oldu, daha şimdiden hisselerin değeri yüzde 13 arttı. Daha da artacak, bak görürsün… Senin birikmiş paran var mı? Varsa eğer….
Bu sohbet bitti, az sora telefon yine öttü. Artık mesleği bırakmış, Kuzey Ege'de, Altınoluk'ta emekliliğin tadını çıkaran eski bir meslektaş.
- Moruk, Marmara Adası'ndaki ininde misin, yoksa İstanbul'da çile mi çekiyorsun?
- İstanbul'dayım.
- Aklına turp sıkayım senin. Salgından beri ben hiç gelmedim. Hep buradayım. Artık karar verdik. Basınköy'deki daireyi de sattım.
- Geldiğinde bende mi kalacaksın? Havanı alırsın oğlum.
- Hah, haaa!.. Gelmeyeceğim ki. Burda iyiyiz biz. İkimizin emekli maaşı yetiyor da artıyor bile. Bak ne yaptım? Sattığım dairenin parasını bankaya faize yatırdım. Yuvarlık hesap yüzde 15 veriyor banka. Daha fazla veren de var ama onlara güvenmedim.
- Eee?
- E'si, hesapla moruk. Bankaya bir milyon koydun mu, yılda eline temiz 150 bin, ayda 12 bin 500 papel geçiyor oğlum. Ben ne yaptım?
- Ne yaptın?
- İki milyon 200 bin yatırdım. Şimdi otur hesaplı bakalım ayda elime ne geçiyor? Moruk, biz çalıştığımız gazetelerden bunun yarısı kadar maaş almadık be…
Eski arkadaşlar arasındaki bu mavra benzeri sohbetlerden Marksizm'in kapitalist sisteme yönelttiği en temel itirazlardan, en göğüslenememiş eleştirilerden birine sıçrayabilir miyiz?
Bence evet...
"Asalak sınıflar" der Marx, "Onlar kupon keserler ve üretmeden bolluk içinde yaşarlar."
Jean Baby ekler: "Bolluk ne söz. Hiç birimizin hayal bile demeyeceği bir zenginliğin, bir lüksün içinde yaşarlar. Yaptıkları tek 'zahmetli' iş meselâ Doğu Hindistan Kumpanyası'nın hisse senetlerinin temettü kuponlarını kesip İngiliz bankalarından kâr payı tahsil etmekten ibarettir."
Peki benim iki çulsuz arkadaşımı, biri Frankfurt'ta taksi şoförü, öteki emekli bir gazeteci, banka faizlerinden epey yüklü para elde ettikleri için, aşı üreten ve Korona aşısı bulduğu için hisse senetlerinde değer patlaması yaşanan şirketin hisselerini satın aldıkları için "asalak sınıflar"ın birer üyesi olarak görüp kınayalım mı?
Evet ve hayır…
Bu yazıda bu çetrefil konu bitmeyecek.
Yarına kalsın e mi?