Acaba ölümüne kamplaşmış, ölümüne gerilmiş ülkemizde de indi ineceğe benzeyen sağanaklar sonuçta bereket mi taşıyacak, sel olup yıkımlara mı yol açacak...
Sizin oralar nasıl bilemem ama bizim Marmara Adası güne bulutların örttüğü gökyüzü ve ha bire yönü değişen rüzgârlarla başladı. Gün doğusuydu poyraz oldu; keşişlemeye döndü; şu anda lodos – kıble arası esiyor... Uzaklarda, Gönen üstünde gök gürlüyor. Gök gürültüsü de rüzgâr gibi, oynak. Bir Tekirdağ üstünden geliyor, bir Kapıdağ tarafından. Hava indikçe indi. Bir yerlere yağmur düştüğü besbelli, yoksa ılık eser lodos... Aaa, durun durun; arada rüzgar yeniden yıldız-poyraz’a dönmüş. Serin esiyor. Yağmur serinliği. Karabataklar denize, kırlangıçlar toprağa değercesine uçuyorlar. Biz Ege çocukları için bu en şaşmaz yağmur habercisidir... Hoppala... A-ha işte yağmur indi... İyi mi? Canlı yayın habercisi gibiyim. İki paragraf boyunca geldi geliyor, esti esiyor, indi iniyor diye lafı gevelerken yaz sağanağı iniverdi. İri damlalar suya aç toprağa düşüyor. Ne kadar sürecek? Yaz sıcağının çatlattığı topraklara bereket olup mu inecek; yoksa dinmek bilmeyip, önüne geleni yıkıp geçen sellere mi ebelik edecek? Susmak bilmeyen şu ürkütücü gök gürültüsü bereketin mi habercisi, yıkımın mı? * * * Gök gürültüsü sizin oralardan da duyuluyor mu? Sizin oralarda da kırlangıçlar yere, karabataklar denize değecek gibi mi uçuyorlar? Sağanak indi inecek mi? “Tabii, hem de nasıl” diyenlere sözüm yok. Ama “Yooo, buralarda her şey sakin” cevabını verenlere öğüdümdür: Kaldırın kafanızı ülkenin haline iyice bakın. Gök gürlüyor, fırtına koptu kopacak. Haksız mıyım? Bir hafta sonra Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplanacak ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeni yönetim piramidi belli olacak. Olacak da düne kadar “Kara Kuvvetleri’nin başına geçecek... Orgeneralliğe yükselip dört yıldız takacak... Bilmem kaçıncı kolordunun başına getirilecek... Bir yıl beklemeye alınıp süresi uzatılacak...“ filan dediğimiz koca koca generallerin çoğu yasa gereği YAŞ dışı kalıyorlar. Yani, 23 Temmuz’da başlayan bir haftalık itiraz sürecinde durum değişmezse onların durumu yaş! ,Hesapladım, neredeyse 50 yıldır Türkiye’de siyaseti izlerim; böylesini hiç yaşamadık. Bu köşede “Yargı sonuna kadar siyasallaştı” dedikçe itiraz edip, “Hayır yargı Cumhuriyet’i savunuyor” diyenler, olup bitene şimdi de öteki taraftan baksınlar. Kendini AKP’ye fren yapmakla yükümlü sayan yargıya karşılık şimdi de AKP’nin iktidarını pekiştirecek bir siyasallaşmış yargı kararıyla karşı karşıyayız. Mümkündür, yüzü aşkın yüksek rütbeli subay için tutuklama sonucu doğuracak yakalama kararı veren mahkeme belki salt hukuksal gerekçelerle hareket etmiştir. Ama kararın sonuçları bir hukuk olgusunun sınırlarını çoktan aştı. Uzun açıklamalara gerek yok. 23 Temmuz’da tutuklama kararı veren mahkeme, ilk duruşma için altı ay sonrasına, Aralık ayına gün verdi. Yani TSK cephesinde gök gürlüyor, rüzgâr sert esiyor; sağanak indi inecek... Bitmedi. Oylamasına daha bir buçuk ay olan Anayasa referandumuna ilişkin tartışmalar da “tartışma düzlemi”ni epey aştı, o alanda da gök gürlüyor; rüzgâr fırtına şiddetinde esiyor. Oylarının toplamının sonucu etkilemeyeceğini bile bile sol da bu fırtınadan ve gürleyen göklerden payını – hem de fazlasıyla- alıyor... Ben uzun süredir solda (Sol deyince herhalde CHP filan anlamıyorsunuz. Ben sosyalist soldan, Marksist soldan söz ediyorum) bu kadar sert, bu kadar kıran kırana ve bu kadar birbirini yıpratmaya yönelik bir itiş kakış gözlemedim. Yine bitmedi. Bu satırlar yazılırken İran, nükleer programı ile ilgili tutumunu belirleyecek mektubu Viyana grubuna teslim edecek. Peki sonra? Belli değil. “Nükleer silahları yok edelim” diyeceklerine “Nükleer silaha sadece bizler sahip olabiliriz; aramıza yeni katılmak isteyenleri engeller, olmadı döveriz” diyenler İran’ın niyet mektubundan tatmin olmazlarsa ne olacak? Yani o cephede de gök gürültüsü ve sağanak belirtileri ayan beyan... Ya İnegöl’de şahlanan Türk ırkçılığı... Barut fıçısına dönmüş bir ülkeyi kana bulayabilecek bir çatışmanın fitili bu kez İnegöl’de ateşlendi. Bir gün önce Devlet Bahçeli orada yağıp gürlemişti. Gecesine ırkçılık bıçağa sarıldı... Daha sayayım mı? Yok bence, bu kadarı yeter... * * * Bu gök gürültüleri, bu sağanakların sonu ne olacak? Kestirmek kolay değil. Ama bizim adada yağmur bitti. Rüzgâr okşar gibi esiyor. Ada sırılsıklam. Pek güzel yıkandı. Bulutların arasından yüzünü gösteren Güneş’e uzandı, nazlı nazlı saçlarını tarıyor. Rüzgâr ve gök gürültüleri bizim adaya bereket olup indi. Akşamsefaları, petunyalar, sardunyalar gülümsüyor; asmalar, koca çınar, zeytinler, arkadaki küçük ceviz fidanı suya doydular... Acaba ölümüne kamplaşmış, ölümüne gerilmiş ülkemizde de indi ineceğe benzeyen sağanaklar sonuçta bereket mi taşıyacak, sel olup yıkımlara mı yol açacak... Bilmiyorum...