Hak edilmemiş bir gurur, ki ona kibir deniyor; gücüyle ters orantılı bir özgüven; kitlesel oy desteğini çoğunluğun azınlık üstünde tahakküm etme hakkı olarak kavrayan bir siyasal kültür fukaralığı; AB’yi salt Maastricht ölçütleri olarak gören, Kopenhag ölçütleri karşısına çıkınca öfkelenen ve adeta bir refleksle frene basan; Ortadoğu’da Arap despotlardan yılmış halkların bir ara onun posterlerini taşıyıp alkış tutmalarına kapılıp kendini Ortadoğu halklarının kurtarıcı önderi sanmaya başlayan; Sünni kardeşliğini (Var mıdır acep?) ülkeler arasındaki siyasal engelleri aşmaya yetecek bir güç kaynağı olarak değerlendiren; 2012’de Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden doğabileceği düşlerine kendini iyiden iyiye kaptırmışa benzeyen...
Kimden söz ettiğimi anladınız.
Öyleyse bir de adını yazmam gerekmiyor...
* * *
Ortadoğu ülkesi Suriye’de dinsel bir azınlığı ülkenin egemeni kılmış, rejim sallantıya girince doğu despotizminin kanlı yöntemlerine duraksamasız sarılan bir yönetim var ve başında da cumhuriyet olduğu Anayasasında yazılı bir rejimde iktidarı babadan miras alan (Cumhuriyet ve babadan oğula geçen iktidar!?) Beşar Esed nam bir adam. Halkına acıkmasızca zulmediyor; özgürlük ve eşitlik taleplerini başkaldırı olarak niteleyip ordusu ve polisiyle halkının üstüne çullanıyor.
Elbet kötü.
Ortadoğu ülkelerinden Suudi Arabistan’da, Körfez Emirlikleri’nde, Kuveyt’te, Ürdün’de de iktidar despotların elinde. Rejimlerinin adı cumhuriyet değil. Ya emirlik ya krallık. Ama despotlukta, zorbalıkta, özgürlükten, demokrasiden, eşitlik taleplerinden ölümüne nefret etmekte ve ölüm saçmakta Suriye’den fazlası olup eksiği olmayan rejimler bunlar.
Elbet kötü.
Ama bu zorbalık rejimlerini, bu despot yönetimleri devirme ödevi ve hakkı kime ait?
Başka türlü soralım: Bu ülkelere, o ülke dışından müdahale edip o zorba rejimleri devirme hakkı olan bir kurum, örgüt, yapı var mı?
“Uluslararası Topluluk” diye cevap verenler var.
Sahi mi?
Peki nedir bu Uluslararası Topluluk?
Kimlerden oluşur, karar süreçleri nasıldır, kim yönetir, o yönetimi kimler seçer?
Yoksa...
Yoksa böyle bir uluslararası kuruluş yok da Dünyayı, bugünlerde Ortadoğu’yu yeniden düzenlemek isteyenler, olmayan bir örgütü var gibi göstererek kendi hesap ve planlarını mı uygulama hesabındalar?
Peki Birleşmiş Milletler?
Tamam BM, uluslararası hukuka uygun bir örgütlenme. Ama BM, Körfez Savaşından (Irak’ın istilasından) bu yana artık cenaze namazının kılınmasını bekleyen bir örgüt değil mi?
Ya NATO’ya ne dersiniz?
Sovyetler Birliği ve sosyalist sistem çöküp, dağıldıktan sonra varlık nedeni ortadan kalkan, o gün bugündür, “Dağıtmayalım, işlevini değiştirelim” diye ha bire plan ve bahane aranan ve bir türlü bulunamayan NATO’nun rejimi sahiden demokratik olmayan, yönetimi despot ve zorba ama yine de egemen bir ülkeye müdahale edip rejimini değiştirme hakkı var mı?
* * *
Sıraladığım soruların hepsi de cevaplarını kendi içinde taşıyor.
Öyleyse son soru: AKP Hükümeti ve onun “Dediğim dedik çaldığım düdük” lideri Tayyip Erdoğan, Suriye’nin içişlerine böylesine ve bu kadar yoğun karışma hakkını neye dayandırıyor?
Türkiye’yi barut fıçısından beter ve bir kıvılcımda infilak edebilecek Ortadoğu’da, Suriye ile bir savaşa sürükleyecek bu dış politika cinnetinin kaynağı nedir?
Bu sorunun cevabını sahiden bilmiyorum, bulamıyorum. Meslektaşlarım ve yakın çevremdekilerin de doyurucu bir cevapları yok.
Ama ortada sahiden bir “Dışpolitika cinneti” var ve sanki adım adım ülkeyi savaşa sürüklüyor.
Yanılıyor muyum?