Başlığı 1917 sonrası Rus şiirinin en iyilerinden (kimilerine göre en iyisinden) Yevgeni Yevtuçenko’dan ödünç aldım.
Başlığı 1917 sonrası Rus şiirinin en iyilerinden (kimilerine göre en iyisinden) Yevgeni Yevtuçenko’dan ödünç aldım. Şöyle yazmıştı: Bir gün hatırlayıp / Utanacak çocuklarımız/ Cesaret sayıldığını / Doğruluk denen şeyin. Bizim çocuklarımız ise şaşıracaklar... Yıllar sonra hatırlayacaklar; yaş haddinden emekliye ayrılacak Tapu Kadastro Genel Müdürü’nün yerine kimin atanacağının; ondan boşalan yere kimin terfi ettirileceğinin hiç tartışılmadığını; keza Karayolları Genel Müdürü’nün, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı’nın atanması sırasında da herhangi bir siyasal kriz yaşanmadığını; buna karşılık görevi yurt savunmasını sağlamak olan ve görevi bundan ibaret olan Genel Kurmay Başkanı’nın kim olacağının, ondan boşalan yere kimin getirileceğinin derin bir siyasal krize yol açtığını; günlerce (hatta haftalar ve belki bir ay) ülke gündeminin baş köşesine oturduğunu hatırlayacaklar... Ve şaşıracaklar. Tamam, biliyorum, bugün biz şaşırmıyoruz ve şaşırmamamız doğal. Tamam bu konuda sahiden de “Ama Türkiye’nin özel durumu var” yargısı doğru. 87. yaşını tamamlamak üzere olan Cumhuriyet tarihinde “seçilmişler-atanmışlar” ilişkisi hiç bu kadar gerilmemişti. Seçilmişler arada bir diklenmiş bile olsalar sonunda boyun eğmişlerdi; eğmediklerinde ise bir darbe ile şapkalarını alıp kuzu kuzu gitmek zorunda kalmışlardı. Üstelik tarihin garip bir ironisi ile bu kez şapkasını alıp gitmeyen siyasal örgüt, bekleneceği gibi, umulacağı gibi, varoluşunun bir gereği olarak bu konuda uzlaşmaz bir çizgi izlemesi gereken sosyal demokrat bir hükümet değil; merkez sağda konuşlanmış, dinsel referansları pek güçlü, referansların doğası gereği demokrasi pek de umurunda olmaması gereken, küreselleşme çağının neoliberal çizgisine gönüllü olarak tam uyum gösteren bir hükümet... O yüzden “Yıllar sonra hatırlayıp / şaşıracak çocuklarımız...” * * * Çocuklarımız yıllar sonra hatırlayıp yine şaşıracaklar... Birileri onlara anlatacak ya da bir yerlerden okuyacaklar ve şaşıracaklar. Dinsel referansları çok ağır basan, neoliberal politikaların gönüllü uygulayıcısı bir parti iktidarda iken bir faşist darbe sonrasında süngü zoruyla onaylatılmış bir anayasanın bazı maddelerinde bazı değişiklikler yapacak. Bunlar ağırlıklı olarak kendisini kapatan (ya da kapatabilecek); iktidarda iken uygulamak istediklerinin önüne sürekli engeller çıkaran, ideolojik olarak farklı kampta konuşlanmış ve kararlarında artık hukukun değil siyasetin egemen olduğu ayan beyan olmuş yüksek yargı erkinin yetkilerini budayan değişikliklerden ibaret... Ama ülke iki kampa bölünmüş. Kıyasıya tartışıyor, itişiyor, kakışıyor... Bir taraf Anayasa referandumunda “evet” deyip değişiklikleri onaylamaktan yana; öteki taraf ise ya “hayır” diyecek ya da boykot edecek. Evetçiler arasında bu tutucu, demokrasi sınavında sık sık sınıfta kalan Hükümet’in yaptığı bir kaç değişikliği “Ülkede nihayet gerçek demokrasi güneşi doğuyor” diye göklere çıkarmakta yarışacak kadar zembereği boşalmışlar var. Hayır ya da boykot cephesinde ise “Bu değişiklikler benim gönlümdeki değişiklikler değil” deyip AKP gibi bir hükümetin sahiden demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi bir Anayasa yapmadığını ileri sürenler kol geziyor. O yüzden “Bir gün hatırlayıp şaşıracak çocuklarımız...” Hem “Bu değişikliklere bakıp demokrasi adına düğün bayram yapmak da neyin nesi” deyip şaşıracaklar... Hem “Ne yani tutucu, hoyrat, kibirli, gericilik gücü bir siyasal çizginin temsilcisi olan o hükümetten demokratik bir Anayasa mı bekleniyordu da bu kadar toz duman kaldırıldı” deyip şaşıracaklar... Onlardan da sonraki kuşaklar ise artık şaşırmayacaklar, olsa olsa gülecekler...