Medyanın mesleğinin gereklerini mesleğin temel ilkelerine uyarak yerine getirmeye çabalayan genç, yaşlı habercileri (eskiden muhabir deniyordu hani) dün akşamdan beri çabalıyor, Hatay’da Kırıkhan –Reyhanlı yolunda yakalanan ve yakalanamayan TIR olayını çözmeye çalışıyor.
Farkında mısınız, ”TIR”ın içinde silah mı vardı, insani yardım malzemesi mi” sorusu anlamını çoktan yitirdi. Zaten sorunun cevabı bulunsa bile bu artık rutin (=sıradan) bir haberdi. Haberciler ve dahası o bölgede yaşayan hemen hemen bütün yurttaşlar, Suriye yönüne giden TIR’larda Suriye’deki İslami terör örgütlerine silah, cephane, roket, roketatar, roketatar mermisi taşındığını biliyorlar. Yani öyle büyük haber değeri taşımıyor. Bu gidişle tek sütun habere dönüşürse kimse şaşmayacak…
Ancak yakalanan TIR’da arama yapılamamasının öyküsü sahiden büyük, hem de çok büyük haber değeri taşıyor.
T24’ün Ankara’daki çalışkan karıncaları Hülya Karabağlı ve Arzu Yıldız dün gece başlayan habercilik çabalarını sürdürdükçe ortada TIR dolusu bir suç bulunduğu ayan beyan oluyor.
Danıştay’ın yürütmesini durdurduğu, dolayısıyla Anayasal bir gerek olarak yok hükmünde kalan “Adli kolluk genelgesi” bal gibi yürürlükte. Savcının TIR’ı arama emrini yasanın açık hükmüne rağmen ne polis yerine getiriyor, ne jandarma. Devletin yürütme erkinin Hatay’daki temsilcisi Vali Celalettin Lekesiz, yasayı değil Hükümetin yok hükmündeki genelgesini uyguluyor.
TIR’da, şoförün yanında oturan ve önce TIR’ın durdurulmasını, sonra da aranmasını engellemeye çabalayan kişinin bir MİT görevlisi olduğu bildiriliyor. Yani bir devlet memuru, savcı buyruklarını engelleme hakkını ve yetkisini kendinde buluyor. Nitekim adam haklı çıkıyor. Çünkü olup biteni öğrenen vali efendi de onun gibi davranıyor…
Yani İstanbul’da 17 Aralık’ta başlayan, Dilarbakır’da zaten yürümekte olan süreç şimdi Hatay iline sıçradı ve artık ülkemizde yargının kararları geçerli değil. Geçerli değil çünkü uygulanamıyor. Devletin zor kullanma yetkisini taşıyan tek gücü (polis, jandarma) artık emirleri savcılardan, yargıçlardan değil valilerden, bakanlardan, başbakandan alıyor.
Kendi adıma ben hukuk devletinden, bağımsız yargı ilkesinden, çağdaş devlet örgütlenmesinin olmazsa olmazı bilinen “Kuvvetler ayrılığı” ilkesinden filan vazgeçtim. Görünen o ki şu şaşı kör topal yürüyen devlet modelinden artık “Yargı erki yok edilmiş” bir devlet modeline geçiyoruz.
Üstelik yargı erkini yok ederek ağır bir anayasal suç işleyenleri yargılamaya kalksanız, onları yargıcın karşısına dikecek polis ya da jandarma da bulunamayacak.
* * *
Bu durumu kabul edecek miyiz?
Hele hele ülkedeki binlerce savcı, yargıç, on binlerce avukat, üniversitelerde hukuk öğreten anlı şanlı doçentler, profesörler olup biteni odalarında TV seyredip, gazete okuyarak izlemeye devam mı edecekler?
Bu ülkenin yargıçları, savcıları, hukukçu akademisyenleri aynı zamanda birer yurttaş olduklarını bilince çıkaracak ve cübbelerini kuşanıp sokağa…
Neyse, cümleyi bitirmeyeyim. Yargı erki fiilen yok edilmiş bir ülkede başımı belaya sokmayayım.