CMK, Ceza Mahkemeleri Usulü Kanununun kısaltması. Yargılama sırasında hangi suç kümeleri için mutlaka tutuklama kararı verilmesi gerektiği, tutukluluk süresinin 10 yıla kadar hangi suçlarda uzatılabileceği gibi ayrıntıları kapsayan, biraz hukuk yalamış birinin “Bu ne yahu” diyeceği, demokrasinin ve ille de özgürlüklerin önünü tıkamak için ince ince hesaplanıp TBMM’de kabul edilmiş bir kanun.
2004 yılında yasalaştı. Yani AKP’nin ilk hükümeti döneminde... O dönemde “Bir punduna getirsek de darbe yapsak” diyen yüksek rütbeli üniformalılar, “Önce devlet sonra hukuk” diyen ve devleti, vatandaştan korunması gereken kutsal bir aygıt olarak kavrayan yüksek yargı bürokrasisi Hükümete “Biz PKK ile bu yasalarla mücadele edemeyiz. Hem Terörle Mücadele Yasası’nı (TMK), hem de Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’nı (CMK) mutlaka sertleştirmek lâzım” diye bastırıyorlardı. DGM’lerin yerine sadece adı DGM olmayan Özel Yetkili Mahkemeler kurulması da aynı bütünlük içien öngörülüyor, dayatılıyordu.
Nitekim CMK’da köklü değişiklik için Meclis’e getirilen yasa tasarısı da hafif bulundu. Tasarı Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde ağır suçlarda tutukluluk süresini 2 yıl olarak belirliyordu. Bu az, hem de çok az bulundu. Tasarı 10 yıla kadar tutukluluğa olanak tanıyacak şekilde değiştirildi. “Katalog suçlar” diye bir kavram üretildi ve yumurta atanın da, poşu taşıyanın da, BDP’nin herhangi bir örgütünün kapısının önünden geçenin de yıllarca tutuklu kalıp, on yıllarca hapse mahkum edilebilmesinin önü açıldı.
Bu sertleştirme adımlarının PKK ile mücadele için zorunlu olduğu mezareti yer yer gülünç ölçülere varan abartlı örneklerle savunuldu. Sonunda AB hukuku ile uyum için çıkılan yolda nur topu gibi bir hukuk ucubesi ortaya çıktı.
O günlerde bu hukuk ucubesinin mutlaka çıkması için bastıran, hatta tehditler savuran dönemin dört yıldızlı generallerinin hemen hemen tümü bu gün kendi elleriyle çıkarttıkları bu yasa yüzünden içerdeler. Normal bir hukuk düzeninde tutuksuz yargılanabileceklerken Silivri’de nöbete durmak zorunda kaldılar.
Halen yürürlükte olan ve önümüzdeki günlerde AKP tarafından değiştirilecek olan CMK’nın özet geçmişi bu...
Tasarı henüz komisyonda bile görüşülmediğinden üstünde ayrıntılı durmak anlamlı değil. Ancak –eğer değiştirilmezse- özel yetkili mahkemelerin ve savcıların görev kapsamı daraltılıyor, tutukluluk sürelerine kısıt getiriliyor.
Ve kıyamet kopuyor...
Tabii tutuklu tutuksuz generallerden ve yüksek yargının çeşitli noktalarına kazık kakmış üniformasız bürokratların kopardığı bir kıyamet değil. Tersine onlar umutlandılar. Umutlanmakta da haklılar. Çünkü Tasarı yasalaşırsa tutuksuz yargılanmaları mümkün olacak. Kıyameti koparan ağırlıklı olarak “cemaat medyası”nda kalem oynatan yiğitler. Lafı dolandırıp – bazan dolandırmaya bile ihtiyaç duymayıp- “Bu tasarı yasalaşırsa darbeciler tahliye edilecek. Tahliye olunca hemen darbe yapmak için kolları sıvayacaklar. Ammmannnn haaaa ! Bu tasarıyı yasalaştırmayın yoksa darbe olacak, hepimizi kıtır kıtır kesecekler...” diye ağlaşmaktalar.
Pes yani...
Düne kadar darbecilerin dayatmasıyla çıkarılan yasaya itiraz eden, demokrasiden, özgürlüklerden söz edenler bugün kırk dereden su getirerek CMK’nın değişmemesi için çırpınıyorlar.
“Hüküm giyinceye kadar her sanık masumdur” cümlesi öylesine söylenmiş bir zevzeklik değil, çağdaş hukukun temel ilkelerinden biridir.
Hukuktan dem vuranlar, “Evet ama yargıdaki yargıçlar takdir yetkilerini tahliye için kullanmır ve darbeciler serbest kalır” gibi ilkesizliği sıkılmadan savunabiliyorlarsa bizim de onlara dönüp “Siz demokrasi ve özgürlükleri değil, sizin özgürlüğünüzü kısıtlayan, sizin demokratik haklarınıza ket vuran yasalara karşısınız. Siyasal rakipleriniz söz konusu olunca daha koyu antidemokratik yasaları ve özgürlüklerin ırzına geçebilecek kuralları gözünüzün kırpmadan çıkarır, yürürlüktekileri savunursunuz. İşte sizin demokratlığınız, işte sizin özgürlükten yana saf tutuşunuz bundan ibaret. Yani ilkesiz ve belkemiksiz” deriz ve...
Ve yerden göğe haklı oluruz.
Evet, CMK değiştirilmelidir. Hem de AKP’nin utangaç tasarısıyla sınırlı kalmadan, tutukluluğun ancak çağdaş hukuk kurallarına uygun, yani “Delil karartma olanağını” önlemek ve kaçma tehlikesi varsa önlem almak için uygulanabilecek, onun dışında sanıkların tutuksuz yargılanmasını sağlayacak bir içerikte...
Bunu sadece Büşra Ersanlı, KCK tutuklusu seçilmişler için değil, kesinlikle karşılarında olduğum darbeciler ve darbeci zihniyeti savunanlar için de gerekli ve zorunlu buluyorum.
İnfaza dönüşmüş tutukluluk süreleri bir yana, delilleri karartma imkanları artık yok ve eğer kaçarlarsa, bu onları kamuoyu önünde müebbet hapse mahkum olmaktan daha ağır bir utançla karşı karşıya bırakır.
Hani nerdeyse “Bırakınız kaçsınlar” diyesim geliyor...