Oldum bittim zor geldi. Hele kağıt gazetelerde çalışırken. Yılbaşı akşamları...
Yazı günüm “Yeni yıl yazısı”na denk gelmedi. İyi oldu. Oldum bittim zor geldi. Hele kağıt gazetelerde çalışırken. Yılbaşı akşamları (ve geceleri) ille de eğlenmek, en azından eğlenir gibi yapmak “mecburi”dir ya; yazıyı ister istemez 31 Aralık’ta gündüz yazarsınız. Yani yeni yıla girmeden, girmiş gibi bir yazı döktüreceksiniz. Üstelik hemen her meslektaş aynı konuyu yazacağından klişe olmayan, farklı bir şeyler bulup yazmaya zorlanırsınız; profesyonel yazı hilelerinin bile sökmeyeceği berbat bir yazıcılık uğraşına batarsınız. Bu yıl öylesi bir “zorunlu” yazıdan yırttım. İyi oldu. Ama bu bütün T24 okurlarına içten bir yeni yıl dileğinde bulunmaya engel değil. * * * Biliyorum, yeni yıl dileklerinin en aşınmışı, en dile, hatta ayağa düşmüşü “Barış içinde bir dünya dilerim” demektir. Ama bu yıl istediği kadar aşınmış, istediği kadar ayağa düşmüş olsun. BARIŞ’ı büyük harflerle yazalım, koyulaştıralım ve özellikle yaşadığımız Ortadoğu için yineleyebildiğimiz kadar yineleyelim... Fokurdayan bir kazan mı, tek kıvılcımla patlayacak bir barut fıçısı mı bilemem ama Irak yeniyıl için barış umutları yeşertmek bir yana bölgeyi kanlı ve hatta nükleer bir savaşa sürükleyebilecek korkular saçmakta. Kahvehane sohbeti kıvamında çözüm önerenler “Bu ulus (bile olamamış) devlet, sınırları Londra’da cetvelle (sahiden cetvelle) çizilmiş bu yapay ülke güneyi Şii Araplara, ortası Sünni Araplara, Kuzeyi de Sünni ve Şii Kürtlere parçalansa da içsavaş başlamadan bitse” diyor. Üstelik bu mümkün... Eğer o çoğu çöl ülkenin topraklarının altında dünyanın en büyük ve zengin petrol kaynakları yatıyor olmasaydı... Irak’ta çakacak bir iç savaş kıvılcımının o ülkenin sınırları ile sınırlı kalmayacağını artık lise öğrencileri bile kestirebiliyor. İran’ın ve belki de kendini gitgide Osmanlı sultanı sanmaya başlayan Tayyip Erdoğan’ın da işe karışmasını Israil’in korkunç ve ABD destekli olacağı kuşkusuz askeri gücünü tetiklememesi mümkün değil. İsrail’in askeri gücünün ürkütücülüğü ise sadece çok üstün hava teknolojisine değil nükleer bomba stokuna dayanıyor. Bu koşullarda yeni bir yılın başında BARIŞ umut ve mücadelesinden başka sarılabileceğimiz ne var? * * * Bırakın (“Bırakın” deyişim sözün gelişi, yoksa asla bırakmayın) Ortadoğu’yu; sadece ülkemiz için de sarılabileceğimiz ve uğruna inatla mücadele edeceğimiz BARIŞ’tan daha yakıcı, daha öncelikli ne var? Yılbaşını buruk, ağzımızda -içkiden değil- “kan ve ölümden” kalma bir pas tadıyla kutlayışımızın (yani kutlayamayışımızın) sebebi ne? Demokrasi kültürü sahiden gelişmiş bir ülkede içişleri bakanlarını, genelkurmay başkanlarının saniye beklemeden istifaya götürecek bir cankırımı yaşadık. 35 gencecik yurttaşımız, kendi ülkesinin hava kuvvetlerinin yağdırdığı bombalar altına öldü. Kimse istifa etmedi; dahası istifayı düşünmedi bile ve yurttaşlar da kitleler halinde hareketlenip istifa istemeyi aklına getirmedi. 35 yurttaşın kendi uçakları tarafından bombalanıp yok edilmesi üstüne o utanç verici “İstihbaratı kim verdi? Bu bir komplo mu ve bu komployu kimler yaptı” zevzekliği yüreklerimizi acıtmadı mı; yılbaşını daha da zehir etmedi mi? Gelin o zorunlu soruyu soralım: Ölenler 35 mehmetçik olaydı ülke çapında yas ilan edilmez miydi? Peki o çoğu henüz askerlik çağına ulaşamamış 35 genç yurttaş ile mehmetçik arasındaki fark ne? * * * Hepinize –en azından benim için- kutlanmamış, kutlanamamış, kutlama hakkı duyulmamış bir yılbaşının ardından BARIŞ, BARIŞ, BARIŞ, BARIŞ, BARIŞ dolu bir yeniyıl dilerim. Haaaa!.. Bir de BARIŞ’ın “Barış” diye diye gelmeyeceğini, barışı kazanmak için yurttaş sorumluluğu ve duyarlığı ile harekete geçmek gerektiğini hatırlatmak isterim... Nice yıllara...