Uffffff... Tırmık yazarken hiç bu kadar ders çalışmamıştım. Bugün çalıştım. Ama çalışkanlığımdan filan değil mecburiyetten.
“MİT” ile “Polis ve özel yetkili savcılar kanadı” kapıştılar ve kıyasıya kapışmaktalar ve kapışmanın aslında AKP yönetimi ile Gülen Cemaatı iktidar paylaşımındaa patlak verdiğine ilişkin söylentiler mahalle kahvelerine kadar indi ya, “Bu ne kadar doğru” sorusu da gelip gündeme oturdu. Kapalı kapılar ardında dönenleri bilmek mümkün değil. Ama “Sıkı bir medya turu epey bilgi verebilir” diye düşündüm. Düşünmez olaydım. Günlük gazeteleri, kavga patlak verdiği günden bu yana satır satır elden geçirdim. Bir ara kendimi resmi ilanları da okurken yakalayınca pes ettim. Zaten sonuna gelmiştim.
Tümünü sizlere aktaramam. Ama Gülen Cemaatına yakın duran, hatta Zaman gibi yarı resmi organ sayılan iki gazeteden sizler için bir seçki yaptım. Bazı paragraflar aktardığım yazıların altına internet linklerini de ekledim. Çok meraklıysanız siz de o yazıların tünmünü okuyabilirsiniz. Ama ben, yaptığım seçmenin fiekir verme bakımından epey yeterli olduğu kanısındayım. Ötesi artık size kalmış...
Şimdi buyrun çoook uzun ve epey sıkıcı bir Tırmık’a...
* * *
Bugün gazetesinden Nuh Gönültaş önceki gün yazdı:
“...... AK Parti hükümeti kurulduktan sonra gelişen bütün olağanüstü olaylarda MİT hiçbir şekilde hükümete ve yargıya yardımcı olmadı.
Hükümete ve Başbakan'a yönelik birçok durumdan MİT'in haberi olmadı mı? En son Uludere olayında ise hükümete en büyük golü MİT attı. ...... Askerin içinde, emniyetin içinde, Yargı'nın içinde, üniversitede, medyada her yerde varlar, herkese dokunuldu, ama MİT'e hiç dokunulmadı. Niye? ...... MİT'in başına istenilen kişi atanınca tertemiz mi oldu MİT? Uludere olayının hükümete verdiği zararı hiç kimse veremedi. O olayın banisi de MİT'tir. Üstünü örttükçe hükümet işin içine çekiliyor. O halde... Örtme, kapatma, uzlaşma, çöz!”
Nuh Gönültaş’ın yazısı için tıklayın…
* * *
Aynı yazar dün de yazdı:
“...... Milli İstihbarat Teşkilatı ne kadar milli? Önce hükümetin bu konuyu ele alıp tahlil etmesi gerekiyor.
Başbakan'ın MİT'in başına güvendiği ve toplumun çoğunluğu tarafından güvenilir olduğu bilinen bir ismi getirmesi MİT'i sütten çıkmış ak kaşık yapar mı? Elbette yapmaz! ...... MİT denilen cadı kazanında şeytana pabucunu ters giydirecek ne tilkiler, ne kurtlar, ne insi şeytanlar vardır kim bilir...
Evet, MİT niçin yürüyen davalarda yargıya ve polise belge bilgi sağlamıyor, vermiyor? Birilerinin bu sorunun cevabını vermesi gerekiyor! Emniyet ve hatta yargı hükümeti defalarca ipten almıştır. Peki MİT ne yapmıştır? Başbakan bunları görmezden gelebilir mi?”
Gönültaş’ın yazısı için tıklayın…
* * *
Gülen hareketinin amiral gemisi Zaman’da Ali Ünal dün yazdı. Bazı sözcüklerin koyulaştırarak aktarıyorum:
“...... Bir arkadaş şöyle bir rüyasını anlatmıştı: Güzel, güneşli bir gün. Hz. Ömer'i (ra) görüyorum, en üst makamlarda bir idareci olarak. Elinde kazma, köyümüzde bir tarlanın etrafına hendek alıyor. Elimde ceketini tutuyorum..... Cekete bir şey olmasın diye onu götürüp evimizde duvara asmak için köye iniyorum. Köyün içinde, köyün mübarek ihtiyarlarından Şerif Can ve etrafında çocuklar var. Şerif Can'ın üzerinde kahverengi cübbe bulunuyor. Ceketin bu cübbeye katiyen dokunmaması gerekiyormuş. Ne kadar uğraştımsa da ceket cübbeye dokundu ve o anda elimde kupkuru bir dala dönüşüverdi...... Şöyle düşündüm: O zata Hz. Allah (cc), günümüzde Hz. Ömer gibi olma imkânı vermiş. Tarla, ekim alanı olarak, âhiret adına ülkeye hizmet sahasıdır; o zat, bu tarlayı tehlikelere karşı koruma altına alabilirse vazifesini yapmış olacak. Ceket, onun makamı veya makamına ait en önemli hizmet boyutlarından biridir. ....... Rüyadaki Şerif Can, isminden hareketle, ülkenin şerefi ve canı olan safî mübarekleri, üzerindeki kahverengi cübbe, onların zamanın son dilimindeki temsillerini, etrafındaki çocuklar, çocuk saflılığıyla ülkenin yarınına hizmet edenleri ve ülkenin yarınlarını simgeler. Hz. Ömer olma imkânına sahip zatın makamı, onlara dokunmamalı. Dokunacak olursa, neticenin vahameti gösterilmiş....”
Ali Ünal’ın yazısı için tıklayın…
* * *
Seçmelerden sonuncusu amiral gemisi Zaman’ın amirali Ekrem Dumanlı’dan:
“.... Cemaat-AK Parti ilişkilerine dayayan yazılara, konuşmalara şahit olduk. Sanırsınız emniyet ve yargı mensuplarının alnında 'cemaat üyesi' yazıyor. Yok, böyle bir şey! Bazı çevrelerin 'cemaat' vurgusunun asıl nedeni belli. Ta ilk günden beri AK Parti'ye ve Tayyip Erdoğan'a karşı önyargıyla yaklaşan hatta düşmanca davranan bazı kişilerin Başbakan'a sahip çıkıyor gibi görünmeleri de belli bir maksada binaen yapılıyor. Bazıları suret-i haktan görünüp çoktan beri arzu ettikleri 'cemaat-parti kavgası'nı körüklemek istiyorlar....”
Ekrem Dumanlı’nın yazısı için tıklayın…
* * *
Valla şu seçki için saatler ve saatler harcadım. Aslında seçmeseymişim ve sadece Zaman gazetesinde önceki gün çıkan karikatürü sizlere aktarmak yeterdi. Ama ben sağlam gitmek istedim.
“Sen yazmamışsın, ordan burdan alıp yapıştırıp yazı diye önümüze koymuşsun” diye burun kıvıranlar çıkacak... Ama olup bitenin bir yüzünü açık seçik gösterdiğimi, “Gülen cemaatı bu çekişmenin, bu kapışmanın bir tarafı mı” sorusunu yanıtladığımı da kabul etsinler...