... CHP artık istese de istemese de Dersim ekseninde patlayan iç...
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün Dersim üstüne konuştu. İyi oldu. CHP’de gitgide derinleşen ama bir türlü su yüzüne çıkmayan çıban patladı. İyi oldu. CHP artık istese de istemese de Dersim ekseninde patlayan iç kavgayı örtemeyecek ve er ya da geç parti içi hesaplaşma yaşanacak. Hayır, gelecek kurultayda delege hesapları üstüne kurulu bir çekişmeden, bir hesaplaşmadan söz etmiyorum. Bu en azından beni ilgilendirmiyor. CHP’yi tellak değişiminin kurtarmayacağı besbelli. Çünkü CHP hamamı epeydir ağır hasarlı. Duvarları çatlak; temeli çürümüş; damı akıyor; en önemlisi o hamamın suyu kesik; külhanı soğuk... I-ıh, sıkıldım. “Eski hamam, eski tas, yalnız tellaklar değişti” deyişinden yola çıkıp hamam metaforu yapmaktan vazgeçtim. Kestirmeden söyleyelim: CHP dibe vurdu! İyi oldu. Hesaplaşma ve kaçınılmaz olarak onu izleyecek ayrışma CHP’nin tepelerinde olmayacak. Bu denendi ve olmadığı, olamayacağı görüldü. Ayrışma CHP tabanında, seçmeninde gerçekleşecek. Zorunlu mu? Hayır. Ama bu ayrışma gerçekleşmezse CHP bitecek, atomlarına ayrılacak. Önce gazeteciler, sonra tarihçiler “Bir zamanlar CHP diye bir parti vardı” filan diye yazacaklar. Öyle olursa iyi olmayacak. O yüzden CHP’deki ayrışma zorunlu değilse bile gerekli. CHP’nin tabanında, moda deyimle “kemik seçmen”inde devlet kapitalizmini sosyal demokrat ekonomi programı sanan; altıok devletçiliğinin devlet fideliğinde kapitalist yetiştirmek olarak uygulandığını kavrayamayan; kemalizmi sol bir ideoloji olarak gören; laisizmi demokrasinin olmazsa olmazı olarak görmeyen; devlet denetiminde (Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan söz ediyorum) din yönetimini laiklik olarak kabul eden; çağdaşlığı mayoyla denize girmek, rakı içmek ve klasik müzik dinlemekle sınırlayan; “örtünmüş” bir kadın görünce histeri krizleri geçiren bir kitle var. Ama aynı CHP’nin tabanında, AB projesinde -AKP’nin esas olarak Maastricht kriterlerine sımsıkı sarılmışlığına karşı- Kopenhag kriterlerini önemseyen; kemalist laisizmi sorgulama ve laikliği yeniden tanımlama gereğini duyan; demokrasi kültürü epey gelişmiş; emeğe, azınlık haklarına duyarlı; dahası 1968’de Kamil Kırıkoğlu - Selahattin Hakkı Esatoğlu ekibinin attığı tohumları savunan; sosyalist enternasyonal ilkelerini ciddiye alan bir kesim de var. Bu kesim sosyalist değil; Marksist hiç değil. Ama el yordamıyla da olsa günümüz sosyal demokrat partilerdeki arayışın bir parçası. Serbest piyasa ekonomisi (vahşi kapitalizm diye de okuyabilirsiniz) ile otokratik yönetim biçimleri arasında sıkışıp kalmış, “Ne o, ne o” diyebilen ama devamını getirip “Ne o, ne o, şu!” diyemeyen, arayış içindeki sosyal demokrat partilerden ne bir adım ilerdeler ne geride... CHP’deki bu iki kesimi (kanadı) aynı parti çatısı altında tutabilmek için uzun yıllardır süren ve her defasında beyhude ve nafile olduğunu hayatın kanıtladığı bir yönetim anlayışı bugün artık dibe vurdu. Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün – belki de istemeden- fitili ateşledi; boş kaleye gol atmayı seven Tayyip Erdoğan “Devlet adına Dersimlilerden özür diliyorum” diyerek dibe vuruş sürecini hızlandırdı. Önümüzdeki dönem CHP’de ayrışma dönemi yaşanacak. Gelip geçici tutkallama, çimentolama manevraları ayrışmayı sadece geciktirecek. Lider değiştirerek düze çıkmaya umanlar CHP’yi bir süre de “Sarıgül, Karagül, Pembegül” gibi formüllerle oyalayacaklar. Önümüzdeki kurultaya, o olmazsa ondan sonrasına bel bağlayanlar olacak. Ama hiçbiri o kaçınılmaz hesaplaşma ve ayrışmayı önleyemeyecek. İyi olacak. Türkiye için de, CHP için de, yükünü sosyal demokratların çekmesi gereken ödevleri de üstlenmek zorunda kalan marksistler, sosyalistler için de...