D_Masthead_970x250

Çılgın Türk’ün Sınıfta Kaldığı An

Turgut Özakman kıdemli bir devlet memuru (idi). Devlet tiyatrosunda ve TRT’de çalıştı. Ama sanat dünyası onu oyun yazarı olarak tanıdı.
Haber bir kaç gün önce Akşam gazetesinde yayımlandı. Genç bir meslektaşımız, Nurbanu Güney Elbir, Halit Refiğ’in ölümüyle güncelleşen “Yorgun Savaşçı” filminin yakılmasıyla ilgili olarak Turgut Özakman’ı konuşturdu.Turgut Özakman kıdemli bir devlet memuru (idi). Devlet  tiyatrosunda ve TRT’de çalıştı. Ama sanat dünyası onu oyun yazarı olarak tanıdı. Sarıpınar 1914, Duvarların Ötesi, Güneşte 10 Kişi, Fehim Paşa Konağı, Resimli Osmanlı Tarihi yazdığı oyunlardan hemen aklıma geliveren birkaçı. Tiyatro yazarı olarak ortalamanın üstünde bir kalite tutturabildi; oyunlarının  çoğu seyirci tarafından beğenildi.Ama Turgut Özakman’ı tiyatro seyircileri ve ve tiyatrocular çevresi dışında üne kavuşturan 365 baskı yaptığı söylenen, Genelkurmay Başkanlığı'nca en küçük askeri birimlere bile gönderilip okutturulan “Şu Çılgın Türkler” kitabı oldu.Kitabı çok beğenenler oldu (Başka türlü 365 baskı nasıl yapardı?). Pek hoşlanmayanlar da oldu; edebi değeri düşük bir propaganda kitabı diye eleştirdiler.Ben okumadım. O yüzden iyidir ya da kötüdür gibisinden bir değerlendirme yapma hakkım yok.Ancak Turgut Özakman’nın eğitimiyle, yazarlığında tutturduğu düzeyle, Türkçe'yi kullanmaktaki hüneri ve özeniyle Türkiye’nin kalburüstü aydınları arasında sayılması gerektiğini düşünüyor idim.Evet onun bir aydın; “entel” değil, bir entellektüel olduğunu düşünüyor idim...Evet “idim”; şimdi öyle düşünmüyorum.Turgut Özakman’ı aydın olma sorumluluğunu taşıyamayan, faşizme boyun eğen, okumuş, yazmış ama aydın olamamış biri olarak görüyorum. *    *    *12 Eylül faşizminin elebaşıları, üstelik senaryosu kendilerince önceden görülmüş, onaylanmış ve askeri olanaklarla desteklenmesi sağlanmış Yorgun Savaşçı filmini beğenmediler ve filmin yakılarak imha edilmesi’ne karar verdiler.Kenan Evren ve suç ortaklarına yakışır. Lafım yok...Bir komisyon kurdular. Üçü asker sekiz kişiden oluşan komisyon, filmin yakılmasıyla görevlendirildi. Genelkurmay Başkanlığı matbaasındaki fırınlarda (Matbaada fırın ne arar, diye sormayın. Varmış demek) Yorgun Savaşçı yakıldı. Tutanak tutuldu ve komisyon üyelerince imzalandı.İmzalardan biri o dönemin Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Turgut Özakman’a aitti.Almanya’da, Hitler’in kitapları kent meydanlarında törenle yaktırdığı o ülkede uzun yıllar bulunmuş Turgut Özakman bir filmin yakılmasında görev almış, tutanağın altına imzasını koymuştu...Şu cümleler Nurbanu Güney Elbir’le yaptığı söyleşide onun ağzından çıkmış:- ...Bu işe devlet memuru olarak görevlendirildim. Ne yazık ki kuruldan önce filmin yakılma kararı verilmişti. Bunun çok ayıp olduğunu, yapılamayacağımı söylesem de bir işe yaramadı. O komisyonda imzamın olması büyük bir talihsizlik...Ne dersiniz?Bir aydın bir filmin yakılmasında görev almasını “bir talihsizlik” olarak niteliyor. Bir film yakma ayininde yeralan bir aydın için bu “bir talihsizlik” midir, yoksa aydın onurunun lekelenmesi, aydın olarak yaşam boyu taşıyacağı bir utanç mıdır?Özakman “talihsizlik” açıklamasıyla da yetinmiyor, sözlerini sürdürüyor:- Evet filmi yakan komisyonda ben de vardım. Ama önemli olan bir nüshasının korunmasıydı...... En azından bir nüshayı sakladığım ve konuyu böyle sonuçlandırabildiğim için kendimi aklıyorum...Ama filmin TRT adına yapımcılığını üstlenen bir başka aydın, Ömer Serim, Turgut Özakman’ı yalanlıyor:“...Filmin Genelkurmay Başkanlığı matbaasına götürüldüğü, oradaki fırınlarda komisyon üyelerinin denetimi altında kül edildiği öğrenildi. Filmin aslı, müzik ve dublaj bantları yakıldı. Sadece bir negatif kopyası saklandı. O da negatif olduğu için asla bastırılamaz...”Yani Yorgun Savaşçı sahiden imha edilmiş. Bu durumda Özakman kendini nasıl ve neden aklıyor acaba?Geçelim...*    *    *Geçelim. Çünkü...Sorun tek nüsha kurtarıldı mı, kurtarılmadı mı (ki kurtarılmadı) tartışmasından çok, ama çok ötede, bir aydının kendini hangi düzlemde sorgulayacağıdır.Olağan günler, kör topal da olsa demokrasinin yürüdüğü dönemlerde aydın olmak zor değil. Ama faşizm koşullarında aydınların gerçek sınavı başlar.Boyun eğdin mi, eğmedin mi? Faşist yönetimin verdiği görevleri üstlendin mi, üstlenmedin mi?Aydın onuruyla bağdaşmayacak yükler taşıdın mı, taşımadın mı?Çılgın Türk Özakman faşizm döneminde “çılgınlık” yapmak yerine faşizme itaat etmeyi seçmiş..O yüzden o bir “aydın” değil, o bir devlet memuru...

İlgili İçerikler