CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendi yaşamını konu alan bir belgesel çalışmasında kullandığı bir cümle siyaseti beklenmedik ölçüde hızlandırdı.
Başlangıçta tartışma "Muhatap kim" gibi yersiz, zamansız bir açıklama yüzünden kör bir noktaya evrilirken Kılıçdaroğlu'nun bu kez belgeselde değil, CHP Genel Başkanı olarak partiyi de bağlayacak net açıklaması, ardından HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar'ın ardına parti yönetkicilerini de alan bir fotoğraf eşliğinde akıl dolu çözüm önerisi ve son olarak Tayyip Erdoğan'ın karabasanı olan ve bu yüzden hukuk hatta yasaların göz göre göre çiğnenmesi pahasına Edirne cezaevinde tutulan Selahattin Demirtaş'ın bilgece açıklaması tartışma rotasını o kör noktadan uzaklaştırdı. "Solduyu"nun ve aklın egemen olacağı bir siyasal yönelimin yolunu açtı.
Üç lider de başka yorumlara kapı aralamayacak bir netlikle Kürt sorununun çözüm yerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunda görüş birliğinde buluştular.
Sevinelim.
Ama yine de kilit bir soruyu sormaktan geri kalmayalım:
Hangi Meclis'te?
Eğer kastedilen bu Meclis ise sayıların bilimi aritmetik soruya net bir cevap veriyor:
- Hayır, bu Meclis'te, bu çözüm mümkün değil!..
Bir yanda tutumlarını kekelemeksizin açıklamış iki siyasal parti var: CHP ve HDP. Arada henüz suskunluk zırhının ardına çekilmiş İyi Parti var. Bir de son günlerde iyiden iyiye yalpalamaya başlamış Saadet Partisi var.
Bunların tümünün Meclis'teki güçleri bir yasa çıkarmaya yetmiyor.
Karşıda ise her konuda birbirine kenetlenmiş gibi duran AKP ve MHP var. Bu iki partiden Kürt sorununu çözecek adımlar beklemek, ölü gözünden yaş beklemekten farksız.
AKP – MHP'nin katolik nikahına benzer ortaklığı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Anayasayı değiştirecek bir iskemle sayısına sahip değil; ama kendi istedikleri yasaları çıkarabilecek, istemediklerinin ise reddedilmesini sağlayacak güce sahip.
AKP'nin 2001 yazındaki kuruluş töreninde Tayyip Erdoğan "Bizim iktidarımıza hiçbir milletvekili, parmak kaldırma makinesine dönüşmeyecektir" buyurmuştu. 2021 sonbaharında AKP Meclis Grubu'nda milletvekilleri Reis'lerinin yüzüne bakıyor ve o ne derse, ne istiyorsa parmaklarını o yönde kaldırıyorlar. Sorsanız "Biz parmak kaldırma makinası" değiliz filan gibi bir şeyler mırıldanırlar ama sonra parmak kaldırma makinası gibi oy kullanırlar.
MHP'ye gelince… Gelmeyelim daha iyi. Demir disiplinli, betonlaşmış bir partide Başbuğ ne derse o oluyor. Bırakın farklı oy vermeyi, tersini düşünmek bile ihraç sebebi…
Yani?
Yani Kürt sorununun çözümü yönünde günlerdir tartışma ortamını hareketlendiren adımlar bu Meclisten çıkmaz.
Eğer kanun teklifleri verip uzun uzun firaklı konuşmalar yapıp sonunda "Parmak kaldırma makinaları"nın sonucu belirlemesine boyun eğilecekse bu sadece "demokrasicilik" oynamaktır ve biz yurttaşları oyalamaktır. Son günlerdeki açıklamalar böyle bir siyasal suça sürüklenilmeyeceği yönünde umut veriyor.
Ama sadece umut veriyor.
Umudun yeşermesi ve meyve vermesi için bu Meclis aritmetiğinin değişmesi zorunlu. Salt Meclis aritmetiğinin de değil. Cumhurbaşkanlığı makamında oturan zatın da oradan yolcu edilmesi gerek.
Lâfı dolandırmaya, uzatmaya gerek yok.
Önce: Çok temel birkaç maddede, mesela parlamenter sisteme ve hükümet biçimine dönüş; hukukun üstünlüğünün ve yargı bağımsızlığının çiğnenemez ilkelere ve kurallara bağlanması, eşit haklı yurttaşlık ilkesinin egemen kılınması gibi birkaç konuda buluşmuş bir muhalefetin gücü oluşturmak.
Ardından: Cumhurbaşkanı adaylığında da elimiz titremeden, istemeye istemeye değil, mecbur kalındığı için hiç değil, sandık başına güle oynaya gideceğimiz bir Cumhurbaşkanı adayı...
Bu kadar yalın, bu kadar basit ve bu kadar zor.