Başlık sizi yanıltmasın, bu yazı bir Kürt arkadaştan, doktor Şeyhmus Gökalp'ten söz edecek. Diyarbakır'ın çok sevilen, yoksul hastalarca en çok sevilen bir hekimden. Türk Tabipleri Birliği (TTB) gibi ülkemizin en saygın meslek kuruluşlarından birinde üst düzey yöneticilik sorumluluğu üstenmiş bir hekimden…
Dikkatli bir T24 okuruysanız Murat Sabuncu arkadaşım birkaç gün önce onu yazdı. Yazının başlığı bile yeterliydi:
"Katılmadığı kongre, çalışmadığı hastane nedeniyle terörden tutuklu doktorun hikâyesi…"
İnanması güç ama tümüyle gerçek.
Doktor Şeyhmus Gökalp eski adı Özel Veni Vidi Hastanesi, şimdiki adı Diyarlife Dağkapı Hastanesi'nde hiç çalışmadı. Ama tutukluluk gerekçesinde bu hastanenin acil servisinde PKK'lıları tedavi ettiği ve bu acil servisten aldığı tıbbî tedavi maddelerini PKK'ya gönderdiği yazıyor.
Doktor Şeyhmus Gökalp, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) adlı örgütlenmenin hiçbir toplantısına katılmadı, o örgütlenmenin etkinliklerinde hiç yer almadı. Ama tutuklanma gerekçesinde DTK'nin 26 Mart 2016'da toplanan olağanüstü kongresine, keza 16 Eylül 2017'de 8. Kongresine delege olarak katıldığı yazıyor.
Doktor Gökalp bu olmayan suçlardan dolayı da terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle 23 Kasım 2020'de tutuklandı. O gün bugün Diyarbakır mapushanesinde volta atmakta ve ancak 10 Şubat'ta yargıç önüne çıkacak.
Sakın "Çıkınca ne olacak" diye sormayın.
Ne olacağını bilmeyenler için "Salak mı, yoksa başka bir ülkede mi yaşıyor acaba" diye soruyorlar.
Bu ülkenin yüzakı yurttaş ve hekimlerinden Şeyhmus Gökalp hakkında daha ayrıntılı bilgi isterseniz size iki yazı linki vereceğim. Tıklar girersiniz. Ama okuyunca, hele hiçbir şeye tanık olmamış "itirafçı tanık"ın iddialarını okudukça içiniz iyiden iyiye kararıp "Bu ülkede hukuk sistemi ve adalet kavramı bu hale mi geldi" diye öfkelenip bana kızmayın.
Sözünü ettiğim yazıların linkleri şöyle:
T24'te Murat Sabuncu'nun yazısı ile gerçek apaçık ortaya konmuşken bir bu yazıya gerek yoktu.
Yazılmazdı da. Eğer Şeyhmus Gökalp'in tutukluluğu hakkında biraz daha ayrıntı almak için aradığım Mezopotamya Haber Ajansı'ndan genç bir gazeteci arkadaşın yürek yakan, öfkeler kabartan kısa cevabı olmasaydı.
- Ayrıntıya ne lüzum Aydın ağabey? Yalnız tutuklu Kürt habercilerin tutuklanma gerekçelerine baksak onlarca Şeyhmus Gökalp öyküsü çıkar. Binlerce KCK tutuklusunun tutuklanma gerekçelerini elesek binlerce Şeyhmus Gökalp öyküsü çıkar.
Genç meslektaşıma verecek cevap bulamadım. Sustum. Sonra da bu yazı için bilgisayarın başına geçtim.
Shakespeare'nin -bence- en iyi oyunu Venedik Taciri'dir. Tiyatro eleştirmenleri o oyunu bir komedi olarak nitelerler.
Bence tragedyanın hasıdır ve bir sanat dehasının kalemi "Tragedya sanıldığı gibi sadece soylular, krallar, kraliçeler, prensler, prenseslerin yaşam öyküleri üstüne kurulmaz. Sıradan insanların yaşamları da nice tragedyalar barındırır" demektedir.
Venedik Taciri, 16. ve 17. yüzyıldaki güçlü, varsıl ve güya sağlam hukuk kuralları ile yönetilen bir kent devlette, toplum dışına itilmiş, mülk edinmeleri yasaklanmış, Venedikte yaşayan ama Venedikli sayılmayan küçücük Yahudi toplumu'na yönelen bir hukuk cinayetini anlatır. Daha sonra Hitler Almanya'sında hatta bütün batı Avrupa'da çok daha kanlı örneklerini göreceğimiz hukuk cinayetlerinin öncülü gibidir.
Venedik'te yaşayan yahudi tüccar Shylock, borç verdiği Venedikli soyludan parasını geri alabilmek için başvurduğu mahkemede "hukuk cambazlıkları" altında itilip kakılır, hakkı utanmazca gasp edilirken uzunca bir tiratla kendini savunur, Yargıçlar da dahil Venedik hukukunu suçlar.
Cümlelerinin hemen hepsi bir soru cümlesi ile biter:
- Çünkü Yahudiyim ha?..
Doktor Şeyhmus Gökalp, seçilmiş, şimdi tutuklu belediye başkanları doktor Selçuk Mızraklı, Ayhan Bilgen, HDP eski Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Kandıra cezaevindeki kadın tutuklu siyasetçiler ve çoğunun adlarını bile bilmediğim gencecik kadın ve erkek gazeteciler bir ağızdan seslenseler; deseler ki:
- Çünkü Kürdüz ha?
Haksız mı olurlar?