Anlaşıldı. Bu AKP takımı bana şöyle ağız tadıyla bir nezle-grip keyfi sürdürmeyecek. Evde şefkat patlaması yaşar; sıcak çorbalar, limonlu, zencefilli ıhlamurlar yutarken göz ucuyla TV seyretme enayiliğine kapılıyorum. Ekranda ya Başbakan oluyor ya da onun öğrenci evleri üstüne “muhafazakâr demokrat yapısı”na uygun sözlerine kılıf bulmaya çabalayan bir AKP yiğidi… Yutkuna tiksine dinliyorum ve mecburen bilgisayar başına geçiyorum.
Tabii o zaman da “Anlaşılan sen hasta masta değilsin. Tembellik yapıyorsun o kadar. Kalk bakalım. Artık yatmak yok” fırçası kaçınılmaz oluyor.
Oysa asıl yazmaz, öfkemi boşaltmazsam hasta olacağım.
Neyse…
* * *
Başbakan Kızılcahamam’da açık seçik söyledi:
"Üniversite öğrencisi genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor. Bunun denetimi yok. Muhafazakar demokrat yapımıza bu ters. Vali Beye bunun talimatını verdik. Bunun bir şekilde denetimi yapılacak."
Bu sözlerin şunu kastetti, bunu kastetti gibi kılıflara sığacak hali yok. Çok açık seçik. Hiçbir yanlış anlamaya olanak tanımayacak, kapı aralamayacak kadar açık seçik.
İlk adım Bülent Arınç’tan geldi. “Başbakan böyle bir şey söylemedi. Bu düpedüz asparagastır” dedi.
Ertesi gün Başbakan, “Hayır söyledim. Tam da öyle söyledim” anlamında konuştu. Arınç çaresiz “Ben öyle söyledim, Başbakan da böyle söyledi” dedi. Yani bir şey demeden susup kenara çekildi. Eh akıllı adam. Bu mızrağa çuval, bu minareye kılıf bulmak mümkün değil.
Ama o çuvalı da, kılıfı da bulmak zorunlu. Yoksa ortada ne Anayasa’nın özel hayatın dokunulmazlığı ilkesi kalıyor ne demokrasi…
Yani:
Haydi çuvalcılar, kılıfçılar işbaşına!..
* * *
Adana Valisi Hüseyin Avni Coş işbaşına ilk koşanlardan. Başbakan’ın kızlı-erkekli kalınan öğrenci evlerine ilişkin sözlerinin talimat olarak algılandığını belirtip ekledi: "Gençliğin korunması, gençliğin kötü alışkanlıklardan korunması Anayasa ile devlete verilmiş görevler arasındadır".
Buyur burdan yak!.
Oğlum vali,
Başbakan’ın bir siyasi partinin, o parti iktidar partisi bile olsa, iç sorunlarının görüşüldüğü bir toplantıda söyledikleri valiler tarafından talimat olarak algılanamaz.
Valiler yasaların kendilerine yükledikleri görevleri yerine getirir; Hükümetlerin aldığı kararları İçişleri Bakanlığı üstünden talimat olarak alır ve uygularlar. Ondan ötesi laf kalabalığıdır…
Ayrıca Anayasa’nın gençlerin korunmasına ilişkin hükümleri 18 yaşını bitirmiş özgür yurttaşların kimlerle, nerede oturup ne yapacaklarına karışma hakkını değil valilere başbakanlara bile vermez.
Geçelim.
Aynı gün bir anlamda “valilerin valisi” olarak da tanımlanabilecek İçişleri Bakanı Muammer Güler kameraların karşısına geçti…
Yürekler acısıydı. Görevinin mızrağa çuval, minareye kılıf bulmak olduğunu biliyor, ama ne yapsın garibim, bulamıyordu. Çünkü bulunacak gibi değildi.
Otel, pansiyon, apart hotel gibi çalışan işyerlerine ilişkin yasal mevzuatı sayıp döktü, bunların denetilmesi gerektiğini vurguladı. Denetimsiz kalmalarının vergi ödemeyen ticari faaliyet olarak ülke ekonomisine zararlı olduğunu hatırlattı. Bu tür ticarethanelerin müşterileri ile ilgili bilgileri polise düzenli olarak bildirmeleri zorunluluğundan söz etti…
Yani zaten bildiğimiz, zaten uygulanmakta olan, zaten aksamadan yürütülmesi gereken idari konulardan söz etti. Ama başbakan ticarethane olarak kullanılan otel, pansiyon, apart otellerden söz etmemişti ki.. Açık seçik “Üniversite öğrencisi genç kız, erkek öğrenci ile aynı evde kalıyor. Bu olmaz” demişti…
Valilerin valisi Muammer Güler bir sürü söz söyleyip hiç bir şey söylememiş olduğunu fark etmiş olacak ki sözü geleneksel devlet adamı refleksiyle “Terör örgütleri”ne getirdi. Kızlı erkekli kalınan evlerde gençlere propaganda yapıldığını, kızların özellikle kullanıldığını filan sıralamaya başladı.
Bugüne kadar Gülen Cemaatının ışık evlerinin, yurtlarının, irili ufaklı sünni vakıfların yurtlarının, evlerinin olduğunu çok duydum ama -mesela- THKP-C yurdu ya da evleri olduğunu, PKK’nin öğrenci yurdu ya da evi işlettiğini duymamıştım.
18 yaşını geçmiş kadın ve erkeklerin siyasal propaganda da yapabileceğini, kendisine propaganda yapılmasını kabul de edebileceğini, özgür yurttaşlar olarak buna kimsenin karışamayacağını bir yana bırakalım.
Ey valiler valisi,
Başbakan kızlı erkekli kalınan öğrenci evlerinden söz ederken terör, terör örgütleri, siyasal etkinlikler üstüne filan tek kelime etmedi. Üniversite eğitimi görecek çağa, yani 18 yaş ötesine gelmiş öğrencilerin aynı evde kızlı erkekli oturması’na muhafazakâr demokrat olarak göz yumamayacaklarını söyledi.
Bu kadar açık, bu kadar kısa…
Yani o teröre alet olan, hatta fuhuşa sürüklenen genç kadınlar kılıfı Başbakanın söylediklerine uymuyor. Tabii siz “Uysa da dedim, uymasa da” demekteyseniz başka. O zaman bana da “Ufala da civcivler yesin ey valiler valisi “ demek düşer.
* * *
Minareye kılıf, mızrağa çuval arayanlar listesine bir zamanlar gazetecilik yapan Şamil Tayyar’ı, bir zamanlar Kürt siyasal hareketinde (yani eşit haklı yurttaşlık mücadelesi veren bir halkın siyasal örgütünde ) sorumlu görevler üstlenen Mehmet Metiner’i filan da ekleyebilirim.
Ama gerekmez.
Aslolan kim ne kadar çabalarsa çabalasın Başbakan’ın söylediklerine kılıf bulamayacağı gerçeği.
Ancak gözardı etmeyelim, bu sözler kimi ince ahkam kesen yorumcunun ileri sürdüğü gibi Tayyip Erdoğan’ın ustaca gündem değiştirme manevrası filan değil. Başbakan o sözleri etmeden önce kendisini zora sokan ne gibi bir gündem maddesi vardı da değiştirmek istemiş olsun?
Tam tersine onun bucak bucak kaçmak, dillerden ve kulaklardan uzak tutmak isteyeceği, bizlerin de özellikle eleştirmemiz gereken bir zihniyet bu sözlerle gündeme taşındı.
İyi oldu.
Başbakan bilinçaltının derinliklerindeki örümcekli fikirleri yüksek sesle dile getirme gafletinde bulundu. Bunu kendi takımının arasında yaptığından pek sakınca da görmedi. Ancak ona kulak verenler arasında bir süredir aralarındaki çekişme iyiden iyiye su yüzüne çıkmış olan Cemaat da vardı. Sonuçları itibariyle AKP’nin başını çok, ama çok ağrıtacak sözler Zaman gazetesi aracılığıyla günışığına çıkıverdi.
İyi oldu.
AKP’ye “Bizim vesayet düzenimizi elimizden alıp kendi vesayet sistemini kuruyor” diye düşman olanlardan temelden ayrılıp AKP’yi de önceki iktidar güçlerini de özgürlük, eşit haklı yurttaşlık, sahici demokrasi bağlamında karşısına alanlar için çok önemli ve anlamlı bir tartışma gündemimiz var.
Ne kadar tartışırsak demokrasi o kadar çok kazanacak.