(Çukurca’da 23 mehmetçik öldürüldüğünde sesini çıkarmayanlar, bugün devlet...)
(Çukurca’da 25 mehmetçik öldürüldüğünde sesini çıkarmayanlar, bugün devlet niye yardım etmiyor diye basbas bağırıyor TV’lerde. Etme bulma dünyasıdır bu... Bence durum şudur: Belediyeler PKK’nın, KCK’nın eline geçmiş durumda. Bunu herkes biliyor. PKK’nın güdümündeki belediyeler halka karşı görevlerini unuttular. Belediyenin öncelikli görevi inşaatların deprem kodlarına göre yapılması, kanalizasyon, yol, su, çöp ve ulaşım. Bunların hepsi yöredeki PKK’li belediyeler tarafindan es gecilmekte. Sonuç ise ortada). Ah, neler de biliyorsun sen. Hiç bilmediğin bir yöre üstüne neler döktürüyorsun utanmadan. Kapat çeneni. Hiç olmazsa bugün için... Yapabileceğin acıların üstüne tuz dökmek mi senin? Bütün elinden gelen bu mu? Gel tut şu taşın ucundan. Altında bebeğim yatıyor. İki kişi olursak kaldırırız belki. Belki yaşıyordur hâlâ. Belki... Belki... Belki... * * * (Efendim, önce ülkenin yapı stokunun doğru olarak çıkarılması lazım. Ayrıca kentleşme bilincinin geliştirilmesi de şart. Yığma kerpiç evlerde oturmayı tercih edenler; binaları hiç bir bilimsel destek olmaksızın kendi bildiklerince dikenler ve depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız diyen bilim insanlarını dinlemeyip; Erciş, Van gibi kentlere çok katlı binaları yapan hırsız müteahhitlerden daire alıp içine girenler hiç mi sorumlu değil? Kentleşme bilincine, kentli olma bilincine ulaşamadığımız sürece böyle felaketler yaşanacaktır...) Ah sus! Konuşma! Hiç olmazsa bugün, bugünlük susmayı becer. Köyüm yakılırken neredeydin sen? Mera yasağı konup dağın başında açlığa hüküm kesildiğinde de böyle konuşuyor; bilgiç bilgeliğinle akıllar öğretiyor muydun? Atalarımı mezarlarında bırakıp, doğup büyüdüğüm topraklardan kopup, iki sırt dengimle kasabalara, kentlere aktığımda "ucuz işgücü"nden başka neydim ben senin için? Sel yatağıymış, hazine toprağıymış, moloz döküm sahasıymış, dibi çürük, eski çöplük alanıymış... Seçecek halim mi vardı? Başımı soktuğum eksik demirli, kıt çimentolu gecekondu azmanı çok katlı ev, köydeki yığma kerpiç damdan daha muhkem değil miydi? Bin yıllık, çok bin yıllık barınma kültürüm, bir gecede kentlilik bilinciyle donanabilir miydi? Bugün bana diyeceğin, şu söylediklerinden mi ibaret senin? O kadar mı? Sarındığım incecik battaniye değil beni üşüten, senin şu sözlerin. Bunun bile farkında değil misin? * * *(Şu "müteahhitlik sistemi"ni. Belediyelerce yürütülen denetleme sistemini baştan sona ve çok köklü, çok kararlı gözden geçirmek için daha kaç bin ölü, kaç bin yıkım gerek?) Vazgeç, kuzum ne olursun vazgeç şimdi sistem tartışmaktan. Buna vaktin olacak, çok vaktin olacak. Yeni ölümlerden kurtulmak, yeni yıkımlar yaşamamak önemli biliyorum. Ama şu yıkığın altında, şimdi, şu anda, hâlâ çocuğum, kocam, karım, anam, babam yatıyor benim ve kör karanlıkta büyümüş gözleri ile çaresiz bekliyor. Onlar için yapabileceğin bir şey yok mu? Hiç mi yok? Sahi hiç mi yok? Şu taşın ucundan tutsan; iki kişi kaldırırız belki... * * * (ABD’nin Türkiyedeki maşası AKP bu felaketin baş sorumlusudur. Bir deprem ülkesi olan yurdumuzun kasabalarını, kentlerini çağdaş bir düzene sokmak yerine küresel kapitalizmin hizmetinde rant peşine düşmekten başka ne yaptı bu hükümet? HSYK’yı, Yargıtay’ı ele geçirmeyi kendine başlıca hedef seçip çağdaşlıktan uzaklaşanların bugün, yıkıntıların önünde kameraman ordusu ile şöyle bir dolaşıp “Takdir-i ilahi” nutukları atmalarından başka ne beklenebilir ki?) Muhalifliğin batsın!.. Senin siyasal eleştirinin canı cehenneme! Bari sus. Bak dinle: Geceydi. Gecenin yarısını da devirdiydik. Sancılarım tuttu. Gece 03.02 idi. Depremin ardından hastane bahçesine taşıdılardı beni. Orda bir yer döşeğinde bebeğim doğdu. İlk çığlık yaşama bir selamdır derler. Benim bebeğimin ilk çığlığı, yakındaki binaların betonları arasında ezilenlerin korku ve acı çığlıklarında yankılandı. Ben yaşıyorum. Bebeğim de. Şimdi, burada hastane bahçesinde, doğu ayazında ben ve bebeğim bir kuru şiltenin üstünde, koşuşan ve sadece koşuşan çaresiz kalabalığın arasında yapayalnızız. Bebeğim çabuk yaşlanıyor. Bak iki günlük oldu bile. Bizim için yapabileceğin bir şey yok mu? Bir bebek bezine, korkudan kurumuş memelerimden akmayan sütün yerini tutacak bir kutu bebek mamasına nasıl muhtacım bir bilsen... Eleştiri yapmaktan, "muhalif duruş almaktan" başka yapabileceğin bir şey yok mu? Sahi yok mu? Hiç mi yok?