Hızlı, hareketli bir "dün" yaşadık. AKP Reisi'nin "hukuk, ekonomi ve demokrasi reformu" sözlerini ciddiye alıp "iadei-i itibar" etmişken dilinin kurbanı olan Bülent Arınç Cumhurbaşkanlığı İstişare Kurulu üyeliğinden istifa etti. İstifa açıklamasında "N'olur n'olmaz, bakarsın ileride bir kez daha itibarım iade edilir" hesabı yaparak AKP Reisi'ne övgüler düzdü, bağlılıklarının altını iyice kalın çizmeyi de ihmal etmedi.
Zaten Tayyip Erdoğan'ın adrese teslim "Reform gündemimize yaptığımız vurgular bahane edilerek yeni bir fitne ateşi yakılmaya çalışıldığını görüyoruz" cümlesinden sadece "rencide" olması bir siyasi pişkinlik örneği olarak belleklerde yerini almıştı.
Arınç'ın istifasının önemli siyasal sonuçları olmayacak. Bu belli. O yüzden onunla oyalanmaktansa Türk "ırkçı-milliyetçiliği"nin siyasal örgütü MHP'nin "bu günkü" başbuğu Devlet Bahçeli'ye bakmak daha önemli ve anlamlı…
Birkaç gündür Bahçeli'nin konuşmalarının tonu da, içeriği de, kullandığı sözcükler de üstünde durulmaya sahiden değecek kadar ilginç. Devlet Bahçeli'den hasım saydıklarına karşı taşkın bir nefret, öfke selleri akıyor. Daha birkaç yıl önce benzer nefret ve öfkenin hedefine koyduğu Tayyip Erdoğan ve onun iktidarına karşı ise bir sevgi ve övgü selleri…
Dün partisinin grup toplantısındaki konuşması bu bağlamda bir eşik aşımıydı. "Taşkın" sıfatının yetersiz kaldığı bir coşku eşliğinde aşılan bir eşik.
Bu amaçla Bahçelinin dünkü grup konuşmasından cümleler, vurgular seçmek ve bu yazının içine onları yerleştirmek istedim.
Mesela şu cümleyi aktaracaktım: "Cumhur İttifakı cukka ittifakı değildir, curcuna ittifakı değildir, çukur ittifakı değildir, çuval ittifakı değildir, çuvallamış bir ittifak hiç değildir."
Ama çabuk vazgeçtim. Çünkü o konuşmadan cümle cımbızlamanın alemi yoktu. Aktaracaksam tümünü aktarmalıydım. O kadar yani. Eğer gözünüzden kaçtıysa ve meraklıysanız tıklayın ve okuyun.
Görüyorsunuz, Bahçeli kesinlikle bir zemberek boşalması yaşıyor.
Peki neden?
Bu sınır tanımaz, dur durak bilmez "övgü-sevgi" ve "nefret-öfke" sellerinin bir sebebi olmalı?
Nedir o sebep?
Valla sormak kolay, ama cevap o kadar kolay değil.
Bence iki olasılık var:
Bir: Devlet Bahçeli birden devre dışı bırakılıvermekten, AKP Reisi'nin AB yönüne dümen kırıvermesinden korkuyor. Erdoğan'ın kibarca "pragmatist" denen hiçbir ilkeye bağ olmayışından, vefa duygusundan pek uzak olmasından korkuyor.Cumhur ittifakı formülü ile bir koalisyonda resmen yer almadan, yani davulu boynuna asmadan tokmağı elinde tuttuğunu görüyor, biliyor. Bu "ittifak"ın bitivermesi halinde partisinin barajı aşamayacağını, Meclis'te temsil edilemeyeceğini, tosunlarına kamuda iş, aş olanakları sunan iktidar gücünden mahrum kalmasının bedelinin kendisi ve ekibi için çok ağır olacağını biliyor ve korkuyor.
Korkusunun dışa vurumu Erdoğan'ın "şahsına", cumhurbaşkanlığı sistemine o taşkın bağlılık ve aşırı övgülerde kendini gösteriyor.
İki: Devlet Bahçeli kendisini ve MHP'de temsilcisini bulan ideolojik ve siyasal çizgiyi tek başına iktidara taşıyacak bir yörüngede yol alındığı kanısında. Kitlelerin gözünde inanılırlığını, güvenilirliğini gün be gün yitiren Tayyip Erdoğan'ın salt "şahsını" değil partisini de bir çöküşe sürükleyeceği kanısında ve o çöküşten MHP'ye ve başbuğ olarak kendisine iktidar kapısının açılacağı beklentisinde, umudunda, hesabında…
Bu olasılıklardan hangisi doğru bilemiyorum? Daha sağlam bir siyasal çözümleme (analiz) beni aşıyor.
Ancak son günlerde Devlet Bahçeli'nin zembereğinin boşaldığına eminim…