Yolumdan değil. Oradan elimden geldiğince sapmamaya, savrulmamaya çalıştım...
Yolumdan değil. Oradan elimden geldiğince sapmamaya, savrulmamaya çalıştım, çalışıyorum, çalışacağım. Ama doğrusu “İzinden dönmese miydim” diye kendime sormadan edemiyorum. Elbet kıyamet kopmazdı. “Elimden yazı yazmaktan başka iş gelmiyor ama belki denize çapari sallayıp istavrit çekip geçimimi sağlayabilirim” filan gibisinden tehlikeli düşünce sularında kulaç bile attım. Sonunda tembellik tanrıçasıyla iki haftalık kırıştırmaya nokta koyup kürkçü dükkânının yolunu tuttum. Kürkçü dükkânı dediğim T24. Gazetecilik mesleğinde hilafsız özgür olmanın tadını doya doya çıkardığım, çıkardığımız T24’de. Ne “Şunu yazarsam patron kaşlarını çatar mı” diye kaygılarımız var, ne “Bazı okurları kızdırır mıyım” gibi hesaplarımız. Yani biz burada iyiyiz. Darısı başının gölgesini önüne düşürmeden mesleğini yapmaya çabalayan öteki meslektaşların başına... * * * Bu kadar laf edeceğime “Hoşbulduk” da diyebilirdim. Ama neyi hoş buldum ki?.. Baksanıza, Tapu Kadastro Genel Müdürü ve üç yardımcısı istifa etseler tek sütunluk haber yapılmaz, TV’lerin ana haber bülteninde bilmem kaçıncı sıradan kısa bir haber olur, tekrarlanmaz. Gel gör ki yüksek bürokrasinin bir başka kurumunda dört general istifa etti, hâlâ konuşulmakta, hâlâ tartışılmakta. 12 yıllık siyasal göçmenliğimde Almanya Genelkurmay Başkanı’nın adını hiç duymadım; öğrenmedim, merak da etmedim. Tıpkı Almanya Devlet Demiryolları Genel Müdürü’nün ya da Posta Genel Müdürü’nün adlarını duymadığım, öğrenmediğim, merak da etmediğim gibi. Sovyetler Birliği döneminde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın resmi ziyareti dolayısıyla Kremlin Sarayındaki “resmi kabul”de ortalıkta dolaşan, apoletleri çok yıldızlı, göğsü daha da çok nişanlı subayın kim olduğunu sordum; dönemin Moskova Büyükelçisi Namık Kemal Yolga bitişiğimdeydi, dudak büzüp cevapladı: - Emin değilim. Galiba Rus Başbakanı’nın yaveri... Bir Rus meslektaş düzeltti: - Yok hayır. Kızılordu’nun Genelkurmay Başkanı o... Sonra bunu oyuna dönüştürdüm. Karşılaştığım yabancı meslektaşlara fırsat buldukça sordum. - Söyle bakalım sizin İtalya’nın Genelkurmay Başkanı’nın adı ne? - E şey... Dur söyleyeceğim. Dilimin ucunda ama... - Pek sen söyle bakalım sizin Hollanda’nın Genelkurmay Başkanı’nın adı ne? - Bilmeeeeem. Niye sordun? İzin dönüşü ilk Tırmık’ta bunları okuyunca kimilerinin “Ama Türkiye’nin özel şartları var. Dört yanı düşmanlarla çevrili bir ülke burası. Üstelik Ortadoğu gibi barut fıçısından beter bir bölgede” filan diyeceğini biliyorum. İşte tam da bu yüzden “Hoşbulduk” diyemiyorum ya... Kendimi bildim bileli bu “Türkiye’nin özel şartları var” tekerlemesini duydum. Bir türlü “Özel şartlar”dan “Güzel şartlara “ geçemedik. * * * Hoş bulmadım ama boş da bulmadım. Gündem herhangi bir gazetecinin avuçlarını kaşındıracak kadar yüklü. Avrupa’ya gelmiş, Türkiye’ye de “Gelebilirim” diyen ekonomik kriz üstüne... AKP’nin en tepesinin, kendi ülkesinde kan gölleri aralıksız akarken Suriye’ye “Halkın istediği özgürlükleri ve hakları ver. Şiddet kullanma sonra çok kötü olacaksın. Benden uyarması” diye akıl vermesindeki yürekler acısı çarpıklığa... Azrailin kol gezdiği Somali için internetten dayanışma imzası toplayan ve sadece bunu yapıp akşam yemeğine rahat oturan, gece rahat uyuyan aymazlara... “Fenerbahçe küme düşürülürse AKP bir yıl bile iktidarda kalamaz” diye ince ahkâm kesen çokbilmiş siyasal analizcilere... Daha sayayım mı? Yoksa izinden dönmese miydim?