Biz içeride Sarıgül CHP’nin İstanbul Belediye Başkan adayı olacak mı olmayacak mı; Tayyip Erdoğan Çankaya’ya çıkarsa AKP’nin başına Abdullah Gül geçecek mi geçmeyecek mi; yeni kurulmayan ama yeniden kurulan HDP (Halkların Demokratik Partisi), dinsel referanslarla yürüyen AKP ve milliyetçi referanslarla yürümeye çabalayan CHP seçeneklerini yani seçeneksizliğini aşan bir siyasal heyecanın partisi olabilecek mi, olamayacak mı gibi az ciddi, ciddi ve çok çok ciddi sorunları tartışaduralım ABD ve AB’nin tepeleri, NATO’nun ağır topları, “Türkiye Çin’den füze alacak mı almayacak mı?” sorusunu tartışıyor.
ABD ve AB siyasetçileri petrol kaynaklarının en yakınındaki NATO ülkesi Türkiye denetimden çıkar, korkulu rüya Çin’in Ortadoğu’daki nüfuzunu artıracak bir sıçrama tahtası olur mu kaygıları taşıyor ve o yüzden konu onları çok yakından ve çok yakıcı ilgilendiriyor.
Sorun AB ve özellikle ABD silah tekellerini, NATO’nun ikinci büyük ordusu çantada keklik müşteri olmaktan çıkar, en azından pazarlık filan yapmaya kalkar korkusuyla kıvrandırıyor.
Türkiye’nin dış politikası üstüne ağır ahkâm kesmekle ünlü TV yorumcuları, gazete yazarları MİT müstaşarı Fidan’a yönelik ağır ithamların da, Batı’nın etkili gazetelerinde çıkan AKP ve Erdoğan’a yönelik sert eleştirilerin de kaynağında bu “füze ticaretinin” yattığı üstüne sahiden ağır ahkâm kesiyorlar.
Dahası Başbakan Erdoğan TSK’ya Çin’den füze alma planı üstüne değme ulusalcıyı gölgede bırakacak bir söylemle neredeyse dünyanın antiemperyalist liderlerinden biriymişçesine kostaklanıyor. Birleşmiş Milletler’de karar tekelini elinde tutan Güvenlik Konseyi’nde kendisinin yer alamamasından öfkelenip “Madem öyle, aha böyle” dercesine meydan okuyor…
Mesleğimizi Erdoğan’ın her söylediği ve yaptığına “İsabet buyurdunuz dünya lideri” çığlıkları ile alkış tutmaya indirgeyen medya yiğitleri(!) füzeleri Çin’den almamızın neden isabetli bir karar olduğu üstüne döktürdükçe döktürüyorlar. Özellikle de “ABD ve AB silah tekelleri fahiş fiyatlarla bizi bugüne kadar kazıkladılar, ama artık bu dönem sona erdi. Çünkü Çin füzeleri daha ucuz. Üstelik Çin teknolojiyi de paylaşacak” tezini ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorlar.
Buna karşılık Türkiye’nin ABD’nin dümen suyundan bir nebzecik uzaklaşmasını bile bir “ulusal felaket” gibi algılayan ve algılatmayı görev bilen öteki medya yiğitleri(!) de bir yandan “Aman ha, sakın ha” öğütleriyle dolu yazılar döktürüyor, bir yandan da başlangıçta ucuza gelecek Çin füzelerinin uzun vadede çok daha pahalıya geleceğini büyük askeri uzman ve ekonomi allamesi kesilip bize anlatıyorlar…
Ama kimse çok daha kilit ve çok daha akılcı soruyu sormuyor:
Türkiye neden füze satın alıyor?
Bu füzelere sahiden ihtiyaç var mı? Örneğin birileri Türkiye’ye saldıracak da Türkiye de füze atıp onları cezalandıracak mı?
Hangi ülkeden böyle bir tehdit var da TSK’yı dünyanın parasını verip bu füzelerle donatma ihtiyacı doğdu?
Bu sorulara (aslında soruya) cevap olabilecek herhangi bir bilgisi olan var mı ?
Üstelik alınacak füzeler savunma amaçlı değil saldırı amaçlı silahlar. Yani birileri bize saldırınca değil, birilerine Türkiye saldırırsa kullanılacak silahlarlar.
Eee, hükümet hangi komşu ülkeye saldırmayı düşünüyor ve neden?
Biliyorum, bu yazdıklarımı çok naif (=çocuksu) bulup “Aydın efendi bilmediğin işlere değinen yazılar yazma. Bu füzeler bize saldırmayı düşünenleri caydırmak amacıyla alınıyor. TSK’nın silah envanterinde böyle güçlü füzeler olduğu bilinirse kimse cesaret edip Türkiye’ye bir saldırıda bulunamaz. Anladın mı” diyenler çıkacak.
Türkiye ne zaman yüklü bir silah siparişi yapmaya kalksa bu savaş borazanları hep çalar. Bir ara Alman Leopar tanklarından edinmek isteniyordu ve o günlerde merkez medyanın kalemşörleri sayfa sayfa “Ordumuz Leopar tanklarıyla donanırsa batıda ve doğuda kötü niyetli komşular kuyruklarını kısıp oturmak zorunda kalacaklar” diye döktürmüşlerdi.
O dönemde bir Tırmık’ta yine aynı soruyu sormuş, “Bu tanklara sahiden ihtiyacımız var mı? Kime saldıracağız ya da bize kim saldıracak acaba” diye sormuştum, “İçimizdeki hain komünist ajanlar harekete geçti işte” diye cevap gelmişti…
Yani bu mavallara karnım tok.
Ama madem sorun “Bu füzelere neden ihtiyaç var” ekseninde değil “Bu füzeleri en ucuzu nereden alırız” bezirgan hesabı üstünde yürüyor, ben de o eksen üstünde yürüyeceğim.
Savaş bezirganları “Çin füzesi daha ucuz” diyorsunuz ya ben daha ucuzunu biliyorum, onu deneyin:
Orduyu barış füzeleri ile donatın.
Evet, evet, barış füzeleri ile!.
Yakın ya da uzak komşularla barışçıl ilişkiler içinde olunduğu sürece, durup dururken, üstelik NATO gibi bir koruyucu şemsiyenin altındaki Türkiye’ye hangi komşu ve niye saldırsın ki?
Haksız mıyım?
Savaşacak düşman yaratmazsan füzeye de ihtiyacın kalmaz…
Füze için kullanmadığın paralarla süt alırsın, çocuk yuvası açarsın, depremzedeleri barakadan çıkarır insana yaraşır evlerde yaşatırsın, niteliksiz işgücünü eğitir ülkeyi daha zengin kılarsın, üniversiteleri “yüksek lise” olmaktan çıkarıp sahiden bilim üretilen kurumlara dönüştürecek mali kaynaklara sahip olursun…
Kısacası benim füzeleri almanızda saymakla tükenmeyecek kadar çok “milli menfaat” var. Sizler her zaman “Milli menfaatlerimiz önce gelir” dersiniz ya, işte size sahici bir milli menfaat…
Gelin benim füzeleri alın. Üstelik bedava. Sadece vicdana ve şiddeti reddeden siyasal bilince ihtiyaç var.
O kadar.